22-24 Ocak tarihleri arasında BM’nin nezaretinde gerçekleşen Greentree Zirvesi’nde görüşülenler sır gibi saklanmaya devam ediliyor.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon Mart ayı sonu müzakereleri yürüten BM Kıbrıs özel temsilcisi Alexander Downer’dan rapor alacakmış, eğer rapor olumlu çıkarsa Nisan sonu ya da Mayıs başında garantör ülkelerin davet edileceği bir uluslar arası konferans tertip edilecekmiş.
Yani Birleşik Kıbrıs konusunda her türlü adım atılacak ardından da garantörlere, “biz şu kararları aldık, bunları yaptık, size geçmiş olsun” denilecek.
Öncelikle şu gerçeği net bir şekilde ifade edelim: BM nezaretinde yürütülen ve içeriği sır gibi saklanan bu görüşmeler Türkiye’nin garantörlük hakkını ortadan kaldırmak için yapılmaktadır.
Diğer garantör ülkeler İngiltere, Yunanistan, zaten Rum Kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB’nin bir üyesi olduğu için süreci AB çatısı altında takip edebilmektedirler. Şu anki müzakerelerde ve varılan mutabakatlarda en fazla zarar görecek olan garantör ülke Türkiye’dir.
Kıbrıs sürecinde topyekun batı ülkelerinin asıl hedefi Türkiye’nin Kıbrıs’tan elini eteğini çekmesi, Türk askerinin ve Türk yerleşiklerinin Ada’yı terk etmesi ve Türkiye’nin bir daha 1974 benzeri bir barış harekatı yapamayacak şekilde devre dışı bırakılmasıdır.
Lütfen kapalı kapılar ardında yürütülen bu sinsi planın farkına varalım.
Greentree Zirvesi’nin içeriği bir sır gibi saklansa da, gerek BM özel temsilcisi Downer’ın gerekse Ban Ki-moon’un sınırlı da olsa yaptığı basın açıklamalarında satır aralarında geçen ifadeler bizlere önemli ipuçları vermektedir.
Zirve devam ederken bir gazeteci Downer’dan garantör ülkelerin katılımıyla yapılacak uluslar arası konferansla ilgili bilgi istiyor. Downer bu soruya, ideal olanın, zirvenin amacı olan üç temel konuda, yani başkanlık (yönetim), mülkiyet ve vatandaşlık konularında yakınlaşma olduktan, belirli mutabakat sağlandıktan sonra ancak uluslar arası bir konferansın yapılması olduğunu belirtiyor.
Garantör ülkeler için düşünülen konferans sadece süreç hakkında nihai bilgi verilmek için yapılacak. Bu konferans bir istişare toplantısı olmayacak. Tabiri caizse atı alan Üsküdar’ı geçecek ve ardından da Üsküdar’dan karşıya el sallayacak.
Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Osman Ertuğ’un zirveyle alakalı değerlendirmeleri de oldukça dikkat çekici. Ertuğ, Kıbrıs sorununun çözümü yönünde sınırlı bir zaman olduğunu, bunun da Downer’ın açıkladığı biçimde, Rum tarafının “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak AB dönem başkanlığını devralacağı 1 Temmuz tarihi olduğunu vurguladı ve “Bu süreç içerisinde bu işin bir yere götürülmesi lazım” dedi.
Yani Kıbrıs Türk halkını düşünen yok… Kıbrıs Rum Kesimi AB’nin dönem başkanı olacak ve Ada’da Rumlar lehine birliği sağlaması gerekiyor. Yani KKTC’nin ortadan kalkması gerekiyor, Ada’da Türk askeri olmaması gerekiyor.
BM nezaretinde yapılan görüşmelerle bir taraftan Türkiye devre dışı bırakılırken, diğer taraftan Kıbrıs Rumları dönem başkanlığına hazırlanıyor.
Garantör ülkelerin inisiyatifine bırakılmayan yönetim, mülkiyet ve vatandaşlık konuları da bu amaca hizmet ediyor.
