Türkiye, Afrin'de karşımıza çıkacak olan yerli ve yabancı bütün güçlerin Osmanlı tokadını yiyeceğini ilan ediyor. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'li yetkililerden gelen "bizi vururlarsa sert karşılık veririz" açıklaması üzerine "Bunlar ömürlerinde hiç Osmanlı tokadı yememişler" diye cevap veriyor.
'Osmanlı tokadı' lafzının Türkiye'nin gücünü ve kudretini göstermek amacıyla kullanıldığı aşikâr ama bu tokadın 'ABD-Batı' ittifakına karşı kullanılabileceğine dair kuşkumuz var. Öncelikle ABD Dışişleri Bakanı Tillerson'un Türkiye'yi ziyaretinden bir gün önce Pentagon'dan gelen "PYD'ye verdiğimiz silahları geri almayacağız" açıklamasının 'küstahlığının gölgesinde', Tillerson'nun kabulü ve 3 saatten fazla Cumhurbaşkanı ile çok özel ve gizli görüşme yapması tokat hamasetinin etkisini sıfıra indiriyor.
Cumhurbaşkanı, Tillerson'nu kabul etmeseydi tokat tartışmaları daha bir anlam kazanırdı.
Bir taraftan Amerika'ya karşı Osmanlı tokadından bahsedip diğer taraftan tokat olarak Ankara'da ABD Büyükelçiliği'ne giden bir caddenin adını değiştirmekten başka bir adım atmayıp sonra da büyük bir aşk ve muhabbetle, üstelik hiçbir diplomatik denklik teamülüne uymadan Tillerson'u Saray'da saatlerce ağırlarsak zaten asıl tokadı çoktan yemişiz demektir.
Türkiye, bugün bu tokadı gerçekten vurmak istiyorsa bunu "milli bir dış politikayla, milli bir ekonomi hamlesiyle ve milli bir silah sanayisiyle donatılmış ordu" ile yapmalıdır.
Teker teker soralım?
Ekonomimiz milli mi?
Dış politikamız milli mi?
Silah sanayimiz milli mi?
Afrin operasyonu başladığından beri Almanya ile hararetli görüşmeler yapıyoruz.
Neden?
Çünkü bu savaşta kullandığımız Leopar tanklarını Almanya'dan alıyoruz. Almanya'nın bu tankların modernizasyonu konusunda hayli nazlı davrandığı ortada? Her ne kadar Türk yetkililer yapılan görüşmelerde sorunun çözüldüğünü söylüyorlarsa da ben Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabrie'in "Türkiye'nin Afrin operasyonu büyük riskler taşıyor ve endişe duyuyoruz" açılmasını temel alıyorum.
Almanya 'son kararında' Türkiye ile yaptığı müzakerelerin gereğini değil müttefiki ABD'nin dediğini yapar ve tankların paletleri çalışamaz olur.
Amerika'dan ve diğer NATO ülkelerinden aldığımız silahlardan küçük bir demet sunayım:
Amerika'dan M6 A-4, M 16 A-2 saldırı tüfeği, M4A-1karabina, EDM Arms Windrunner keskin nişancı tüfeği, Barret M 82 keskin nişancı tüfeği, MacMillan Tac-50 keskin nişancı tüfeği, Browning M-2 ağır makineli tüfek, MK 19 AGL bombaatar, M60 genel amaçlı makineli tüfek, M113 zırhlı personel taşıyıcı; Belçika'dan M249 SAW genel amaçlı tüfek; Fransa'dan yapımı Milan tanksavar füze; Kanada'dan ERYX güdümlü füze; Almanya'dan Loepar tankı vesaire?
Demem o ki, Amerika'dan aldığımız saldırı tüfekleri, bombaatar, zırhlı personel taşıyıcılarla, Belçika'dan aldığımız silahlarla, Fransa'dan aldığımız füzelerle, Almanya'dan aldığımız tanklarla ve NATO malı F -16'larla, Batı ittifakına nasıl Osmanlı tokadı vuracağız?
Acizâne derim ki, bir ülkeye ya da devlete bir tokat vuracaksanız bunun adı Osmanlı tokadı değil, Türk tokadı olmalıdır. Geçmişte bu tokadın nasıl olduğunu bize en güzel gösteren örnek Kurtuluş Savaşı yıllarında emperyalizme indirdiğimiz Atatürk tokadı olmuştur. İngilize, Fransıza, İtalyana, Yunana, Avusturalya'nın Anzak'ına ve daha 7 düvelin işgalcisine indirdiğimiz tokadın adı Türk tokadıdır.
Atatürk bu tokadı 'baki' kılmak için önce milli bir ekonomi kurdu, ülkenin her yanını fabrikalarla donattı, silah sanayini yerlileştirmek için olağanüstü çaba gösterdi;
Ankara'da fişek fabrikası kurdu (1924,)
Ankara'da hafif silah ve top fabrikası kurdu (1924),
Kırıkkale'de mühimmat fabrikası kurdu (1927,)
Kayaş'ta kapsül fabrikası kurdu (1930),
Barut, tüfek ve top fabrikası kurdu (1936)
Kayseri'de uçak fabrikası kurdu (1928),
Deniz altı üretmek için tersane kurdu,
Hülasa yeni, dinamik, yerli ve milli bir Türkiye kurdu.
Atatürk'e, Antalya'yı isteyen faşist Mussolini'ye 'sıkıysa gel al!' dedirten güç, budur.
Atatürk'ten kaçarak değil ona sığınarak 'Osmanlı tokadı' atabiliriz.