Milli ve ulusal bayramlarımızdaki kutlama törenlerine konan kotalardan, ince ayarlardan İstanbul'un Fethi de nasibini aldı. Bu yıl yapılan kutlamalarda temsili olarak gemiler karadan yürütülmedi, surlar delinmedi, Ulubatlı Hasan surlara bayrak dikmedi, temsili kurtuluş sahnelenmedi. Kutlamalar daha çok ışıklı gösteriler, havai fişekler, yürüyüş ve konserler şeklinde yapıldı. "Ne var bunda?" diyecek olursanız, endişelerimizi okuyup tefekkür ederseniz hak vereceğinizi umuyorum.
Eğitimde en etkili metodun görsel metot olduğunu bilmeyeniniz yoktur. Bayram kutlamalarındaki tiyatrolarla, temsili kurtuluş ve savaş manzaralı oyunlarla milletimizin ve özellikle de çocuklarımızın hafızasına tarihi gerçekler kazınıyor, ömür boyu unutulmayan izler taşımasına sebep oluyordu. Bayramlardaki kutlamalardaki temsili sahnelerin kaldırılmasıyla bu eğitim ve öğretimin önüne geçilmektedir.
Bu gidişte sinsi planlar sayesinde; zamanla kutlayacak bayramlarımız, yeni nesillere anlatacak önemli anılarımız, kahramanlıklarımız da kalmayacaktır. Taşıdığımız endişe budur…
Bunu hamaset duygusuyla falan yazmıyorum. Yaşanan olaylardan ve gidilen yoldan bu anlamın dışında bir anlam çıkartmak pek de mümkün görülmemektedir. AB ve ABD ye teslimiyeti kendine şiar edinen iktidarların ve özellikle de AKP iktidarının yaptığı uygulamalardan anlaşılan odur ki; geçmişle olan bağlarımız ve şanlı tarihimiz yavaş yavaş önce hafızalardan, sonra yazılı kaynaklardan silinecek, zamanla gelecek nesiller tarihte yaşananlardan habersiz olacaktır. Böylece milli tarih hafızamız silinecektir!
Bu ve benzeri olaylar tarihte ilk defa yaşanmıyor. Millet olarak, tarihte yaşanan olayların belki de tekrarını yaşıyoruz.
Yaşananların perde arkasını anlamak için biraz tarih bilgilerimizi milli ve dini geçmişimizi hatırlamaya çalışalım.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın yazdığı ve gündem ettiği Ehl-i Beyt'in hayatına bakınca; bazı olayların zaman içinde sinsi bir şekilde çarptırıldığını Peygamberin kutlu yolunu devam ettirmekle görevlendirilmiş, Onun Ehl-i Beyt'inin İslam ve Peygamber düşmanları tarafından katledildiğini, bin bir türlü eziyetlerle yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz.
İslam ve Peygamber düşmanları, zamanla hem Ehl-i Beyt'i, hem taraftarlarını ortadan kaldırmışlar, hem de hadislerin ve Kur'an'ın sebebi nüzulünün yazılı olduğu gerçek kaynakları ortadan kaldırarak gelecek nesillere aslı bozulmuş bir din anlayışını aktarmaya gayret sarf etmişlerdir.
Aslında İslam'ın Ehl-i Beyt tarafından en kâmil manada yaşanacağını ve korunacağını Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.v.) bize haber vermişti:
"Benim Ehl-i Beyt'imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh'un kavmi içerisindeki Hz. Nuh'un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur" buyurmuştur. (Suyuti, Tefsir-i Hulafa, s.573; Taberani, Mu'cem'ül Kebir, s. 78)
"Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah'ın Kitab'ı ve Benim Ehl-i Beyt'imdir." (Sahih-i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali ibn-i Ebi Talib, c.7, s.122)
Bu gerçeği bilen İslam ve Peygamber düşmanları sinsi bir şekilde yazılı kaynakları ve yaşayan insanları ortadan kaldırdılar ve beklenen akıbet gerçekleşti. Bir avuç Ehl-i Beyt ve taraftarının dışında, Emevi İslam'ı denen sapık bir anlayış İslam dünyasına hâkim oldu.
