Mavi Marmara gemisinin Filistin'e insanı yardım götürme adı altında Sarayburnu'ndan dualarla uğurlanmasının ve sonuçta da İsrail askerlerince gemide katliam yapmasının ardından 5 yıla yakın bir zaman geçti. Geminin Gazze'ye doğru yola çıkması konusunda perde arkası tasarımcı AKP hükümetiydi. Geminin içindeki "başkomutan ise İHH Başkanı Bülent Yıldırım'dı."Her şey 'van münit' sonrası gelişen İsrail karşıtı kuru kahramanlığa yakışır bir şov şeklinde gelişiyordu. Gemiye 800 yolcu bindirildi. Bunları hepsinin içinde cihat aşkı yatıyordu. İsrail, 'gelirseniz vururum' diye tehdit etti, geminin rotasının Aşdod'a çevrilmesini istedi. Ve bile bile gemiler Gazze'ye dümen kırdı.Sonuçta faşist İsrail Mavi Marmara'ya asker çıkarttı. Sonuç, 9 ölü, 60 yaralı.O gün Mavi Marmara'yı ve diğer gemileri AKP'nin emri üzerine Gazze'ye doğru yola çıkaran İHH Başkanı Bülent Yıldırım, kullanılmışlıklarını anlamanın acısı içinde veryansın ediyor.Bir dergiye verdiği mülakatta AKP'nin açıkça kendilerini sattığını ima ediyor.Mavi Marmara gemisi baskını sonrası açılan soruşturmalar sonucu BM'de tam sonuca gidilecekken Türkiye'nin Pomer Komisyonu'nun kurulmasını kabul ederek olayı nasıl aleyhimize döndürdüğünü şöyle anlatıyor: "İlk defa Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Afrika ülkelerinin dışında bir beyaz ülkeyi hem de dünyayı yöneten bir ülkeyi, Siyonizm'i yargılıyordu. BM İnsan Hakları Komisyonu kararları vardı. Bu komisyonun kararları bağlayıcıydı. Çünkü Güvenlik Komisyonu'nun aldığı karar neticesinde bu komisyon harekete geçmişti ve orada yüzde yüz İHH'yı haklı, İsrail'i haksız görmüştü. İsrail'i mahkûm edebilirdik. Kanunen bunun imkânı vardı ve bunu BM'ye taşıyabiliyordu. O zaman İsrail hükümetinin hepsini, askeriyenin hepsini yargılayabiliyorduk. Ama Türkiye bir oyuna geldi; kalktı BM İnsan Hakları Komisyonu'nda maç bitmişken, birdenbire Pomer Komisyonu denilen bir komisyon önümüze atıldı ve Türkiye'nin kendi içerisindeki bazı bürokratları vasıtasıyla (bu bürokratların ve diplomatların demek ki İsrail ile ilişkisi güçlü) Pomer Komisyonu'na gidildi. Pomer Komisyonu'nda bir tane Türkiye'den -Özdem Sanberk- vardı diğer üçü İsrail'in paralı hukukçularıydı, arabulucularıydı. Bu komisyonda ne yazık ki Filistin halkına çok büyük bir haksızlık yapıldı ve abluka şu ana kadar hiçbir şekilde hukukî görülmezken Pomer Komisyonu ablukanın hukukî olduğunu savundu. Burada Türkiye aslında hem Filistin'e hem de Mavi Marmara mağdurlarına, bütün dünyaya haksızlık yapmış oldu. Biz o zamanki yetkililerin hiçbirini ikna edemedik, bize dediler ki: "Aman ha bu konuda kimseye ses çıkarmayın! Güneş balçıkla sıvanmaz". Kamuoyuna karşı İsrail' 'van münit' çekenler, perde arkasında İHH yetkililerine "susun, sakın ses çıkarmayın, güneş balçıkla sıvanmaz" diyerek İsrail tezlerine destek veriyordu.İHH Başkanı İsrail ile artan ticari ilişkileri ise şöyle anlatıyor:"Doğalgaz anlaşmalarının el altından yapılması, birtakım şirketlerin bu anlaşmaların içinde yer alması, bazı bürokrat ve siyasilere ortaklıklar teklif edilmesi, ortaklıkların kapalı kapılar ardında kurulması, ticaret hacminin artması... Bütün bunlar İsrail'e şunu söyletiyor: "Biz istediğimizi parayla satın alabiliriz.' Yerlere atılan Kur'an-ı Kerim bizim fakat demek ki İsrail'le ticaret yapan Müslüman tüccarların değilmiş diyorum."Bir zamanlar Mavi Marmara'nın güvertesinde İsrail'e karşı 'hücum' diye gönderilen İHH Başkanı'nın bugün bu acı itirafları hükümetin İsrail politikasının samimiyetsizliğin de ortaya koyuyor.