TÜİK'in yayınladığı son verilerden anlıyoruz ki, köy nüfusu yüzde 8'e düşmüş durumda. Halkımızın yüzde 92'si şehirlerde yaşıyor. Kalkınma planlamalarını, kırsal nüfusu bulunduğu yerde karnı tok, sırtı pek tutmak üzerine yapılması gerektiğini düşünenlerdenim ve bu kadar kısa zamanda bu kadar yoğun bir nüfusun şehirlere akmasının çok ciddi ekonomik ve sosyal problemler meydana getireceğini de söylememiz gerekiyor.
Zaten bu ciddi problemlerin çok farklı boyutlarını her gün gazetelerden, televizyonlardan izliyoruz. Başta işsizlik olmak üzere, uyum problemleri, geleceğe yönelik kaygılar dalga dalga kent insanını cenderesine alıyor.
Türkiye, köylerini ve köylülerini ihya etmek, kalkındırmak, bütün köyleri 7'den 77'ye ilim, irfan ve bilgi ile donatma projesi olan köy enstitüsü projesinden maalesef ve "her zamanki" gibi ideolojik kaygılardan dolayı vazgeçti. Köy enstitüleri muhafazakâr Türk toplumuna çok yanlış tanıtıldı ve aksayan yönleri ihya edilmek yerine imha yolu seçildi.
Önceki gün değerli dostum Hasan Barutçu ile birlikte idik. Kendisi Trabzon'da bulunan Beşikdüzü Öğretmen Okulu mezunudur ve Beşikdüzü'nde bulunan Köy Enstitüsü ile ilgili hatıralarından bahsetti bana.
Köy Enstitüsü ile ilgili kayıtlarda da anlatıldığı gibi okulda sadece sınıflarda eğitim verilmez inek beslemekten, arıcılığa, koyun ve keçi bakımına, balık tutmaya, her türlü bitkiyi yetiştirmeye, fidancılığa, sebze ve meyve üretimine, marangozluktan inşaat ustalığına, terziliğe kadar onlarca konuda öğrenciler sahada eğitilirdi.
Öğrenci, okula sınıfta oturmak için değil, mesela hayvan sağmak için, tütün fidesi dikmek için gelirdi aynı zamanda.
Kendisini tanıma şerefine nail olduğum rahmetli Mustafa Savaşer Abi'mizin babası Fethi Amca, Trabzon Faroz'da bulunan balıkçılar barınağından alınıp Köy Enstitüsü'ne balıkçılık hocası yapılmıştı. Fethi Amca, buradaki öğrencilere yıllarca kayıkla denize açılmayı, balık tutmayı, balık ayıklamayı öğretmişti.
Birkaç gün önce Milli Eğitim Bakanlığı'ndan gelen bilgilere hayli üzüldüm. Zira 1 milyon öğretmen adayı atama bekliyormuş ve ihtiyaç sadece 100 binmiş.
Bakanlık, önümüzdeki 20 yıl boyunca bazı branşlarda öğretmen alınmayacağını zira ihtiyaç fazlası olduğunu açıklamış.
Mesela Metalürji teknolojisi, denizcilik elektroniği, makine teknisyenliği, tekstil teknolojisi, su ürünleri, giyim üretim teknolojisi, matbaa, gemi yapımı gibi dallarda 20 yıl boyunca öğretmen alınmayacak.
Avrupa kalkınmasını sanayi devrimine borçlu. Sanayi devrimi sürecinde "çeliğe" şekil veren ve emekle kalkınmasını gerçekleştiren bir batıya karşı biz metalde, metalürjide 20 yıl eleman ihtiyacı yok diyemeyiz.
Yer altında dünyanın en büyük maden rezervlerine sahip olan bir ülke olarak, bu madenleri bir an önce devreye sokacak bir eğitim seferberliğine gitmeliyiz.
Dört tarafı denizlerle çevrili bir ülkede "20 yıl boyunca su ürünleri öğretmeni bize lazım değil" demeye hakkımız yok. Böyle dersek emin olun rahmetli Fethi Amca'ların kemikleri sızlar.
Keza artan şehir nüfusunun en önemli istihdam alanlarına olması gereken ve kalkınmada lokomotif bir sektör olan tekstilde kalifiye eleman yetiştirmekten vazgeçemeyiz.
Bu topraklarda, köylüyü köyünde tutarak kalkınma modelini gerçekleştirecek gücümüz olduğu gibi şehirlere akın eden insanlarımızın karnını her halükarda doyuracak eğitim ve alt yapı kapasitemiz de var.
Yeter ki eğitim, bilim ve insan kavramının önemini bilelim, geçmişte bu toprakların ürettiği çözümlere de kulak verelim.