İran tehdidi savuşturdu
İran; ilk turu 14 Nisan'da İstanbul'da yapılan nükleer müzakerelerde akıllı taktikler uygulayarak ABD ve İsrail ikilisinin saldırı tehditlerini savuşturdu
01.05.2012 00:00:00
RECEP BAHAR - ANALİZ
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto hakkı bulunan 5 ülke (ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) ve Almanya ile İran arasındaki müzakerelerin yaklaşık 15 ay sonra 14 Nisan'da İstanbul'da yapılması, ikinci tur görüşmelerin 23 Mayıs'ta Bağdat'ta yapılacak olması Batı ile İran arasındaki nükleer tansiyonu düşürdü. İstanbul'daki görüşmelerden sonra tarafların “ateşli söylemi” terkettiği gözleniyor.
Öte yandan, İran'ın Batı ile müzakerelere başlaması daha önce İran'a defaatle saldıracağını söyleyen İsrail tarafında da görüş ayrılıklarına yol açtı. İsrail'de siyasi liderler, istihbarat ve askerler arasında İran'a saldırmanın gerekliliği konusunda farklı düşünceler belirmeye başladı.
İsrail İç Güvenlik İstihbarat Teşkilatı Şin Bet'in eski Başkanı Yuval Diskin, İran politikasını belirleme konusunda Başbakan Netanyahu'ya güvenilemeyeceğini ifade ederek, Netanyahu'nun düşüncelerinin ‘dini duygular'la kaplandığını söyledi. İsrail Genelkurmay Başkanı Benny Gantz da, İran'ın nükleer programının Netanyahu'nun iddia ettiği gibi yakın tehlike olmadığını ifade etti.
İsrail'in ses tonunu alçatmasında etken olan temel faktör ise ABD yönetiminin seçim yılında petrol
fiyatlarını tırmandıracak bir çatışmayı önleme kararlılığı olduğu seslendiriliyor. Nitekim Washington'un aynı gerekçelerle Suriye'ye yönelik cephe açmaya yanaşmadığı da öne çıkarılan görüşler arasında yer alıyor. Obama yönetiminden bir etkili, İran'la ilişkiler konusunda “Hararetin düştüğünü sanıyorum” diyerek, durumu kendi açılarında ortaya koyuyor. Daha önce Obama yönetiminin İran politikasını yöneten Dennis B. Ross, bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor: “Şu anda müzakerelere yoğunlaşılmış durumda. Bu güç kullanma tehdidinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor fakat bu tehdit diplomasinin arkasına sinmiş durumda!” Bir başka ABD'li yetkili ise “Diplomasi ile baskı kombinasyonunun bize bir pencere açtığı dönemden geçmekteyiz” görüşünü seslendiriyor.
Kasım'a kadar sükunet
Peki, ateşli ifadelerin terkedilmesi ve hararetin düşmesi ne kadar devam edecek? Kritik tarih ABD'de seçimlerin yapılacağı Kasım ayı... Washington, Kasım'a kadar mecburen diplomasiye bir şans tanıyacak. Bu istikamette ABD ile İsrail arasında ‘örtülü' bir anlaşma olduğu da dile getiriliyor. 6 Kasım'daki seçimlerin ardından ABD - İsrail ikilisi yeniden İran'a karşı ‘silaha başvurma' seçeneğini masaya getirebilir mi? Böyle bir ihtimalin hayata geçip geçmeyeceği Rusya ve Çin'in yanı sıra Türkiye'ye de bağlı. Rusya ve Çin, Suriye'ye yaptırımlar konusunda olduğu gibi ABD ve İsrail'in BM'den karar çıkarmasını engelleyebilir. Türkiye ise “ABD ve İsrail savaş uçaklarına topraklarını kullandırmama, İncirlik ve Kürecik üslerini devre dışı bırakma” kararı alabilir. İsrail uçaklarının Irak üzerinden İran'ı vurması, Irak'taki Şii Maliki hükümetinin net tavrı nedeniyle ihtimal dahilinde görülmüyor. İsrail'in İran'a hava saldırısı düzenleyebilmesi için ya Ürdün - çöl olan Batı Irak - Kuzey Irak rotasını ya da Akdeniz - Türkiye güzergahını kullanması gerekiyor. Burada Ankara'nın İsrail'e izin verip vermeyeceği ise Mavi Marmara baskınında İsrail'in 9 Türk'ü katletmesine rağmen hala daha net değil! İranlı yetkililer de bu konuda Ankara'nın güven vermeyen ve ikircikli politikaları nedeniyle son zamanlarda Türkiye'ye yönelik sert eleştiriler yöneltiyor. ABD'de Obama işbaşında kalırsa, Irak'ta alınan ders nedeniyle İran'a saldırmaya istekli değil ve bunu programına da almamış... Obama'nın bu konuda Yahudi lobisine ne kadar teslim olacağını ise zaman gösterecek. İsrail de, ABD'deki Yahudi lobisi de İran'ın İsrail'in Ortadoğu'daki etkisini ve hakimiyetini sıfırlayacak nükleer silah edinmesini engelleme konusunda Washington'un önayak olmasını arzu ediyor. Böylece hem İsrail İran'ın füze saldırısına muhatap olmayacak, hem de ekonomisi olumsuz manada etkilenmeyecek, ilaveten küresel baskılarla boğuşmak zorunda da kalmayacak.
