Başbakan Erdoğan, birkaç kez ertelemek durumunda kaldığı İran ziyaretini nihayet gerçekleştirdi.
Bazı yazarlar Erdoğan'ın uygun zaman ve zemini kollamak durumunda olduğunu ön plana çıkararak ziyaret öncesi Amerikan siyasal ağırlığını gizleseler de bu ziyarette Washington'un dolaylı da olsa psikolojik bir ağırlığı var.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin mimarisinde Türk harcını kabul edilemez gören Tahran, Ankara ile ilişkileri ekonomik alanda sürdürerek dış politik önceliklerinde ortak tereddütleri önemli faktör olarak kullandı.
Ekonomik faktörlerin başında doğalgaz geliyor. Siyasal ortaklığa kapı aralayan endişelerin başında ise Kürt sorunu.
Şam ve Ankara'nın Kuzey Irak'taki mevcut kaosa bakışı ile Tahran'ın bakışı ortak zeminde buluşuyor.
Musul ve Kerkük merkezli Kuzey Irak'taki yeni bir oluşum üç başkenti de ortak arayışlara sevkediyor.
Fiili durum defacto olarak Kürtler'in varlığı kabul edilirken onların yayılmacı bir tavır takınmaları bölgedeki siyasal dengeleri biranda tepetaklak edebilecek bir yapı arzediyor.
İran'ın Irak'la ilgisi Şii ağırlıklı, Suriye Irak'a Sünni Araplar ekseninde bakıyor ve Türkiye, müslüman etnisite ile paralel Türkmen nüfus ağırlıklı bir politika takip ediyor.
Arada ve ortada bırakılan Kürt unsurlar karın ağırısı olarak görülüyor.
Üç ülkenin bu hassas karnı ise Washington tarafından koz olarak kullanılıyor.
Bölgede İsrail'i üç ülkeye karşı koruma güdüsündeki Amerikan hükümeti, Kürtlerle İsrail'i temasa geçiriyor, İran ve Suriye'nin islami bağlantılarını zayıflatarak Yahudi yayılmacılığının önündeki seti kaldırmak istiyor.
İsrail ile sıkı fıkı olduğu için son zamanlarda Arap kamuoyunun tepkisine neden olan Ankara'nın sözkonusu İran ziyareti bu açıdan önemli.
İKÖ'de Genel Sekreterlik görevini alarak islam dünyasının liderliğine(!) soyunabileceği iddia edilen Ankara'nın bunu ne derece ve nereye kadar taşıyabileceği bilinmiyor.
Gerçi Türkiye de böyle bir misyonu taşımak niyetinde fazla arzulu görünmüyor.
İslam Ortak pazarı gibi dini referansları hoş bulmayan Ankara, ne tam doğulu ne tam batılı bir portre çizerek iki yakayı elde tutmak için gayret gösteriyor.
Bu ikili yaklaşım ise Araplarca samimi bulunmuyor.
Ankara'nın batıya yüzünü döndüğünü ve kendilerini ihmal ettiğini söyleyen Araplar, Ankara'ya eskisi kadar sempati duymuyor.
Sempatinin nüvesini Filistin'e yönelik adımlar oluşturuyor. Ankara bu açıdan pasif.
AB'den gün almak için seferber olan Ankara, İran'la ikili temasa geçerek hem kamuoyunu tatmin etmek, hem de Amerika'nın dolaylı mesajlarını iletmek istiyor.
Humeyni havaalanında Türk şirketlerine yönelik uygulanan mevzuat ve doğalgaz ticareti gibi konulardan ziyade Irak'taki son durum da masaya yatırılacak.
İranlı muhafazakarlar Erdoğan yönetimini samimi bulmuyor. Türkiye'nin takiyye yaptığı ve dini devlet referasından uzak olduğunu söyleyen muhafazakarların bu tavrı önemli.
İran Parlamentosunda ve bürokrat kadrolarda reformcu kanat etkin görünse de yasama ve yargıda asıl güç muhafazakarların. Erdoğan,Suriye Başbakanı Otri'ye randevu verip İsrail'in ikinci adamı Olmert'e tavır takınır göründüyse de İran yönetimi bundan ikna olmuş değil.
Türkiye'nin İsrail ve Amerika ile olan sıcak diyaloğu bunu yalanlıyor.
Ortak ticari ve siyasal tereddütler ortamında gerçekleştirilen Erdoğan'ın İran ziyareti daha çok psikolojik trendli.
Ankara Batı'dan tarih dilenirken, Doğu'da nabız yokluyor.
Ankara hangisinde samimi ise Türkiye'nin yönü o taraf olmuş olacak.
İran, Ankara'yı Amerika'nın adamı olarak, Ankara da İran'ı sabıkalı bir komşu olarak gördükçe temaslardan istenen sonuç tam olarak alınamayacak.
Doğu-Batı ikilemi ise Türkiye'nin elini sürekli zayıf kılacak.