Prof. Dr. Haydar Baş, "İmam Ali" adlı eserinin ön sözünde; Türk milletinin tarihte Ehl-i Beyt'in davasına sahip çıktığı zamanlarda dünyaya hükmeder bir vaziyet arz ettiğini, Ehl-i Beyt'e sırt döndüğü dönemlerde ise çöküş ve dağılma döneminin yaşandığını yazmış ve bizi ikaz etmiştir.
Millet olarak Ehl-i Beyt'e yönelip; yolunu yol, sevdasını sevda etmemiz gerektiği konusunda bizi ikaz etmişti. Aksi takdirde yine parçalanma ve çöküşün önüne geçilemeyeceğini hatırlatmıştı.
Görünen odur ki bizi yöneten iktidar sahipleri Ehl-i Beyt'in değil de (ehli salibin) haçlı batının yanında yer almakta ısrar etmektedir. Bu nedenle de Emevi zihniyetinin yaptığı gibi tarihte yaşanan gerçekleri ve şanlı Türk'ün tarihini çeşitli yollarla karartmaya çalışmaktadırlar. Bu gidiş pek hayra alamet değildir.
Tarihi kaynaklardaki ajanların (Lawrence'ların, Hamper'ların) yaptıklarına ve gelecek nesillere tavsiyelerine bakınca, haçlı batının Müslüman Türk'leri yok etmenin yolunun geçmişleriyle bağlarını kopartmakla, geçmişlerini unutturmakla mümkün olduğunu haber verdiklerini ve faaliyetlerini her zaman bu eksen üzerinden yürüttüklerini görürsünüz.
Yapılanlar bundan başka bir şey değildir. Yabancılara teslimiyetle yola çıkanlar, tabi olarak yabancıların talimatıyla iş görürler ve sonunda da yabancıların istekleri gerçekleşir. Gidilen yolun sonu burasıdır. Millet olarak bu gerçekleri göremediğimiz takdirde, zamanla tarihte yaşananlar tekrar yaşanacak, yok oluş ve çöküş gerçekleşecek; hem bu dünyamız hem ahiretimiz perişan olacaktır, Allah korusun!
Eğitimde en etkili metodun görsel metot olduğunu bilmeyeniniz yoktur. Bayram kutlamalarındaki tiyatrolarla, temsili kurtuluş ve savaş manzaralı oyunlarla milletimizin ve özellikle de çocuklarımızın hafızasına tarihi gerçekler kazınıyor, ömür boyu unutulmayan izler taşımasına sebep oluyordu. Bayramlardaki kutlamalardaki temsili sahnelerin kaldırılmasıyla bu eğitim ve öğretimin önüne geçilmektedir.
Bu gidişte sinsi planlar sayesinde; zamanla kutlayacak bayramlarımız, yeni nesillere anlatacak önemli anılarımız, kahramanlıklarımız da kalmayacaktır. Taşıdığımız endişe budur…
Bunu hamaset duygusuyla falan yazmıyorum. Yaşanan olaylardan ve gidilen yoldan bu anlamın dışında bir anlam çıkartmak pek de mümkün görülmemektedir. AB ve ABD ye teslimiyeti kendine şiar edinen iktidarların ve özellikle de AKP iktidarının yaptığı uygulamalardan anlaşılan odur ki; geçmişle olan bağlarımız ve şanlı tarihimiz yavaş yavaş önce hafızalardan, sonra yazılı kaynaklardan silinecek, zamanla gelecek nesiller tarihte yaşananlardan habersiz olacaktır. Böylece milli tarih hafızamız silinecektir!
Bu ve benzeri olaylar tarihte ilk defa yaşanmıyor. Millet olarak, tarihte yaşanan olayların belki de tekrarını yaşıyoruz.
Yaşananların perde arkasını anlamak için biraz tarih bilgilerimizi milli ve dini geçmişimizi hatırlamaya çalışalım.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın yazdığı ve gündem ettiği Ehl-i Beyt'in hayatına bakınca; bazı olayların zaman içinde sinsi bir şekilde çarptırıldığını Peygamberin kutlu yolunu devam ettirmekle görevlendirilmiş, Onun Ehl-i Beyt'inin İslam ve Peygamber düşmanları tarafından katledildiğini, bin bir türlü eziyetlerle yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz.
İslam ve Peygamber düşmanları, zamanla hem Ehl-i Beyt'i, hem taraftarlarını ortadan kaldırmışlar, hem de hadislerin ve Kur'an'ın sebebi nüzulünün yazılı olduğu gerçek kaynakları ortadan kaldırarak gelecek nesillere aslı bozulmuş bir din anlayışını aktarmaya gayret sarf etmişlerdir.