İki hafta İstanbul'a önyargılarla gelen ABD heyeti, İran kurmaylarının esnek davranması ve
beklenenin aksine meseleyi çözmeye açık olması mevcut ABD düşüncesinde İran hakkında bir dönüm noktası olarak algılanıyor. Gerçekte ise İstanbul'da bir sonuca varılmamıştı, sadece Bağdat görüşmelerinin önü açılmıştı. ABD'lilere göre, 1 Temmuz'dan itibaren hayata geçirilecek daha sıkı müeyyideler (özellikle bankacılık alanında olan) İran tarafını müzakereleri ciddiye almaya sevketmiş. İranlılar da gelinen noktayı zafer olarak niteliyor. Dışişleri Bakanı Salihi, “Bağdat toplantısında daha fazla ilerleme bekliyorum” demesi dikkat çekiyor. Yine önde gelen İranlı din adamı Ayetullah Kazım Siddiki de, Tahran'daki Cuma hutbesinde, nükleer müzakerelerde mantıklı davranıldığını, sonucun herkes için iyi olacağını ifade etti.
Şimdi gözler 23 Mayıs'ta Bağdat'ta yapılacak görüşmelerde. ABD, bu görüşmede ayrıntılara girilmesini talep edecek, muhtemel bir anlaşmanın detaylarını müzakere etmeye çalışacak.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto hakkı bulunan 5 ülke (ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) ve Almanya ile İran arasındaki müzakerelerin yaklaşık 15 ay sonra 14 Nisan'da İstanbul'da yapılması, ikinci tur görüşmelerin 23 Mayıs'ta Bağdat'ta yapılacak olması Batı ile İran arasındaki nükleer tansiyonu düşürdü. İstanbul'daki görüşmelerden sonra tarafların “ateşli söylemi” terkettiği gözleniyor.
Öte yandan, İran'ın Batı ile müzakerelere başlaması daha önce İran'a defaatle saldıracağını söyleyen İsrail tarafında da görüş ayrılıklarına yol açtı. İsrail'de siyasi liderler, istihbarat ve askerler arasında İran'a saldırmanın gerekliliği konusunda farklı düşünceler belirmeye başladı.
İsrail İç Güvenlik İstihbarat Teşkilatı Şin Bet'in eski Başkanı Yuval Diskin, İran politikasını belirleme konusunda Başbakan Netanyahu'ya güvenilemeyeceğini ifade ederek, Netanyahu'nun düşüncelerinin ‘dini duygular'la kaplandığını söyledi. İsrail Genelkurmay Başkanı Benny Gantz da, İran'ın nükleer programının Netanyahu'nun iddia ettiği gibi yakın tehlike olmadığını ifade etti.
İsrail'in ses tonunu alçatmasında etken olan temel faktör ise ABD yönetiminin seçim yılında petrol
fiyatlarını tırmandıracak bir çatışmayı önleme kararlılığı olduğu seslendiriliyor. Nitekim Washington'un aynı gerekçelerle Suriye'ye yönelik cephe açmaya yanaşmadığı da öne çıkarılan görüşler arasında yer alıyor. Obama yönetiminden bir etkili, İran'la ilişkiler konusunda “Hararetin düştüğünü sanıyorum” diyerek, durumu kendi açılarında ortaya koyuyor. Daha önce Obama yönetiminin İran politikasını yöneten Dennis B. Ross, bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor: “Şu anda müzakerelere yoğunlaşılmış durumda. Bu güç kullanma tehdidinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor fakat bu tehdit diplomasinin arkasına sinmiş durumda!” Bir başka ABD'li yetkili ise “Diplomasi ile baskı kombinasyonunun bize bir pencere açtığı dönemden geçmekteyiz” görüşünü seslendiriyor.