Bazı yazarlar Erdoğan'ın uygun zaman ve zemini kollamak durumunda olduğunu ön plana çıkararak ziyaret öncesi Amerikan siyasal ağırlığını gizleseler de bu ziyarette Washington'un dolaylı da olsa psikolojik bir ağırlığı var.
Büyük Ortadoğu Projesi'nin mimarisinde Türk harcını kabul edilemez gören Tahran, Ankara ile ilişkileri ekonomik alanda sürdürerek dış politik önceliklerinde ortak tereddütleri önemli faktör olarak kullandı.
Ekonomik faktörlerin başında doğalgaz geliyor. Siyasal ortaklığa kapı aralayan endişelerin başında ise Kürt sorunu.
Şam ve Ankara'nın Kuzey Irak'taki mevcut kaosa bakışı ile Tahran'ın bakışı ortak zeminde buluşuyor.
Musul ve Kerkük merkezli Kuzey Irak'taki yeni bir oluşum üç başkenti de ortak arayışlara sevkediyor.
Fiili durum defacto olarak Kürtler'in varlığı kabul edilirken onların yayılmacı bir tavır takınmaları bölgedeki siyasal dengeleri biranda tepetaklak edebilecek bir yapı arzediyor.
İran'ın Irak'la ilgisi Şii ağırlıklı, Suriye Irak'a Sünni Araplar ekseninde bakıyor ve Türkiye, müslüman etnisite ile paralel Türkmen nüfus ağırlıklı bir politika takip ediyor.
Arada ve ortada bırakılan Kürt unsurlar karın ağırısı olarak görülüyor.
Üç ülkenin bu hassas karnı ise Washington tarafından koz olarak kullanılıyor.
Bölgede İsrail'i üç ülkeye karşı koruma güdüsündeki Amerikan hükümeti, Kürtlerle İsrail'i temasa geçiriyor, İran ve Suriye'nin islami bağlantılarını zayıflatarak Yahudi yayılmacılığının önündeki seti kaldırmak istiyor.
İsrail ile sıkı fıkı olduğu için son zamanlarda Arap kamuoyunun tepkisine neden olan Ankara'nın sözkonusu İran ziyareti bu açıdan önemli.
İKÖ'de Genel Sekreterlik görevini alarak islam dünyasının liderliğine(!) soyunabileceği iddia edilen Ankara'nın bunu ne derece ve nereye kadar taşıyabileceği bilinmiyor.
Gerçi Türkiye de böyle bir misyonu taşımak niyetinde fazla arzulu görünmüyor.
İslam Ortak pazarı gibi dini referansları hoş bulmayan Ankara, ne tam doğulu ne tam batılı bir portre çizerek iki yakayı elde tutmak için gayret gösteriyor.
Bu ikili yaklaşım ise Araplarca samimi bulunmuyor.
Ankara'nın batıya yüzünü döndüğünü ve kendilerini ihmal ettiğini söyleyen Araplar, Ankara'ya eskisi kadar sempati duymuyor.
Sempatinin nüvesini Filistin'e yönelik adımlar oluşturuyor. Ankara bu açıdan pasif.
AB'den gün almak için seferber olan Ankara, İran'la ikili temasa geçerek hem kamuoyunu tatmin etmek, hem de Amerika'nın dolaylı mesajlarını iletmek istiyor.
Humeyni havaalanında Türk şirketlerine yönelik uygulanan mevzuat ve doğalgaz ticareti gibi konulardan ziyade Irak'taki son durum da masaya yatırılacak.
İranlı muhafazakarlar Erdoğan yönetimini samimi bulmuyor. Türkiye'nin takiyye yaptığı ve dini devlet referasından uzak olduğunu söyleyen muhafazakarların bu tavrı önemli.
İran Parlamentosunda ve bürokrat kadrolarda reformcu kanat etkin görünse de yasama ve yargıda asıl güç muhafazakarların. Erdoğan,Suriye Başbakanı Otri'ye randevu verip İsrail'in ikinci adamı Olmert'e tavır takınır göründüyse de İran yönetimi bundan ikna olmuş değil.
Türkiye'nin İsrail ve Amerika ile olan sıcak diyaloğu bunu yalanlıyor.
Ortak ticari ve siyasal tereddütler ortamında gerçekleştirilen Erdoğan'ın İran ziyareti daha çok psikolojik trendli.
Ankara Batı'dan tarih dilenirken, Doğu'da nabız yokluyor.
Ankara hangisinde samimi ise Türkiye'nin yönü o taraf olmuş olacak.
İran, Ankara'yı Amerika'nın adamı olarak, Ankara da İran'ı sabıkalı bir komşu olarak gördükçe temaslardan istenen sonuç tam olarak alınamayacak.
Doğu-Batı ikilemi ise Türkiye'nin elini sürekli zayıf kılacak.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005