Artık, hemen her yerde sıkça rastladığımız "kapkaççılılık" olayını sıradan bir hırsızlık olarak düşünür ve değerlendirirsek hırsızlardan da, kapkaççılardan da daha büyük bir yanlış yapmış, hatta suç işlemiş oluruz.
Kapkaççılık her ne kadar birilerinin elinden, kolundan, ana-babasından çantasını kapıp kaçmak niyet ve eylem olarak hırsızlık gibi görünse de öyle zannedildiği gibi aynı şey değil. Hırsız biraz da sahipsiz, kimsesiz, görünmezler arasında dolaşır. Hedef sadece çalacağı şey ile sınırlıdır. Bu haliyle hırsızlarda, dağlarda avlanan vahşi hayvanlara benzer.
Ancak kapkaççılık öyle değil. Hedefte bir el çantası da olsa onu terkedilmiş, unutulmuş, gizlenmiş, ya da kilitlenmiş olduğu yerden değil bizzat sahibinin elinden almak ve her şeye rağmen almak var.
Meydanda, ortada, sokakta, caddede, pazarda, çarşıda herkesin içinde ve herkesin gözleri önünde meydana gelen bir olay. Yani hırsızlığa nispetle vahşi hayvanların dağlardan, ormanlardan şehirlere inmesi gibi bir şey.
Her türlü yalan, yanlış, ayıp, çirkin, günah ve suç söz ve fiilleri sokaklara, meydanlara dökenler, gazete sayfalarına ve TV ekranlarına oralardan da çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek demeden toplum hayatının en hassas ve mahrem noktalarına kadar taşıyanlar şimdi kapkaççıları devreye koymaktalar. Elbette birileri çıkıp bağırarak halkı sokaklarda suç işlemeye, ahlaksızlık yapmaya davet etmediği gibi kimseyi de kapkaççılığa davet etmiyor. Ama bugün her türlü rezaletin, sefaletin, cehaletin yanında yaşanan kapkaççılık olayı da ortadadır.
Eğer bu olayı her hangi bir gencin çanta kapma olayı olarak anlarsak gerçekten çok ciddi yanlışlar yapmış oluruz.
Sayıları her geçen gün biraz daha artan bu olaylar en yetkililer tarafından masaya yatırılmalı, doğru teşhis ve doğru çözümler mutlaka bulunmalı. Her halde bu yüzden olacak ki bir ara MGK gündemine de girdiğini basından öğrenmiştik.
Şimdi bunda bizim üzerinde durduğumuz nokta şudur. Maalesef toplumda varlık sebebimiz olan bütün değerler ayaklar altına alınıyor. Ve bunlar yavaş yavaş, alttan alttan ve çok planlı bir şekilde yapılıyor. Alıştıra alıştıra, toplumsal reflekslerimiz kırıla kırıla yapılıyor. Bir anda kendimizi alkolün, uyuşturucunun, fuhşun, şiddetin, terörün ve intiharın kucağında buluyoruz. Bunların hiç birisi bir anda meydana gelen olaylar değil.
Kapkaççılık da böyle bir şey. Birileri sadece çanta çalmıyor, aç kurtlar gibi, çakallar gibi kudurmuşçasına çantalara, paketlere ve insanlara saldırıyorlar. Dahası bu insanların yarın pazar yerinde annesinin boğazına dalmayacağını kim iddia edebilir?
O halde mesele toplumun geldiği bu noktayı, bu çıkmazı ve bu açmazı görmek lazım.
Bu insanlar; alkolikler, eroinmanlar, satanistler, bunalıma girenler, beden ve ruh sağlığını kaybedenler, intihar edenler bunlar bizim insanlarımız.
Şimdi bunlara bir halka daha eklendi; kapkaççılık. Kapkaççılığın bugünkü halinden ziyade yarın hangi boyutlara gelebileceğini ve hatta yurt içi ve yurt dışı bağlantıları itibariyle nasıl bir potansiyel oluşturduğunu iyi düşünmek lazım.
Giderek sayılarıyla beraber imkânlarının, taraftarlarının, güçlerinin artmasıyla bir yandan kimilerini tehdit ederken bir yandan da kimilerinin iştahlarını kabartacağını da unutmamak ve iyi hesap etmek gerekmez mi?