Birleşik Kıbrıs için düşünülen, bu üç temel konunun da Rumların elinde olacağı, Kıbrıs Türk halkının ise hiçbir söz sahibi olmayacağı bir yapı…
Elimizden kayıp giden Kıbrıs’ı ve KKTC’yi çok arayacağız.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon Mart ayı sonu müzakereleri yürüten BM Kıbrıs özel temsilcisi Alexander Downer’dan rapor alacakmış, eğer rapor olumlu çıkarsa Nisan sonu ya da Mayıs başında garantör ülkelerin davet edileceği bir uluslar arası konferans tertip edilecekmiş.
Yani Birleşik Kıbrıs konusunda her türlü adım atılacak ardından da garantörlere, “biz şu kararları aldık, bunları yaptık, size geçmiş olsun” denilecek.
Öncelikle şu gerçeği net bir şekilde ifade edelim: BM nezaretinde yürütülen ve içeriği sır gibi saklanan bu görüşmeler Türkiye’nin garantörlük hakkını ortadan kaldırmak için yapılmaktadır.
Diğer garantör ülkeler İngiltere, Yunanistan, zaten Rum Kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB’nin bir üyesi olduğu için süreci AB çatısı altında takip edebilmektedirler. Şu anki müzakerelerde ve varılan mutabakatlarda en fazla zarar görecek olan garantör ülke Türkiye’dir.
Kıbrıs sürecinde topyekun batı ülkelerinin asıl hedefi Türkiye’nin Kıbrıs’tan elini eteğini çekmesi, Türk askerinin ve Türk yerleşiklerinin Ada’yı terk etmesi ve Türkiye’nin bir daha 1974 benzeri bir barış harekatı yapamayacak şekilde devre dışı bırakılmasıdır.
Lütfen kapalı kapılar ardında yürütülen bu sinsi planın farkına varalım.
Greentree Zirvesi’nin içeriği bir sır gibi saklansa da, gerek BM özel temsilcisi Downer’ın gerekse Ban Ki-moon’un sınırlı da olsa yaptığı basın açıklamalarında satır aralarında geçen ifadeler bizlere önemli ipuçları vermektedir.
Zirve devam ederken bir gazeteci Downer’dan garantör ülkelerin katılımıyla yapılacak uluslar arası konferansla ilgili bilgi istiyor. Downer bu soruya, ideal olanın, zirvenin amacı olan üç temel konuda, yani başkanlık (yönetim), mülkiyet ve vatandaşlık konularında yakınlaşma olduktan, belirli mutabakat sağlandıktan sonra ancak uluslar arası bir konferansın yapılması olduğunu belirtiyor.
Garantör ülkeler için düşünülen konferans sadece süreç hakkında nihai bilgi verilmek için yapılacak. Bu konferans bir istişare toplantısı olmayacak. Tabiri caizse atı alan Üsküdar’ı geçecek ve ardından da Üsküdar’dan karşıya el sallayacak.
Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Osman Ertuğ’un zirveyle alakalı değerlendirmeleri de oldukça dikkat çekici. Ertuğ, Kıbrıs sorununun çözümü yönünde sınırlı bir zaman olduğunu, bunun da Downer’ın açıkladığı biçimde, Rum tarafının “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak AB dönem başkanlığını devralacağı 1 Temmuz tarihi olduğunu vurguladı ve “Bu süreç içerisinde bu işin bir yere götürülmesi lazım” dedi.
Yani Kıbrıs Türk halkını düşünen yok… Kıbrıs Rum Kesimi AB’nin dönem başkanı olacak ve Ada’da Rumlar lehine birliği sağlaması gerekiyor. Yani KKTC’nin ortadan kalkması gerekiyor, Ada’da Türk askeri olmaması gerekiyor.
BM nezaretinde yapılan görüşmelerle bir taraftan Türkiye devre dışı bırakılırken, diğer taraftan Kıbrıs Rumları dönem başkanlığına hazırlanıyor.
Garantör ülkelerin inisiyatifine bırakılmayan yönetim, mülkiyet ve vatandaşlık konuları da bu amaca hizmet ediyor.
Birleşik Kıbrıs için düşünülen, bu üç temel konunun da Rumların elinde olacağı, Kıbrıs Türk halkının ise hiçbir söz sahibi olmayacağı bir yapı…
Elimizden kayıp giden Kıbrıs’ı ve KKTC’yi çok arayacağız.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024