Kasım'a kadar sükunet
Peki, ateşli ifadelerin terkedilmesi ve hararetin düşmesi ne kadar devam edecek? Kritik tarih ABD'de seçimlerin yapılacağı Kasım ayı... Washington, Kasım'a kadar mecburen diplomasiye bir şans tanıyacak. Bu istikamette ABD ile İsrail arasında ‘örtülü' bir anlaşma olduğu da dile getiriliyor. 6 Kasım'daki seçimlerin ardından ABD - İsrail ikilisi yeniden İran'a karşı ‘silaha başvurma' seçeneğini masaya getirebilir mi? Böyle bir ihtimalin hayata geçip geçmeyeceği Rusya ve Çin'in yanı sıra Türkiye'ye de bağlı. Rusya ve Çin, Suriye'ye yaptırımlar konusunda olduğu gibi ABD ve İsrail'in BM'den karar çıkarmasını engelleyebilir. Türkiye ise “ABD ve İsrail savaş uçaklarına topraklarını kullandırmama, İncirlik ve Kürecik üslerini devre dışı bırakma” kararı alabilir. İsrail uçaklarının Irak üzerinden İran'ı vurması, Irak'taki Şii Maliki hükümetinin net tavrı nedeniyle ihtimal dahilinde görülmüyor. İsrail'in İran'a hava saldırısı düzenleyebilmesi için ya Ürdün - çöl olan Batı Irak - Kuzey Irak rotasını ya da Akdeniz - Türkiye güzergahını kullanması gerekiyor. Burada Ankara'nın İsrail'e izin verip vermeyeceği ise Mavi Marmara baskınında İsrail'in 9 Türk'ü katletmesine rağmen hala daha net değil! İranlı yetkililer de bu konuda Ankara'nın güven vermeyen ve ikircikli politikaları nedeniyle son zamanlarda Türkiye'ye yönelik sert eleştiriler yöneltiyor. ABD'de Obama işbaşında kalırsa, Irak'ta alınan ders nedeniyle İran'a saldırmaya istekli değil ve bunu programına da almamış... Obama'nın bu konuda Yahudi lobisine ne kadar teslim olacağını ise zaman gösterecek. İsrail de, ABD'deki Yahudi lobisi de İran'ın İsrail'in Ortadoğu'daki etkisini ve hakimiyetini sıfırlayacak nükleer silah edinmesini engelleme konusunda Washington'un önayak olmasını arzu ediyor. Böylece hem İsrail İran'ın füze saldırısına muhatap olmayacak, hem de ekonomisi olumsuz manada etkilenmeyecek, ilaveten küresel baskılarla boğuşmak zorunda da kalmayacak.
İki hafta İstanbul'a önyargılarla gelen ABD heyeti, İran kurmaylarının esnek davranması ve
beklenenin aksine meseleyi çözmeye açık olması mevcut ABD düşüncesinde İran hakkında bir dönüm noktası olarak algılanıyor. Gerçekte ise İstanbul'da bir sonuca varılmamıştı, sadece Bağdat görüşmelerinin önü açılmıştı. ABD'lilere göre, 1 Temmuz'dan itibaren hayata geçirilecek daha sıkı müeyyideler (özellikle bankacılık alanında olan) İran tarafını müzakereleri ciddiye almaya sevketmiş. İranlılar da gelinen noktayı zafer olarak niteliyor. Dışişleri Bakanı Salihi, “Bağdat toplantısında daha fazla ilerleme bekliyorum” demesi dikkat çekiyor. Yine önde gelen İranlı din adamı Ayetullah Kazım Siddiki de, Tahran'daki Cuma hutbesinde, nükleer müzakerelerde mantıklı davranıldığını, sonucun herkes için iyi olacağını ifade etti.
Şimdi gözler 23 Mayıs'ta Bağdat'ta yapılacak görüşmelerde. ABD, bu görüşmede ayrıntılara girilmesini talep edecek, muhtemel bir anlaşmanın detaylarını müzakere etmeye çalışacak.