Niçin seçime gidiyoruz, seçimden sonra ne olacaktır? Oyumuzu kullanmadan önce, bu soruları sormak, cevaplarını bulmak ve bazı gerçekleri tekrar etmekte fayda vardır. Bir kere şunu hemen kaydedelim. Millet bıkmış, usanmış, bu seçimden sonra mevcut durumun değişmesi, tek beklentisi olmuştur. O zaman soru ve sorun şu: Mevcut durumu hangi parti, nasıl değiştirecektir? Peşinen şunu ifade edelim ki, AB'ci ve IMF'ci partilere oy vermek mevcut durumu onaylamaktır. Bu partilerin birbirlerine atıp tutmaları, bizi şaşırtmasın. Aralarındaki farklılık ve mücadele kişiseldir.
Bu partiler, görenler, temel tercihlerinde çok büyük zıtlık olduğunu zannetsinler diye, mücadeleyi büyütüyor ve genişletiyorlar. Halbuki hepsi AB'ci, hepsi IMF'ci. Dahası, hepsi AB'nin Türkiye'den istediklerini içeren 'Katılım Ortaklığı Belgesi'ne "evet" demişlerdir. Evet denilen isteklerinin birkaçını nakledelim. Nakledelim de söylediklerimiz daha iyi anlaşılsın. "IMF ve Dünya Bankası'yla yapılan programa devam edilmeli. Finans sektöründe başlatılan reformlar sürmeli. Tarım sektöründeki peformlar hızlandırılmalı. Özelleştirme sürdürülmeli. Bağımsız Düzenleme Kurulları kurulmalı". Bu isteklerin ne anlama geldiğini izah etmeye bilmem gerek var mı? Anlayacağımız o ki, AB, bizden mevcut durumun daha da kötüleşerek devamını istiyor, AB'ci partilerimiz de "başüstüne" diyorlar.
Şimdi gelin birlikte soralım: "Bunlar aynen devam edecekse, biz seçimi niye yapıyoruz?". İsterseniz, bu istekler içerisinden şu "Bağımsız Düzenleme Kurulları" üzerinde biraz duralım. Hatırlayacaksınız, Bağımsız Düzenleme Kurulları'nın sayısını artıran Başbakan Ecevit bile sonunda şunu söylemek sornunda kaldı: "Devlet içinde, fakat devletten daha yetkili bazı kurluşlar var. Onlara söz geçiremiyoruz". Maalesef bu kuruluşlardan biri de Merkez Bankası olmuştur. Merkez Bankası üst yönetimi, bu seçimlerden sonra gelecek olan hükümet, eğer bugünkü politikalardan başka bir politika uygulamaya kalkarsa, istifa edeceğini kamuoyuna duyurdu. Bir başka deyişle Merkez Bankası üst yönetimi, IMF ve Dünya Bankası politikalarına devam edilmesini istiyor. Milleti ve milli iradeyi tehdit ediyor. Merkez Bankası üst yönetiminin böyle bir hakkı ve görevi yoktur. Ekonomi ve maliye politikalarını oluşturmak, hükümetin görevidir. Sorumluluk da hükümete aittir. Millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan devletin bir kurumunun bu şekilde tehdit savunması, anlaşılır gibi değildir.
Milli iradeyi tehdit eden Merkez Bankası üst yönetimine, başında bulundukları bankanın sıradan bir banka olmadığını, ekonomik bağımsızlığı korumak için Atatürk tarafından kurulduğunu hatırlatmak isteriz. Bir şey daha hatırlatmakta fayda var. O da şu: Egemenlik, para ve Merkez Bankası asla birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Merkez Bankası'nın işini yürüten Osmanlı Bankası, yabancıların eline geçtiği için Osmanlı, yarı sömürge durumuna düşmüştür. Ne hazin bir tecellidir ki, bu gerçekleri çok iyi bilmesi gereken üst yönetim, IMF politikaları dışında Attarük'ün uyguladığı milli politikaları uygulamak isteyenleri, daha seçim yapılmadan önce tehdit ediyor. Üst yönetim, bu tehdidi "AB'ye girince Türk Lirasi tedavülden kalkacak, gelin onu bugünden kaldıralım, stres yapıyor, Euro'ya geçelim" diyenlere atmalıydı.
Milli para bazsma hakkının yabancı bir güce devredilmesi, milli egemenlik hakkının devrinden başka birşey olmadığını en iyi Merkez Bankası üst yönetiminin bilmesi gerekmez miydi? Bugün "milli parayı kaldıralım" diyenler, yarın çok rahatlıkla "milli bayrağı da kaldıralım" diyebilirler.Çünkü ikisi arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de milli egemenliğin sembolüdür. Allah aşkına millilikten bu kadar mı uzaklaştık? Millilikten bu kadar uzaklaşanları, artık iktidardan uzaklaştırmak şart oluştur
Bunun için 3 Kasım seçimleri son fırsattır. İnşallah, milletimiz bu fırsatı çok iyi değerlendirir.
