Türkiye'nin Suriye'deki ortağı (Özgür Suriye Ordusu). Örgütün başındaki "ordu" ismi olmasına bakmayın "ordu" yapılanmasıyla hiç alakası olmayan bir yapı. Başlangıçta Esad rejimini devirmek için oluşturulan en büyük ve en güçlü örgüt olan ÖSO, bugün amacını ve hedefini çoktan kaybetmiş, paradan başka bir şey düşünmeyen çetelere indirgenmiş durumda.
Bugün Suriye'nin dört yanına dağılmış ve her biri ayrı kafa-kol kesen yüzlerce muhalif örgütün başlangıçta içinde olduğu yapı bu. IŞİD'ından, El Kaidesine kadar neredeye bütün örgütler ÖSO'dan "doğmuş" durumda.
Şimdi ise kimin kimi vurduğu, hangi örgütün hangi örgüte iltihak ettiği gün gün değişen karmaşık bir çeteler savaşı haline gelmiş Suriye coğrafyası.
IŞİD'in baş kesen videoları ne kadar midenizi bulandırıyorsa ÖSO'ya bağlı çetelerin de "türlü yöntemlerle insan öldürme" videoları aynı mide bulandırıcılıkla oralıkta dolaşıyor.
Türkiye, Carablus'ta işte bu ÖSO ile müttefik. ÖSO'nun bugünkü yapısını en iyi inceleyen kişi bir batılı gazeteci, Jürgen Todenhöfer.
Todenhöfer aslında IŞİD'i incelemek için Rakka'ya gitmiş ve IŞİD'in dünyasına giren tek Batılı gazeteci olmuş. İzlenimlerini de "Terörün Kalbine Yolculuğum" adlı kitabında yazmış.
Kitap Türkçeye tercüme edilmedi. Ancak Cumhuriyet'ten Tayfun Atay, orijinal ismi, 'Ten Days in the Islamic State: My Journey into the Heart of Terror' olan kitaptan önemli alıntılar yapmış.
Bir IŞİD'çinin gözünden ÖSO'nun yapısı hakkında ilginç bilgilerin verildiği yazıdan bazı kesitler vermek istiyorum.
"Todenhöfer, kendisini IŞİD kontrolündeki Rakka ve Musul'a davet eden Alman kökenli önde gelen IŞİD elemanı Abu Qatadah'a ÖSO üzerine sorular da sormuş (Eylül 2014'te). Aldığı cevaplar, hiç göz ardı edilecek gibi değil. Kaydedelim:
"ÖSO, Obama'nın da dediği gibi, fırıncı, kasap ve çiftçilerden oluşan ve savaş hakkında hiç mi hiç fikri olmayan toplama bir grup. En iyi silahları ellerine veriyorsunuz, onları nasıl ellerinde tutacaklarını bilmiyorlar. Pek çoğu savaştan hiç anlamıyor. Yozluk ve yolsuzlukları had safhada... İhtiyaç duyduğumuz pek çok mühimmatı onlardan satın alıyoruz. Bu nasıl olur, diye sorabilirsin. İşte mesele bu. Onlar [ÖSO elemanları] kendi ceplerini doldurma derdinde. Batılı siyasetçi ve hükümetler de onlara bunu nasıl yapacaklarını gösterme hususunda büyük iş başardı. (...) ÖSO, Fransa ve diğer birkaç devlet tarafından teçhizatlandırıldı; Amerikalılar ve ona benzer ülkeler tarafından... Ocak'ta onlarla savaşmaya başladık. Şimdi ellerinde bulunan topraklara ve bir de bizim elimizdekilere baktığında ne kadar feci bir savaş verdiklerini görebilirsin. Çok toprak kaybettiler. Şehir merkezlerinden çekildiler, Humus'a 'bay bay' dediler.(s.90)
Todenhöfer, "O halde ÖSO size askeri tehdit oluşturmuyor, öyle mi" diye tekrar sorduğunda da Abu Qatadah'ın nihai cevabı şöyle:
"Bizler başka topraklardan gelmiş 'muhacir'leriz. Biz, İslâmi devlet kurmak için şehit olmaya geldik. ÖSO içindeki Suriyeli ise daha hoş ve iyi bir hayata sahip olabilmek için savaşmaya başladı. Onun motivasyonu, bizimkinden tamamen farklı. Amerika'nın ve Batı'nın parası sayesinde hayatı daha konforlu oldu. Eğer bir parça daha yolsuzluğa bulaşıp daha çok paraya silah ve mühimmat pazarlığı yaparsa, daha da iyi bir hayata kavuşabilir. O yüzden neden hayatını tehlikeye atıp [bizim gibi] ölmekten mutluluk duyan insanlarla savaşsın ki?..." (s. 91)
(Tayfun Atay, 2 Eylül 2016, Cumhuriyet)
IŞİD çetesine mensup bir militanın ÖSO'ya bağlı bir militan hakkında "içerden aktardığı" bu bilgiler dudak uçuklatıyor.
Karşımızda batıdan (belki bizden!) aldıkları silahları para ile IŞİD'e satan, menfaati uğruna her şeyi yapmaya hazır, vatan diye bir tasası olmayan, dibine kadar yolsuzluk ve şaibeye bulaşmış bir yapı var.
Türk ordusunun böyle bir yapı ile Cerablus'ta beraber operasyon yaptığı gerçeği karşısında üzülmemek ve endişeye kapılmamak mümkün değil.