Küresel güçler, "21. yüzyılda devletten öte yönetim anlayışı hakim olacaktır" diyerek, devletlere, özellikle de ulus devletlere savaş açtılar. Bu moda, çok hızlı bir şekilde bütün dünyada yayıldı. Öyle ki, bir zamanların en kuvvetli devlet savunucuları bile, saf ve ağız değiştirdiler. Devletin küçültülmesinden, devletçiliğin yıkılmasından söz etmeye başladılar. Devletçi Çetin Altan dahi şöyle söyleyebilecek bir noktaya geldi: "Eski devlet modellerinin yerini bir belediyeler konfederasyonu alacaktır. Türkiye de ne yaparsa yapsın, böyle bir değişimin dışında kalamaz" (Milliyet Gazetesi, 12 Temmuz 2003). Peter F. Drucker ise böyle düşünmüyordu. O, "devlet silinip gidecek değildir, bu yolda pek fazla belirti yoktur" diyordu.Türkiye'yi idare edenler ise, devleti küçültme modasına, önünü ardını düşünmeden, hesapsız kitapsız bir şekilde sarıldılar. Düşünmeye gerek duymadılar, zira moda, Batı kaynaklı idi. Batılıların yaptıklarına değil, dediklerine bakarak, devleti küçültmek adı altında, kamu malları pazara çıkarıldı. "Kamu mallarını, yok pahasına satmak bile kârdır" anlayışıyla, yerli yabancı ayırımı gözetmeksizin satışlar başladı. AKP hükümeti de, daha büyük bir heyecanla aynı uygulamayı sürdürüyor. Halbuki dünyadaki gelişmeler bu yönde değil. Özelleştirmenin, devletçiliğe karşı olmanın modası çoktan geçti. Fakat AKP hükümeti, hâlâ eski telden çalıyor. Şu duruma bakınız: Fransa'da ekonomide devletin payı yüzde 54, Almanya'da yüzde 49, İngiltere'de yüzde 45, Türkiye'de ise yüzde 24'tür. İngiltere'de, özelleştirme yapılmadan önce bu rakam yüzde 48 idi, yani yüzde 3'lük bir özelleştirme yapıldı. Hepsi bu. Hal böyle iken, Türkiye'de özelleştirme yine revaçta. Yine kamu malları haraç mezat satılıyor, kapılar yabancılara ardına kadar açılıyor. AB üyesi İtalya'dan bir örnek verelim. İtalya hükümeti, Telekomunu daha yüksek fiyat vermelerine rağmen yabancılara değil, bizzat hükümetin desteği ile kurulan yerli konsorsiyuma sattı. ABD'de durum nasıl, bir de ona bakalım. Çin, ABD'de bir özel petrol şirketini satın almak ister. Kongre karar verir: " Çin'in, ABD'de bir petrol şirketine sahip olması, milli çıkarlarımıza aykırıdır". Dikkat ediniz, Kongre, özel bir şirketin dahi satışını engelledi. Her ülkenin, bu konuda aldığı bazı tedbirler vardır. Mesela, Fransa'da yabancılara yüzde 20'den, İngiltere'de yüzde 10'dan fazla hisse satmak yasaktır. Türkiye'de tam tersine, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın deyimiyle "parayı veren düdüğü çalıyor". Yerliymiş, yabancıymış hiç fark etmiyor. "Bu farkı koyalım" diyenleri, Başbakan Erdoğan 'sermaye ırkçısı' olarak yaftalıyor. Öte yandan, Yabancı Sermaye Derneği (YASED) Başkanı Şaban Erdikler kükrüyor: "Sermaye sermayedir, sermayenin milliyeti olmaz". Anladık, sermayenin ırkı ve milliyeti olmaz. Zaten 'olur' diyen de yok. Peki ama, sermayedarın da mı ırkı, dini ve milliyeti yok? Örnek aldığınız Batılılar, bunu önemsemiyor mu? Tabii ki, bu sorulara verilecek cevaplar, kem küm olacaktır.Küresel güçler, yine bir moda başlatıyorlar. Şimdi, ulus devletleri yıkmayı değil, güçlendirmeyi gündeme getiriyorlar. Güçlendirme ama nasıl? Birazcık irdeleyelim. Bu konuda görevlendirilenlerin başında, tarihin bittiğini ilân eden Francis Fukuyama'yı görüyoruz. Fukuyama, "Devletlerin İnşası" kitabında, ulus devletleri güçlendirmenin önemini vurguluyor ve şöyle diyor: "Güçsüz ulus devletler, küresel terörizme zemin hazırlıyorlar". Aslında Fukuyama, ulus devletlerin güçlenmesini, ne terör, ne de uluslarına hizmet etmeleri için istiyor. Onun istediği şudur: Ulus devletler güçlensin, ulusüstü şirketlerin pazarını, daha doğrusu çıkarlarını korusun. Peki, ulus devletler nasıl güçlenecektir? Diyorlar ki, " Ulus devletler, ekonomilerinin yönetimini Dünya Bankası, IMF, OECD ve GATT gibi ulusüstü örgütlere devrederlerse güçlenirler". Ne yazık ki, AKP hükümeti de bu cereyana, bu yalana kapılmış durumda. AKP'liler, dünyaya dönüp baksalar, başta ABD olmak üzere birçok Batılı devletin, ekonominin yönetimini devretmek şöyle dursun, ekonomide devletin payını yükseldiklerini göreceklerdir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018