Kedinin fareye boğdurulması gibi koca Türkiye Cumhuriyeti de Güney Kıbrıs Rumları'na boğdurulmaya çalışılıyor.Avrupa Birliği'ne üye yapılan Rumlar kanalıyla köklü Türkiye Cumhuriyeti'ne baskı üstüne baskı yapılıyor.Yok hava sahanı aç, yok limanlarını kullandır, yok gümrüklerde şunu yap, yok bunu yap...Talepler, beklentiler, öneriler, tavsiyeler, uyarılar, tehditler üstüste geliyor.Peki Türkiye kocaman bir devlet olmasına rağmen bu tarz uygulamalara maruz kalabildiyse sözkonusu istekleri de yerine getirme yükümlülüğü ile karşı karşıya kalmış olmuyor mu?Bu noktadan sonra Türkiye'nin nasıl olup da bu noktaya getirildiği ve bu noktaya gelmemize neden olan olaylar iyi analiz edilip konu üzerinde kafa yorulması gerekirken bundan sonrası için yapılacak olarlar da tartışılmak durumunda.Ada'da egemenlik mücadelesi veren, varlığını Rumlar karşısında sürdürme gayretinde olan Kıbrıs Türkleri karşısında Türk halkının eli kolu bağlanmak isteniyor, daha doğrusu bağlanmış durumda.Rum-Yunan ikilisi lehine kararlara imza atılarak 3 Ekim tarihi yaklaştıkça Türkiye'ye karşı baskılar açık açık dillendiriliyor.Peki işin bu duruma gelmesinde Türk siyasilerinin payı etkili olmadı mı?diye soru soracak olursanız; cevabımız Evet olacaktır.Türkiye olarak Yunanistan ve Güney Rum yönetimi ile irtibatta olmak belli dereceye kadar etkili olabilir lakin siz tek taraflı olarak tavize kararlı bir tutum sergilerseniz hem elinizi göstermiş olursunuz ve kozlarınızı kaybedersiniz hem de kendinizin verdiği siyasi açıkları kapamaya çalışırken içinden çıkılamaz şartlara sürüklenirsiniz.Türk siyasiler bunu yaptılar ve yapmaya da devam etmekteler.Hükümetler ya da devletlerin büyüklüğü ya da küçüklüğü uluslararası ilişkilerde pek önemli değil. Önemli olan bu aktörlerin hareketleri ve uluslararası camiada takındıkları tavırlardır.Kocaman bir devlet çok küçük bir devletin maskarası olabildiği gibi, kendini saygın bir millet olarak addeden çoğu millet imaj ve vizyon yoksunluğundan dolayı diğer toplumların gözünde soytarı gibi durabilmektedir.Kendi misyonuna ve vizyonuna sahip çıkan uluslar ise gayelerine çok kolay ulaşırken çevrelerindeki saygınlıklarını korumayı başarabilmişlerdir.Fareyi boğması gereken kedinin fareye oyuncak olması gibi, aslanın leyleklerden ürkmesi misali...Rumlar karşısında Türk halkının eli kolu bağlanmaya çalışılarak Türkiye'nin üniter yapısı sulandırılmaya çalışılıyor.Düne kadar sokağınızda koruma altına aldığınız yeni yetme çocuklardan dayak yemeye başlamanız gibi.Birileri size göz göre göre tokat atıyor ve siz bu tokatı neden yediğinizin farkında bile değilsiniz."Bir Türk Dünyaya Bedeldir"den" Türkler Bedel Ödüyor"konumuna nasıl getirildik? Soruyorum.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005