Farkında mısınız, bilmem; artık bazıları ne millî, ne dinî, ne ahlakî, ne hukukî ve ne de vicdanî ölçü de taşımıyorlar artık.
Kapkaççılık her ne kadar birilerinin elinden, kolundan, ana-babasından çantasını kapıp kaçmak niyet ve eylem olarak hırsızlık gibi görünse de öyle zannedildiği gibi aynı şey değil. Hırsız biraz da sahipsiz, kimsesiz, görünmezler arasında dolaşır. Hedef sadece çalacağı şey ile sınırlıdır. Bu haliyle hırsızlarda, dağlarda avlanan vahşi hayvanlara benzer.
Ancak kapkaççılık öyle değil. Hedefte bir el çantası da olsa onu terkedilmiş, unutulmuş, gizlenmiş, ya da kilitlenmiş olduğu yerden değil bizzat sahibinin elinden almak ve her şeye rağmen almak var.
Meydanda, ortada, sokakta, caddede, pazarda, çarşıda herkesin içinde ve herkesin gözleri önünde meydana gelen bir olay. Yani hırsızlığa nispetle vahşi hayvanların dağlardan, ormanlardan şehirlere inmesi gibi bir şey.
Her türlü yalan, yanlış, ayıp, çirkin, günah ve suç söz ve fiilleri sokaklara, meydanlara dökenler, gazete sayfalarına ve TV ekranlarına oralardan da çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek demeden toplum hayatının en hassas ve mahrem noktalarına kadar taşıyanlar şimdi kapkaççıları devreye koymaktalar. Elbette birileri çıkıp bağırarak halkı sokaklarda suç işlemeye, ahlaksızlık yapmaya davet etmediği gibi kimseyi de kapkaççılığa davet etmiyor. Ama bugün her türlü rezaletin, sefaletin, cehaletin yanında yaşanan kapkaççılık olayı da ortadadır.
Eğer bu olayı her hangi bir gencin çanta kapma olayı olarak anlarsak gerçekten çok ciddi yanlışlar yapmış oluruz.
Sayıları her geçen gün biraz daha artan bu olaylar en yetkililer tarafından masaya yatırılmalı, doğru teşhis ve doğru çözümler mutlaka bulunmalı. Her halde bu yüzden olacak ki bir ara MGK gündemine de girdiğini basından öğrenmiştik.
Şimdi bunda bizim üzerinde durduğumuz nokta şudur. Maalesef toplumda varlık sebebimiz olan bütün değerler ayaklar altına alınıyor. Ve bunlar yavaş yavaş, alttan alttan ve çok planlı bir şekilde yapılıyor. Alıştıra alıştıra, toplumsal reflekslerimiz kırıla kırıla yapılıyor. Bir anda kendimizi alkolün, uyuşturucunun, fuhşun, şiddetin, terörün ve intiharın kucağında buluyoruz. Bunların hiç birisi bir anda meydana gelen olaylar değil.
Kapkaççılık da böyle bir şey. Birileri sadece çanta çalmıyor, aç kurtlar gibi, çakallar gibi kudurmuşçasına çantalara, paketlere ve insanlara saldırıyorlar. Dahası bu insanların yarın pazar yerinde annesinin boğazına dalmayacağını kim iddia edebilir?
O halde mesele toplumun geldiği bu noktayı, bu çıkmazı ve bu açmazı görmek lazım.
Bu insanlar; alkolikler, eroinmanlar, satanistler, bunalıma girenler, beden ve ruh sağlığını kaybedenler, intihar edenler bunlar bizim insanlarımız.
Şimdi bunlara bir halka daha eklendi; kapkaççılık. Kapkaççılığın bugünkü halinden ziyade yarın hangi boyutlara gelebileceğini ve hatta yurt içi ve yurt dışı bağlantıları itibariyle nasıl bir potansiyel oluşturduğunu iyi düşünmek lazım.
Giderek sayılarıyla beraber imkânlarının, taraftarlarının, güçlerinin artmasıyla bir yandan kimilerini tehdit ederken bir yandan da kimilerinin iştahlarını kabartacağını da unutmamak ve iyi hesap etmek gerekmez mi?
Farkında mısınız, bilmem; artık bazıları ne millî, ne dinî, ne ahlakî, ne hukukî ve ne de vicdanî ölçü de taşımıyorlar artık.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010