Aslında İslam'ın Ehl-i Beyt tarafından en kâmil manada yaşanacağını ve korunacağını Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed (s.a.v.) bize haber vermişti:
"Benim Ehl-i Beyt'imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh'un kavmi içerisindeki Hz. Nuh'un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur" buyurmuştur. (Suyuti, Tefsir-i Hulafa, s.573; Taberani, Mu'cem'ül Kebir, s. 78)
"Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah'ın Kitab'ı ve Benim Ehl-i Beyt'imdir." (Sahih-i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali ibn-i Ebi Talib, c.7, s.122)
Bu gerçeği bilen İslam ve Peygamber düşmanları sinsi bir şekilde yazılı kaynakları ve yaşayan insanları ortadan kaldırdılar ve beklenen akıbet gerçekleşti. Bir avuç Ehl-i Beyt ve taraftarının dışında, Emevi İslam'ı denen sapık bir anlayış İslam dünyasına hâkim oldu.
Prof. Dr. Haydar Baş, "İmam Ali" adlı eserinin ön sözünde; Türk milletinin tarihte Ehl-i Beyt'in davasına sahip çıktığı zamanlarda dünyaya hükmeder bir vaziyet arz ettiğini, Ehl-i Beyt'e sırt döndüğü dönemlerde ise çöküş ve dağılma döneminin yaşandığını yazmış ve bizi ikaz etmiştir.
Millet olarak Ehl-i Beyt'e yönelip; yolunu yol, sevdasını sevda etmemiz gerektiği konusunda bizi ikaz etmişti. Aksi takdirde yine parçalanma ve çöküşün önüne geçilemeyeceğini hatırlatmıştı.
Görünen odur ki bizi yöneten iktidar sahipleri Ehl-i Beyt'in değil de (ehli salibin) haçlı batının yanında yer almakta ısrar etmektedir. Bu nedenle de Emevi zihniyetinin yaptığı gibi tarihte yaşanan gerçekleri ve şanlı Türk'ün tarihini çeşitli yollarla karartmaya çalışmaktadırlar. Bu gidiş pek hayra alamet değildir.
Tarihi kaynaklardaki ajanların (Lawrence'ların, Hamper'ların) yaptıklarına ve gelecek nesillere tavsiyelerine bakınca, haçlı batının Müslüman Türk'leri yok etmenin yolunun geçmişleriyle bağlarını kopartmakla, geçmişlerini unutturmakla mümkün olduğunu haber verdiklerini ve faaliyetlerini her zaman bu eksen üzerinden yürüttüklerini görürsünüz.
Yapılanlar bundan başka bir şey değildir. Yabancılara teslimiyetle yola çıkanlar, tabi olarak yabancıların talimatıyla iş görürler ve sonunda da yabancıların istekleri gerçekleşir. Gidilen yolun sonu burasıdır. Millet olarak bu gerçekleri göremediğimiz takdirde, zamanla tarihte yaşananlar tekrar yaşanacak, yok oluş ve çöküş gerçekleşecek; hem bu dünyamız hem ahiretimiz perişan olacaktır, Allah korusun!
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- 23 Nisan’a ulusal egemenlik açısından bakış / 24.04.2024
- 23 Nisan Bayramı Türk milletine hayırlı olsun / 23.04.2024
- Sorunlardan korkmayın! / 22.04.2024
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024
- Timsah gözyaşları kanıma dokunuyor / 19.04.2024
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024
- ‘Haydar Hoca ezber bozandı’ / 17.04.2024
- Ölüm sende dirildi / 16.04.2024
- Sensiz zifiri karanlıklardayız / 15.04.2024
- Şevval orucu ve kurtuluş namazı hakkında / 13.04.2024
- 23 Nisan Bayramı Türk milletine hayırlı olsun / 23.04.2024
- Sorunlardan korkmayın! / 22.04.2024
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024
- Timsah gözyaşları kanıma dokunuyor / 19.04.2024
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024
- ‘Haydar Hoca ezber bozandı’ / 17.04.2024
- Ölüm sende dirildi / 16.04.2024
- Sensiz zifiri karanlıklardayız / 15.04.2024
- Şevval orucu ve kurtuluş namazı hakkında / 13.04.2024