Son olarak da şu notu düşelim. Milli güçler, böyle tehditlerden asla korkmazlar. Çünkü onlar, bu gibi tehditleri çok görmüş ve geçirmişlerdir. Merak edenler, İstiklal mücadelesindeki Kuvay-ı Milliyecilere baksınlar.
Bu partiler, görenler, temel tercihlerinde çok büyük zıtlık olduğunu zannetsinler diye, mücadeleyi büyütüyor ve genişletiyorlar. Halbuki hepsi AB'ci, hepsi IMF'ci. Dahası, hepsi AB'nin Türkiye'den istediklerini içeren 'Katılım Ortaklığı Belgesi'ne "evet" demişlerdir. Evet denilen isteklerinin birkaçını nakledelim. Nakledelim de söylediklerimiz daha iyi anlaşılsın. "IMF ve Dünya Bankası'yla yapılan programa devam edilmeli. Finans sektöründe başlatılan reformlar sürmeli. Tarım sektöründeki peformlar hızlandırılmalı. Özelleştirme sürdürülmeli. Bağımsız Düzenleme Kurulları kurulmalı". Bu isteklerin ne anlama geldiğini izah etmeye bilmem gerek var mı? Anlayacağımız o ki, AB, bizden mevcut durumun daha da kötüleşerek devamını istiyor, AB'ci partilerimiz de "başüstüne" diyorlar.
Şimdi gelin birlikte soralım: "Bunlar aynen devam edecekse, biz seçimi niye yapıyoruz?". İsterseniz, bu istekler içerisinden şu "Bağımsız Düzenleme Kurulları" üzerinde biraz duralım. Hatırlayacaksınız, Bağımsız Düzenleme Kurulları'nın sayısını artıran Başbakan Ecevit bile sonunda şunu söylemek sornunda kaldı: "Devlet içinde, fakat devletten daha yetkili bazı kurluşlar var. Onlara söz geçiremiyoruz". Maalesef bu kuruluşlardan biri de Merkez Bankası olmuştur. Merkez Bankası üst yönetimi, bu seçimlerden sonra gelecek olan hükümet, eğer bugünkü politikalardan başka bir politika uygulamaya kalkarsa, istifa edeceğini kamuoyuna duyurdu. Bir başka deyişle Merkez Bankası üst yönetimi, IMF ve Dünya Bankası politikalarına devam edilmesini istiyor. Milleti ve milli iradeyi tehdit ediyor. Merkez Bankası üst yönetiminin böyle bir hakkı ve görevi yoktur. Ekonomi ve maliye politikalarını oluşturmak, hükümetin görevidir. Sorumluluk da hükümete aittir. Millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan devletin bir kurumunun bu şekilde tehdit savunması, anlaşılır gibi değildir.
Milli iradeyi tehdit eden Merkez Bankası üst yönetimine, başında bulundukları bankanın sıradan bir banka olmadığını, ekonomik bağımsızlığı korumak için Atatürk tarafından kurulduğunu hatırlatmak isteriz. Bir şey daha hatırlatmakta fayda var. O da şu: Egemenlik, para ve Merkez Bankası asla birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Merkez Bankası'nın işini yürüten Osmanlı Bankası, yabancıların eline geçtiği için Osmanlı, yarı sömürge durumuna düşmüştür. Ne hazin bir tecellidir ki, bu gerçekleri çok iyi bilmesi gereken üst yönetim, IMF politikaları dışında Attarük'ün uyguladığı milli politikaları uygulamak isteyenleri, daha seçim yapılmadan önce tehdit ediyor. Üst yönetim, bu tehdidi "AB'ye girince Türk Lirasi tedavülden kalkacak, gelin onu bugünden kaldıralım, stres yapıyor, Euro'ya geçelim" diyenlere atmalıydı.
Milli para bazsma hakkının yabancı bir güce devredilmesi, milli egemenlik hakkının devrinden başka birşey olmadığını en iyi Merkez Bankası üst yönetiminin bilmesi gerekmez miydi? Bugün "milli parayı kaldıralım" diyenler, yarın çok rahatlıkla "milli bayrağı da kaldıralım" diyebilirler.Çünkü ikisi arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de milli egemenliğin sembolüdür. Allah aşkına millilikten bu kadar mı uzaklaştık? Millilikten bu kadar uzaklaşanları, artık iktidardan uzaklaştırmak şart oluştur
Bunun için 3 Kasım seçimleri son fırsattır. İnşallah, milletimiz bu fırsatı çok iyi değerlendirir.
Son olarak da şu notu düşelim. Milli güçler, böyle tehditlerden asla korkmazlar. Çünkü onlar, bu gibi tehditleri çok görmüş ve geçirmişlerdir. Merak edenler, İstiklal mücadelesindeki Kuvay-ı Milliyecilere baksınlar.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018