En önemli yatırım, en mühim varlığa, insana yani eğitim ve öğretime yapılan yatırımdır.
Malum, Eylül ayı kayıtların yapıldığı, eğitim ve öğretimin başladığı aydır. Her sene, kayıtlar başlamadan, ilgili bakandan açıklamalar yapılması adettir:
-Kayıt parası vermek mecburi değildir. Ama bağış isteğe bağlıdır.
Tam bir "Tavşana kaç, tazıya tut" örneği...
Bakan bey, kendisi aradan çekilip okul idaresiyle velileri karşı karşıya getiriyor, sonra da seyrini yapıyor.
Nasılmış görelim...
***
Memleketimizde, eğitim ve öğretim -sözde- parasızdır. Oysa, Bakanlık okullara -nerdeyse- öğretmenlerin maaşlarından başka para vermiyor.
Nerdeyse diyorum; çünkü verdiği sadece ve sadece -o da kifayetsiz miktarda- yakıt parası...
Eğitimin birinci elemanlarına, öğretmenlere verdiği ise Allah için her türlü takdirin üstünde.
Bunu, öğretmene verilen kira yardımından anlayabilirsiniz.
Öğretmenlerin bazılarına 200, bazılarına 400, hatta bazılarına 600 bin lira gibi büyük kira yardımı yapıyor.
Ekmeğin aslanın ağzında olduğu günümüzde, bu parayla, bazı öğretmenler 2, bazıları 4, bazıları da 6 tane ekmek alabilirler.
Sayın öğretmenlerimiz,
Hadi iyisiniz iyi...
***
Bir de okulların masraflarına bakalım.
Okulun temizliğinin yapılması için hizmetli lâzım,
Haberleşme için telefon lâzım,
Temizlik için su lâzım,
Aydınlanma için elektrik lâzım,
Bunların hepsi için de para lâzım...
Zaman zaman kırılan camların takılması, eskiyen eşya ve edevâtın değiştirilmesi, duvarların badana ve boyası, vesâire vesâire için yine para lâzım...
Ama bakanlık, eğitim ve öğretim dediğimiz en mühim hizmetin yeri olan okullara, bunların hiç biri için para vermiyor...
Hem para vermeyip hem de,
-Kayıt parası vermek mecburi değil, ama isteyen bağış yapabilir, derse bunun manası nedir?
Ey okul idaresi, sen işini bilirsin. Gereğini yap işte, demek değil midir? Dediğimiz gibi, "Tavşana kaç tazıya tut" demek değil midir?
Bugün, birçok okulun su ve elektrik borcu on milyarları bulmuş.
Elektrik idaresi elektriği, sular idaresi suyu keseceğini söylüyor.
Okul idaresi sıkıntıda.
Mecburen velilere yükleniyor.
Bu arada, kıyısından köşesinden sûiistimaller de elbette oluyor demek ki. Bakan Bey ise rahat. O irticâ demeci vermekle meşgul...
***
Yukarıda, sadece bir kısmını saydığımız ihtiyaçları okul idaresi nereden temin edecek?
Herhalde Amerika başkanından değil...
Mecburen talebe velilerinden...
Nitekim, her okulun kendine göre -güya mecburi olmayan- bir kayıt bedeli oluyor.
Kayıt için okula gidiyorsunuz.
Bir tarafta, elinde makbuzla okul aile birliği oturuyor, diğer tarafta kayıt yapacak olan görevliler...
Sonunda ne oluyor.
Zaten kirasını bile veremeyen vatandaş, normal kıyafetle girdiği okuldan don-gömlekle çıkıyor.
Bir tanıdık,
-Bu ne hal? diye sorunca da,
-Çocuğu okula kaydettirdim de... diyor.
Tanıdık da halden anlıyor zaten:
-Haa tamam. Zaten halinden anlamam lâzımdı, diyor.
Bu manzaraları dünya âlem biliyor duyuyor da, Milli Eğitim Bakanı bilmiyor mu?
Söylenenleri duyamıyor, yazılanları okuyamıyorsa, haliyle bilmez.
Peki Milli Eğitim Bakanı'nın okur-yazar olmaması mümkün mü?
***
Bir de, okullardaki kıyafet meselesi var ki, sadece bizim gibilere mahsus.
Bazılarının hayran oldukları Avrupa'da, okula ev kıyafetiyle gidiliyor.
Bizde, belirli bir şekilde ve renk seçilip, ille de böyle olacak deniliyor.
Bu kıyafeti satan da tek bir mağaza oluyor.
Başka yerden alma şansınız olmadığı için, o mağazadan, istenilen fiyatı kuzu kuzu vererek alıyorsunuz okul kıyafetini...
Bu arada, mağaza sahipleriyle okul idaresinin anlaştığı dedikoduları gırla gidiyor tabii...
Çocuklarımızı teslim ettiğimiz, nice tertemiz, pırıl pırıl öğretmenlerimiz var. Onlar hakkında bu dedikoduların yapılması normal mi?
***
Sayın Milli Eğitim Bakanı!
Bilgilerimiz doğru mu?
Okulların kırılan cam, eskiyen musluk, badana isteyen duvarların masrafları vs. nereden karşılanıyor?
Bakanlık vermiyorsa, söylediğiniz gibi velilerden almak da mecburi değil de, buna rağmen bu işler yapılıyorsa, nasıl oluyor?
Hiç merak edip de soruyor musunuz?
Kardeşim siz sihirbaz mısınız, demiyor musunuz öğretmenlere?
