Rumlar'ın Avrupa Birliği'ne katılımı için taraflara dikte edilen takvim erimeye başlarken, Türk tarafıyla New York'ta sürdürülen üçlü müzakerelerde de ilginç gelişmeler yaşandı.
Tasos Papadopulos, Rauf Denktaş ve Kofi Annan öncülüğündeki masabaşı turlardan çıkan ana karar; 19 Mart'ta garantör devletler olarak Türkiye ve Yunanistan'ın sürece dahil edilmesi oldu.
21 Nisan'da yapılması planlanan her iki tarafın referandumunu, Mayıs'ın 1'ine yetiştirmeye çalışan Annan Denktaş tarafından sunulan bu öneriye "okey'' dedi.
Verilen okey Türk basınına zafer havası olarak estirildi.
Denktaş'ın ardından demedik laf bırakmayan çoğu yazarlar biranda O'nu baştacı etmeye başladılar.
Denktaş biranda tukaka edildi
Biranda baştacı oldu.
Böylesi hassas ve kaypak bir zeminde yol alan Kıbrıs davasında Türk tarafı daha temkinli davranmalıydı.
Denktaş da bunun bilincinde oldu ve öyle hareket etti.
Gerek Türk, gerekse Rum tarafı müzakerelerin başlangıcından bu yana ketum tavır takındılar.
Taraflar belli bir süreç ortaya konmadan herhangi bir açıklamanın zamanlama olarak uygun düşmeyeceği kanaatindeydiler.
Bu ketumiyeti bozacağı gerekçesiyle basın önünde " iyi yoldayız''diyen oğul Denktaş da Baba Denktaş'tan nasibini aldı.
Serdar Denktaş'a "Süreç tamamlanmadan vaadler verilmemeli, beklentiler arttıkça halkın duygusal talepleri de artacaktır''uyarısında bulunuldu.
New York'taki Birleşmiş Milletler binasının 38'nci katında sürdürülen bir nevi sessiz diplomasi yeni yeni ses getirecek.
Şubat ayı başında başlatılan ve Mart ve Nisan ayında kızışacak olan Kıbrıs trafiğinde ilginç bir seyir izlenecek.
Tam bir taktik savaşı, tam bir düello diyebiliriz.
Tam bu noktada düello daveti alan Denktaş'ı arkadan vurmaya çalışanların sus pus olması onların Ada'daki hassasiyeti kavradığının göstergesi.
19 Mart'ta devreye Yunanistan ve Türkiye girecek.
Sonuç alınmazsa (ki çok zor)Annan yeniden boşlukları dolduracak.
İlk başa yeniden dönülerek inisiyatif tekrar Annan'da olacak.
Asıl sorun da burada düğümleniyor.
Kıbrıs'la ilgili hazırladığı raporu önce Rum ve Yunan ikilisiyle mütaala ederek Türk tarafını diplomatik açıdan ikinci planda tutan Annan'ın dolduracağı boşluklar Türk tarafını huzursuz ediyor.
Rumlar da huzursuz; ama Rumlar bizden daha çok güveniyorlar Annan'a.
Türk tarafının vereceği "evet'' ile Rum tarafının vereceği "hayır''
taraflara nasıl bir kayıp ya da kazanım verecek bu hala belirsizken
Kıbrıs'taki süreç 19 Mart'a ötelendi.
Ötesini hep birlikte görecek ve yaşayacağız.
Tasos Papadopulos, Rauf Denktaş ve Kofi Annan öncülüğündeki masabaşı turlardan çıkan ana karar; 19 Mart'ta garantör devletler olarak Türkiye ve Yunanistan'ın sürece dahil edilmesi oldu.
21 Nisan'da yapılması planlanan her iki tarafın referandumunu, Mayıs'ın 1'ine yetiştirmeye çalışan Annan Denktaş tarafından sunulan bu öneriye "okey'' dedi.
Verilen okey Türk basınına zafer havası olarak estirildi.
Denktaş'ın ardından demedik laf bırakmayan çoğu yazarlar biranda O'nu baştacı etmeye başladılar.
Denktaş biranda tukaka edildi
Biranda baştacı oldu.
Böylesi hassas ve kaypak bir zeminde yol alan Kıbrıs davasında Türk tarafı daha temkinli davranmalıydı.
Denktaş da bunun bilincinde oldu ve öyle hareket etti.
Gerek Türk, gerekse Rum tarafı müzakerelerin başlangıcından bu yana ketum tavır takındılar.
Taraflar belli bir süreç ortaya konmadan herhangi bir açıklamanın zamanlama olarak uygun düşmeyeceği kanaatindeydiler.
Bu ketumiyeti bozacağı gerekçesiyle basın önünde " iyi yoldayız''diyen oğul Denktaş da Baba Denktaş'tan nasibini aldı.
Serdar Denktaş'a "Süreç tamamlanmadan vaadler verilmemeli, beklentiler arttıkça halkın duygusal talepleri de artacaktır''uyarısında bulunuldu.
New York'taki Birleşmiş Milletler binasının 38'nci katında sürdürülen bir nevi sessiz diplomasi yeni yeni ses getirecek.
Şubat ayı başında başlatılan ve Mart ve Nisan ayında kızışacak olan Kıbrıs trafiğinde ilginç bir seyir izlenecek.
Tam bir taktik savaşı, tam bir düello diyebiliriz.
Tam bu noktada düello daveti alan Denktaş'ı arkadan vurmaya çalışanların sus pus olması onların Ada'daki hassasiyeti kavradığının göstergesi.
19 Mart'ta devreye Yunanistan ve Türkiye girecek.
Sonuç alınmazsa (ki çok zor)Annan yeniden boşlukları dolduracak.
İlk başa yeniden dönülerek inisiyatif tekrar Annan'da olacak.
Asıl sorun da burada düğümleniyor.
Kıbrıs'la ilgili hazırladığı raporu önce Rum ve Yunan ikilisiyle mütaala ederek Türk tarafını diplomatik açıdan ikinci planda tutan Annan'ın dolduracağı boşluklar Türk tarafını huzursuz ediyor.
Rumlar da huzursuz; ama Rumlar bizden daha çok güveniyorlar Annan'a.
Türk tarafının vereceği "evet'' ile Rum tarafının vereceği "hayır''
taraflara nasıl bir kayıp ya da kazanım verecek bu hala belirsizken
Kıbrıs'taki süreç 19 Mart'a ötelendi.
Ötesini hep birlikte görecek ve yaşayacağız.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005