Kürdistan bahane Ermenistan şahane!

İtilaf devletlerinin 1. Dünya Savaşında yapamadıkları, arzularına ulaşamadıkları her şeyi şimdi bizim “demokrasi” adına seçtiğimiz vekiller ve hükümet yapıyor. Lord curzon, Lozan’da ismet İnönü’ye; “bugün kabul etmediğiniz şeyleri cebime koyuyorum. İlerde birer, birer karşınıza çıkaracağım” demişti.
O kabul edilmeyenlerden biri de Kürtlerin azınlık sayılması ve hak verilmesi adı altında önce “Kürdistan” sonra “Büyük Ermenistan” hayalleriydi. Erdoğan’ın hasım gördüğü İsmet Paşa ve ekibi, Atatürk’ün de bizzat emriyle böyle teklifi, maddeyi kabul etmemişlerdi. Çünkü Müslüman olan insanları “ırkçı” bir yapı ile birbirinden ayırdığın zaman bunun bedeli devletin ve milletin parçalanması olacağını, o günkü iktidar çok iyi biliyordu.
O günkü İngiliz belgeleri, haçlı batının amacını zaten ortaya koyuyor. Ve haçlı batı bu amaçlarından vazgeçmiş değil…
“Kürdistan Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle, Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul’daki Kürt Kulübü Başkanı Said Abdülkadir ve Paris’teki Kürt delegesi Şerif Paşa emrimizdedir...” (Amiral Sir. F. Derobeck’in Lord Curzon’a yazdığı 26 Mart 1920 tarihli gizli rapor)
“…Mr. Hohler, Kürt meselesi hakkında Kürt başkanı olan Şeyh Sait Abdülkadir Paşayla görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler, Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı kullanmak için her parayı ödemeye hazırdırlar…” (Kraliyet Belgeleri, Sayfa No:925  -Belge No:620 – 9Aralık1919 Amiral Sir F. de Robek’ten Lord Curzon’a İngiliz Belgelerinde Türkiye, Erol Ulubelen, çağdaş Yay. s. 257)    
“…Kürt kabileleri, İngiliz ve Fransız hâkimiyetine konacak. Kürdistan’da hiçbir şekilde Türk bırakılmayacak. Bir tek Kürt devleti mi yoksa birçok küçük Kürt devleti mi, kurulacağı düşünülecek. Ermenilere, Amerikalılar kanalı ile silah sağlanacak… İstanbul’da gizli bir örgüt kuruldu. Milliyetçileri vatan haini ilan ediyor…” (aynı eser Sayfa No:966-Belge No:633,219 -26 Aralık1919)
“…Türkiye’nin sınırları: Erzurum, Ermenilere verilecektir. Böylece, büyük Ermeni Devleti teorisi yerine gelecektir. İtalyan Nitti, …Erzurum’da, Türkler çoğunlukta olduğu için bir yolunu bulup Türkleri oradan atmalıyız. Erzurum son zamanlarda milli hareketin merkezi olmuştur…”
“…Azınlık gruplarının her türlü hakları korunacaktır. İleride hür Kürdistan kurulması sağlanacak, Güney-Anadolu’da İtalyan, Dicle’nin batısında İngiliz çıkarları korunacaktır. Yunanlıların çıkarı olan bölgeler, Yunanlılara verilecektir. Türkiye’nin herhangi bir yerinde özel çıkarları olan büyük devletler, o bölgedeki azınlıkları da idaresi altına alacaktır.” (Sayfa No:93-Belge No:1/98 18-26-Nisan-1920 Sanremo Konferansı)
“… Damat Ferit bana geldi. Sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklardır, Kürt liderleri, Mustafa Kemal’i sevmez… Siz Mustafa Kemal’den nefret ediyorsunuz. Çünkü o, sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri, Mustafa Kemal’e karşı birlikte kullanalım, dedi.” (Sayfa No:108 -Belge No:103-28. Temmuz.1920 (Amiral Sir F.de  Robeck’ten Lord Curzon’a)
Gelelim günümüze…
“Bu ülkede PKK sorunu yoktur. Kürt sorunu vardır.” (RTE Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı)
Peşine bir sözde “Kürt” açılımı başlatıldı. Cumhurbaşkanı “çok güzel günler göreceğiz” derken, Kandil’den pişman olarak değil elçi olarak gelen 30 küsur PKK’lı davullarla karşılandı, resmi hâkimlerce yargılanıp, beraat ettirildiler.
Apo’ya ev hapsi zaten 7-8 yıldır hiç dilden düşmüyor. “Bebek katilinin” canı sıkılıyormuş. Bu arada hükümetin PKK temsilcileri ile görüştüğü haberleri çıktı. Bay Tayyip celallendi. Görüşenin de, görüştü diyenin de… dümdüz gitti. Sonra “ben görüştüm” itirafını yaptı. Demek ki, düzlük bitmiş, uçurum başlamıştı.
Bir yandan da harıl, harıl “yeni anayasa” çalışmaları devam ediyordu. Bu çalışmalarda doğuda bir özerk yönetim, federasyon vs. konular Meclis dışına taşıyordu ki, PKK sözcüleri çıkıp, AKP ile muhatap oldukları süreçte özerklik dahil birçok sözler verildiğini ama tutulmadığını iddia ettiler. Tayyip Erdoğan “federasyon” gündemimizde derken CHP genel başkanı “bu benim projem” diyerek ülkemizi yöneten zihniyetin tek olduğunu açıkça ortaya koymuş oluyordu.
Terörün vahşetini her gün yaşıyoruz. Terör sözcülerinin hem sözlü hem yazılı hem fotoğraflı ihanetlerine tanık oluyoruz. Başbakan ise yurtdışından gürlüyor bu ihanet sahiplerine; “Bunlar Sine-i millete değil Sine-i PKK ‘ya döner.” Demek ki, her halükarda yine senin muhatabın konumundalar. PKK’yı sen muhatap almadın mı?
Diğer taraftan Osmanlının çöküşü ve Kurtuluş Mücadelesi yıllarında itilaf devletlerinin ve Lord Curzun’un hedefleriyle, bugün ülkemizi yöneten ve sözde muhalefet olan siyasilerin hedefleri arasındaki kıyası siz yapın. Biz yaparsak “demokrasi” müdahale eder.