Malum, Eylül ayı kayıtların yapıldığı, eğitim ve öğretimin başladığı aydır. Her sene, kayıtlar başlamadan, ilgili bakandan açıklamalar yapılması adettir:
-Kayıt parası vermek mecburi değildir. Ama bağış isteğe bağlıdır.
Tam bir "Tavşana kaç, tazıya tut" örneği...
Bakan bey, kendisi aradan çekilip okul idaresiyle velileri karşı karşıya getiriyor, sonra da seyrini yapıyor.
Nasılmış görelim...
***
Memleketimizde, eğitim ve öğretim -sözde- parasızdır. Oysa, Bakanlık okullara -nerdeyse- öğretmenlerin maaşlarından başka para vermiyor.
Nerdeyse diyorum; çünkü verdiği sadece ve sadece -o da kifayetsiz miktarda- yakıt parası...
Eğitimin birinci elemanlarına, öğretmenlere verdiği ise Allah için her türlü takdirin üstünde.
Bunu, öğretmene verilen kira yardımından anlayabilirsiniz.
Öğretmenlerin bazılarına 200, bazılarına 400, hatta bazılarına 600 bin lira gibi büyük kira yardımı yapıyor.
Ekmeğin aslanın ağzında olduğu günümüzde, bu parayla, bazı öğretmenler 2, bazıları 4, bazıları da 6 tane ekmek alabilirler.
Sayın öğretmenlerimiz,
Hadi iyisiniz iyi...
***
Bir de okulların masraflarına bakalım.
Okulun temizliğinin yapılması için hizmetli lâzım,
Haberleşme için telefon lâzım,
Temizlik için su lâzım,
Aydınlanma için elektrik lâzım,
Bunların hepsi için de para lâzım...
Zaman zaman kırılan camların takılması, eskiyen eşya ve edevâtın değiştirilmesi, duvarların badana ve boyası, vesâire vesâire için yine para lâzım...
Ama bakanlık, eğitim ve öğretim dediğimiz en mühim hizmetin yeri olan okullara, bunların hiç biri için para vermiyor...
Hem para vermeyip hem de,
-Kayıt parası vermek mecburi değil, ama isteyen bağış yapabilir, derse bunun manası nedir?
Ey okul idaresi, sen işini bilirsin. Gereğini yap işte, demek değil midir? Dediğimiz gibi, "Tavşana kaç tazıya tut" demek değil midir?
Bugün, birçok okulun su ve elektrik borcu on milyarları bulmuş.
Elektrik idaresi elektriği, sular idaresi suyu keseceğini söylüyor.
Okul idaresi sıkıntıda.
Mecburen velilere yükleniyor.
Bu arada, kıyısından köşesinden sûiistimaller de elbette oluyor demek ki. Bakan Bey ise rahat. O irticâ demeci vermekle meşgul...
***
Yukarıda, sadece bir kısmını saydığımız ihtiyaçları okul idaresi nereden temin edecek?
Herhalde Amerika başkanından değil...
Mecburen talebe velilerinden...
Nitekim, her okulun kendine göre -güya mecburi olmayan- bir kayıt bedeli oluyor.
Kayıt için okula gidiyorsunuz.
Bir tarafta, elinde makbuzla okul aile birliği oturuyor, diğer tarafta kayıt yapacak olan görevliler...
Sonunda ne oluyor.
Zaten kirasını bile veremeyen vatandaş, normal kıyafetle girdiği okuldan don-gömlekle çıkıyor.
Bir tanıdık,
-Bu ne hal? diye sorunca da,
-Çocuğu okula kaydettirdim de... diyor.
Tanıdık da halden anlıyor zaten:
-Haa tamam. Zaten halinden anlamam lâzımdı, diyor.
Bu manzaraları dünya âlem biliyor duyuyor da, Milli Eğitim Bakanı bilmiyor mu?
Söylenenleri duyamıyor, yazılanları okuyamıyorsa, haliyle bilmez.
Peki Milli Eğitim Bakanı'nın okur-yazar olmaması mümkün mü?
***
Bir de, okullardaki kıyafet meselesi var ki, sadece bizim gibilere mahsus.
Bazılarının hayran oldukları Avrupa'da, okula ev kıyafetiyle gidiliyor.
Bizde, belirli bir şekilde ve renk seçilip, ille de böyle olacak deniliyor.
Bu kıyafeti satan da tek bir mağaza oluyor.
Başka yerden alma şansınız olmadığı için, o mağazadan, istenilen fiyatı kuzu kuzu vererek alıyorsunuz okul kıyafetini...
Bu arada, mağaza sahipleriyle okul idaresinin anlaştığı dedikoduları gırla gidiyor tabii...
Çocuklarımızı teslim ettiğimiz, nice tertemiz, pırıl pırıl öğretmenlerimiz var. Onlar hakkında bu dedikoduların yapılması normal mi?
***
Sayın Milli Eğitim Bakanı!
Bilgilerimiz doğru mu?
Okulların kırılan cam, eskiyen musluk, badana isteyen duvarların masrafları vs. nereden karşılanıyor?
Bakanlık vermiyorsa, söylediğiniz gibi velilerden almak da mecburi değil de, buna rağmen bu işler yapılıyorsa, nasıl oluyor?
Hiç merak edip de soruyor musunuz?
Kardeşim siz sihirbaz mısınız, demiyor musunuz öğretmenlere?
Ali Eren / diğer yazıları
- Alın size Avrupa'dan taze cevap / 16.03.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002