HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakırlıları toplu Cuma Namazı kılmaya davet etmiş.
Bu yazıyı Cuma Namazı'ndan önce yazdığım için bu davetin halk tarafından nasıl karşılandığını bilemiyorum ama muhtemelen bazı Diyarbakırlılar çağrıya uyup Demirtaş'la birlikte aynı camide Cuma Namazı kılmış olsa gerek.
İnsanların ortaya koydukları siyasetle kendi halkının cenaze namazının kılınmasına yol açmak yerine Cuma Namazı çağrısı yapması güzel bir şey. Dağa çıkmayın çağrısı yapmak yerine namaz kılmak çağrısı yapmak, samimiyetsizlik ihtiva etse bile insanı heyecanlandırıyor.
Çünkü Allah'ın huzuruna çıkıp huşu içinde ona yönelen ve onun mağfiretine sığınan bir kişinin, ondan af dileyen bir kişinin herhangi bir insana zarar vermesi, onun katledilmesine sevinmesi mümkün olamaz. Zira İslam, "Bir kişiyi öldürenin bütün insanlığı öldürmüş gibi" olduğunu bildirir. (Maide 32)
Hendek siyasetinden namaz siyasetine geçmek, elbette ki halkın dini duygularını istismar ederek kaybedilen imajı tazeleme amacı gütmektedir. Ama ben eli kanlı bir örgütle yakın temas içinde olan politikacıların namazdan bahsederken "sahtecilik" yapmalarından bile heyecan duyuyorum.
Zira bakarsınız Sur'un enkazı, namazla birlikte sakin bir limana döner.
Başbakan Davutoğlu ise Demirtaş'ın bu çağrısından rahatsız olmuş. Diyor ki, "Baktılar ki etnik milliyetçilikle, etnik ırkçılık ile Diyarbakır halkını ayaklandıramadılar, Diyarbakır halkı onlara itibar etmedi, şimdi de Cuma Namazı gibi dinimizin kutsal bir ibadetini kullanarak güya kendilerince halka yakın görünmek isterler."
Başbakanın dediği doğru olabilir. HDP'nin amacı elbette kutsal değerlerimizi kullanarak halka yakın gözükmek olabilir. Ama unutmayalım ki halkı namaza çağırmak silaha çağırmaktan çok daha iyidir. Ve Diyarbakır halkı hayatı boyunca hiç namaz kılmayan bir kişinin belki de ilk defa Cuma Namazı kılacak olmasından dolayı aldanacak kadar saf ve ahmak değildir.
Kaldı ki bu ülkede başbakanın tarif ettiği üzere "dinimizin kutsal değerlerini kullanarak halka yakın görünme politikasını" en başarılı şekilde uygulayan parti AKP'dir.
14 yıldan beri AKP'nin bütün icraatları ve varlık sebebi din merkezli söylem ve politikalara dayanır. Başörtüsü, namaz, cami, İmam hatip, Kuran kursu, Sünni İslam anlayışı, dış politika, Alevi düşmanlığı, Bakara-makara, liderin peygambere eş değer tutulması, lider için şükür namazı, onun konuştuğu televizyona kutsallık atfedilmesi gibi yüzlerce örneği saymak mümkündür.
Zaten siyasi çizgileri "her yere hak yol İslam yazmak" olan bir hareket idi, sonunda ise "Batı ile Katolik nikâhı kıyma, İsrail'e muhtaç olma, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'ne eş başkan olma" noktasına terfi ettiler.
Dini her zaman kendi tekellerinde gördüler. "Hak geldi batıl zail oldu" diye başladılar, ne kadar batıl varsa baş tacı yapıp, hakkı zail ettiler.
Şimdi ise bir başkasının "dinden, namazdan" bahsetmesine asla tahammül edemiyorlar.
Zira "o saha, kendilerinin!"
Oysa bırakın isteyen namaza, isteyen oruca çağrı, isteyen ezana çağrı yapsın.
Belki uyanırlar da yeni bir sayfa açılır.