Gezi eylemleri sırasında 'olmayan bir olay' atıldı ortaya Kabataş'ta. Bir Belediye başkanın kızı, Adalar vapurundan indikten sonra Taksim'den gelen eylemcilerin saldırısına uğramıştı. İddialara göre, kendine küfredilmiş, üzerindeki kıyafetleri çıkartılmış, çocuğu darba uğramış, taciz edilmiş ve öylesine mahvü perişan bir halde bırakılmıştı.Oysa sonradan ortaya çıkan görüntülerde ise kadına hiç kimsenin bir şey yapmadığı, vapurdan indikten sonra kimsenin tacizine ve saldırısına uğramadan bebek arabasını sürerek kalabalığın arasından geçip gittiği görülüyordu.Dönemin başbakanı ve yandaş basın, bu 'olmayan' olay üzerine neler demedi ki.Erdoğan 'başörtülü bacıma saldırdılar' diye kükredi."Onu taciz ettiler? Darp ettiler... Bu alçaklar? Başörtüsü olmasa saldırırlar mıydı? Ben kendi tabanımı zor tutuyorum?"Bu konuşmayı onlarca mitingde tekrarladı. Halkı galeyana getirdi.Adeta bir 'savaş dili' kullandı. Gazeteler bu dili manşetlere taşıdı.Aradan iki yıla yakın bir zaman geçti.Bu defa Mersin'de tam bir facia yaşandı."Başörtülü olmayan bir kızımız", Özgecan'ımız, saldırıya uğradı. Taciz edildi. Bıçaklandı. Öldürüldü. Elleri kesildi. Yakıldı.Olay 'tümüyle gerçekti.'Vahşetin ayrıntıları bütün Türkiye'yi sarsmıştı.Bu defa Özgecan'ın babasındaydı konuşma sırası. Baba Mehmet Arslan, yaralı yüreğiyle, kan damlayan yüreğiyle çıktı kamera karşısına.Konuştukça ağlattı bizi. Konuştukça birlerinin yüzüne şamar gibi vurdu sözleri:"Bizler sevmesini saymasını öğretmeye geldik cihana" dedi."Devletimiz zeval görmesin. Milletimiz necip, güzel bir millet" dedi"Güzel gönüllü insanlar var. Ben günahkârların günahkârı, fakirlerin fakiri, acizlerin acizi bir garibim. Rabbim özel yaratmış, güzel yaratmış, çok sevdi yanına aldı" dedi"Bu memlekette artık ikilik olmasın" dedi.Şu sözlere bakın:"Bu vahim olayı yapan insanlara da zulmedilmesin.""Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok. Teslim olursak içimizdeki bütün güzellikler ortaya çıkacak. Savaşırsak, sonunda nefsimiz kazanacak ve analar, babalar ağlayacak, meleklerin kanatları koparılacak, meleklerin çığlıklarını kimse duymayacak."Ve ilave etti "Baba Mehmet":"Biz ne ocuyuz, ne bucuyuz, şanı yücelerden yüce olan Türk milletinin bir ferdiyim, evladıyım. Allah devletimize zeval vermesin. Güzel gönüllere sahip olan bu milletten Allah razı olsun."Evladı vahşice katledilen bir baba böyle konuştu:'Kardeşlik' dedi, 'barış' dedi, 'sevgi' dedi, 'millet' dedi, 'devlet' dedi, 'ben günahkârların günahkârıyım' dediİki dil arasındaki farkı görüyor musunuz?Birisi, olmayan bir taciz üzerinden toplumun bir kesimini aşağılıyor, hakaret ediyor, bağırıyor çağırıyor.Diğeri ise evladının daha kanı kurumadan 'sevgi' diyor, 'kardeşlik' diyor, 'bir ve beraber' olalım diyor 'o katillere de zulmetmeyelim' diyor.Türkiye'yi yöneten dil maalesef "Baba Mehmet'in dili" değil.Biz o dili çoktan kaybettik."Arkamdaki kitleyi sokağa dökülmemesi için zor tutuyorum" diyen bir dil musallat oldu bu ülkenin başına. Yaşanmamış bir olay üzerinden kitleleri tahrik eden bir lider, yaşanmış bir vahşet üzerinden barış çağrısı yapan bir baba.Sevgi ve barış dilinin sahibi Mehmet Baba'nın ellerinden öpüyorum.İkinci el ve dilin sahibi ise Mehmet Baba'yı dinlesin yeter.Kızı Sümeyye'yi de taziye için göndermişti cenaze evine.Belki onun da anlatacakları vardır!