Siyasi tarihimizde muhalefetin en cılız kaldığı dönemlerden birini yaşıyoruz.
CHP'nin Meclis'te varlığı ile yokluğu belli değil.
En sert muhalefeti "Kur'an, imam-hatip, başörtüsü" konuları gündeme gelince yapıyorlar.
Yer yerinden oynuyor.
Ama dış politika, ekonomi, Türkiye'nin altının oyulması gibi hayati konular karşısında "tıs" yok CHP'de.
"Filan bürokrat, filan makama niye getirildi? Rejimi yıkacaklar?"
"AKP'ye karşı gerilla mücadelesi lazım."
Bunlar laf mı Allah aşkına? Adamlar iktidara gelmiş, anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahipler, CHP hala memur tayinleriyle uğraşıyor!
İktidar partisi istediği atamayı yapmayacak da armut mu toplayacak?
"Gerilla mücadelesi" ise ayrı komedi.
İktidarların geldiği ve gittiği yer sandıktır. Demokrasi sandığa göre şekillenir. Milli iradenin sonuçlarına isyan edercesine "AKP'ye karşı gerilla mücadelesi yapmak lazım" mantığı demokrasiyi baltalayan bir mantıktır.
Siz Meclis'te, siz halkın içinde, siz kasabada, köyde, şehirde dolaşıp yapmanız gereken muhalefeti yapmıyorsunuz sonra da "gerilla mücadelesi" diye ahkam kesiyorsunuz.
Bu kafayla giderse CHP, 3 Kasım seçimlerinde aldığı oyu çok arayacak.
Adam gibi muhalefet yapın, adam gibi.
Diyanet'in açıklaması
20.01.2004 tarihli yazımıza Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan bir açıklama geldi.
Açıklama şöyle:
"Söz konusu makalede 'AB sürecinde İslam'ın yegane din olduğu gerçeğinin Avrupa ülkelerinde haykırılması anlaşılan birilerini rahatsız etti' ifadeleriyle kanaat belirtilmekte ve kadrolu imamlara cuma hutbelerinde "Şüphesiz Allah katında yegane din İslam'dır", mealindeki Al-i İmran suresi 19. Ayet-i Kerimesini okumamaları için Diyanet İşleri Başkanlığı'nca talimat verildiği iddia edilerek ayete ambargo konulduğu iddia edilmektedir. Bu kanaat ve iddiaların gerçeklerle ilgisi yoktur.
Şöyle ki;
Hutbelerin daha etkili, anlaşılabilir, kısa ve özlü olması ve uygulamada görülen farklılıkların ortadan kaldırılarak ülke genelinde birliğin sağlanması amacıyla, Başkanlığımızca 05. 10. 1999 tarihinde müftülüklere bir yazı ile birlikte ekteki metinler gönderilmiştir.
Hutbenin Arapça metni içindeki ifadeler sahih sünnete göre tertiplenmiştir.
Birinci hutbenin sonunda oturmadan önce Al-i İmran suresi 19. ayetin veya başka bir ayet ya da hadis okunması din görevlilerinin tercih veya kararıyla ihtiyaridir.
Görüldüğü üzere; bazı ayet ve hadislerin Arapça ifadelerinin veya Türkçe anlamlarının yasaklanması diye bir şey söz konusu olmadığı gibi Başkanlığımızca yurt dışına bu konu ile ilgili bir talimat da gönderilmemiştir."
Diyanet'in açıklaması böyle.
Bu konuda Diyanet'in üstüne daha fazla gitmek istemiyorum. AB sürecinde bizim böyle bir faaliyetimiz yok diyorsalar, bu önemli bir işaret. Ama Avrupa'daki Diyanet camileriyle ilgili bilgi ve belgeler bizi şaşırtıcı boyutta. Duydukça hayret ediyoruz.
Diyanet'in düzenlediği Uluslararası Avrupa Birliği Şurası'nda 6 Mayıs 2000 tarihinde açıklanan kararlardan bazıları şöyle:
"Avrupa Birliği'ne aday olan Türkiye'de bu sürece katkıda bulunacak anlayışın geliştirilmesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'na önemli sorumluluklar düşmektedir" (Madde 48).
"Daha mutlu ve daha insancıl bir dünya için AB'ye girme mücadelesinden asla vazgeçmemeliyiz" (Madde 49).
"AB ülkelerinin din ve moral ile ilgilenen kurumlarının ve Brüksel'de çalışan Avrupa Toplulukları Piskoposlar Komisyonu'nun etkinliklerinden (...) yararlanmak üzere anılan yapılanmayla ilgili gerekli çalışmaların yapılması yararlı olacaktır" (Madde 13).
(Bkz. Diyanet Dergisi, sayı 114, sf. 27-30).
Üç yıl önce aldığı kararlarla böyle bir Anayasal görevi olmadığı halde AB'ye girmek için her türlü mücadeleye hazır olduklarını ve sorumluluklarını yapacaklarını açıklayan ve de "moral eğitimi" için Piskoposlar Komisyonu ile işbirliği yapmaya hazır olduklarını açıklayan Diyanet'in bu açıklamasını acaba "biz eski Diyanet değiliz" diye yorumlayabilir miyiz?
Düzeltme: Dünkü yazımızın "Artık bilgi çağında yaşıyoruz. Binaenaleyh, bir soruya cevap verirken farzdır, sünnettir, helaldir, haramdır, caizdir, caiz değildir gibi basmakalıp şekilde cevaplar verilmesi doğru değildir" cümlesindeki "basmakalıp" ifadesi sehven yazılmamıştır. Düzeltir, okuyucularımızdan özür dileriz.