Yazarlardan özürlü biri kendisinin "hiç kimseci" olduğunu beyan ederek zaman zaman Prof. Dr. Haydar Baş aleyhine alaylı, laubali, beleşçi yazılar yazmakta.
İşin keskin sözlerini Abdalcık Köyü'nde bulunan dayıma havale ederek 17.08.2002 tarihli köşesinde ampullü yazısına bir cevap vereyim.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "24 saat içinde memleketi düze çıkaracağına (ifadede çarpıklık var) atfen "bayılıyorum" ifadesini kullanıyor.
Kardeşim bayılacağına, sallanacağına, kırıştıracağına aç gözünü, ayık ol. O zaman anlarsın.
Bir kerre Prof. Dr. Haydar Baş, "24 saatte krizi çözerim, milleti ayağa kaldırırım" diyor. "Çalışarak, didinerek, el ele vererek, birlik ve beraberlikle iki senede Avrupa'yı geçeriz" diyor.
Bay yazar aslında kendisini o kadar netlikle ele veriyor ki bakın yazının sonunda ne diyor:
"Zira gelecek, çok kötü ve karanlık."
Yazar cadıların karanlıktaki homurtularına kapıldığından milletine ümit ışığı yakanları nasıl görsün. Hem onun dünyası bittiğinden Müslüman Türk'ün de şaha kalkamayacağını zannediyor.
Eğer zerre kadar bu toprakları toprak yapanların, topraklar üzerinde oturanların, devletin, milletin varlığını içine sindirebiliyorsa geleceği yok saymazdı.
"Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak. Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak."
Efendim borçlardan hiç bahsetmiyormuş, filanca partiyle ittifak yapsınmış.
Sana ne kardeşim. Hem geleceğini karanlık görüyorsun hem ışık yakanlara sataşıyorsun. Meyve ağacına taş attığının farkında değil misin?
Kafasını da tarif ediyor, sayın yazar.
"Ne mutlu bana ki, kafamı satmadım."
Yahu sen bu kafayı satsan ne olur? Ne kıymeti var? İstersen Mahmutpaşa'da bir dene. Defolu mallar arasına bile girmez.
Aslında senin hemen yanıbaşında duran biri var. Beklerdim ki sana o bir şeyler yazsın ama iş bize kaldı. Hani cevval kalem, kabına sığmaz ağabeyin sana, "O elinde bayrak milletin önüne geçti. Sen neyinden geçtin" demesini beklerdim. Fakat demedi. İstersen bu soruya ben cevap vereyim: Kendinden geçmiş canım kendinden.
Sonra sen bütün okuyucularından özür dilemen lazım. Onlar kafalarını sattıkları için mi seni okuyorlar?
"Yaşasın 27 Mayıs" demeye başlamış bir zamanlar, sonra kafası dank etmiş...
Nasıl dank etmiş acaba?..
Dank, dunk, zonk, zunk...
Eee böyle danklamanın, zonklamanın ardından, herhalde ifrata, tefrite düşmeyen akl-ı selim bir zekanın çıkmasını bekleyemezsiniz...
Bay yazar "mektep, medrese derken kendimizi adam olmuşlardan saymaya başladık" diyor.
Kardeşim her mektep, medrese okuyan maalesef adam olamıyor.
Bunlar içerisinden vergi hırsızları, ilim tacirleri, ahlak pazarcıları, utanmaz, üç kağıtçı, eşkıya çıkabiliyor.
Adam olmak efendiliktir. Öyle zanlarla, düzmecelerle, laubalilikle, beleşçilikle olmaz.
Al sana nasihat...
-Karıncanın dahi halin gözet
Dehre Süleyman ol.
-Ulaşmaz semaya atılan taşlar
Bir zaman sonra kendi başına düşmeye başlar.
Aslında tenkit yazılarını kıymetli arkadaşlarıma havale ederdim lakin bu adam bir kaç defadır asılsız, özürlü, ukalaca yazılar yazınca mizacıma uymayan şiddetli sözleri de sarfedemeyince bu nazik tepkimi ortaya koyuyorum.
Kafası dank eden yazarımızın sükûnetli, sağlıklı, merhametli, adaletli, faydalı yazılarına kavuşacağı şifalı günleri temenni ederim.
İşin keskin sözlerini Abdalcık Köyü'nde bulunan dayıma havale ederek 17.08.2002 tarihli köşesinde ampullü yazısına bir cevap vereyim.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "24 saat içinde memleketi düze çıkaracağına (ifadede çarpıklık var) atfen "bayılıyorum" ifadesini kullanıyor.
Kardeşim bayılacağına, sallanacağına, kırıştıracağına aç gözünü, ayık ol. O zaman anlarsın.
Bir kerre Prof. Dr. Haydar Baş, "24 saatte krizi çözerim, milleti ayağa kaldırırım" diyor. "Çalışarak, didinerek, el ele vererek, birlik ve beraberlikle iki senede Avrupa'yı geçeriz" diyor.
Bay yazar aslında kendisini o kadar netlikle ele veriyor ki bakın yazının sonunda ne diyor:
"Zira gelecek, çok kötü ve karanlık."
Yazar cadıların karanlıktaki homurtularına kapıldığından milletine ümit ışığı yakanları nasıl görsün. Hem onun dünyası bittiğinden Müslüman Türk'ün de şaha kalkamayacağını zannediyor.
Eğer zerre kadar bu toprakları toprak yapanların, topraklar üzerinde oturanların, devletin, milletin varlığını içine sindirebiliyorsa geleceği yok saymazdı.
"Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak. Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak."
Efendim borçlardan hiç bahsetmiyormuş, filanca partiyle ittifak yapsınmış.
Sana ne kardeşim. Hem geleceğini karanlık görüyorsun hem ışık yakanlara sataşıyorsun. Meyve ağacına taş attığının farkında değil misin?
Kafasını da tarif ediyor, sayın yazar.
"Ne mutlu bana ki, kafamı satmadım."
Yahu sen bu kafayı satsan ne olur? Ne kıymeti var? İstersen Mahmutpaşa'da bir dene. Defolu mallar arasına bile girmez.
Aslında senin hemen yanıbaşında duran biri var. Beklerdim ki sana o bir şeyler yazsın ama iş bize kaldı. Hani cevval kalem, kabına sığmaz ağabeyin sana, "O elinde bayrak milletin önüne geçti. Sen neyinden geçtin" demesini beklerdim. Fakat demedi. İstersen bu soruya ben cevap vereyim: Kendinden geçmiş canım kendinden.
Sonra sen bütün okuyucularından özür dilemen lazım. Onlar kafalarını sattıkları için mi seni okuyorlar?
"Yaşasın 27 Mayıs" demeye başlamış bir zamanlar, sonra kafası dank etmiş...
Nasıl dank etmiş acaba?..
Dank, dunk, zonk, zunk...
Eee böyle danklamanın, zonklamanın ardından, herhalde ifrata, tefrite düşmeyen akl-ı selim bir zekanın çıkmasını bekleyemezsiniz...
Bay yazar "mektep, medrese derken kendimizi adam olmuşlardan saymaya başladık" diyor.
Kardeşim her mektep, medrese okuyan maalesef adam olamıyor.
Bunlar içerisinden vergi hırsızları, ilim tacirleri, ahlak pazarcıları, utanmaz, üç kağıtçı, eşkıya çıkabiliyor.
Adam olmak efendiliktir. Öyle zanlarla, düzmecelerle, laubalilikle, beleşçilikle olmaz.
Al sana nasihat...
-Karıncanın dahi halin gözet
Dehre Süleyman ol.
-Ulaşmaz semaya atılan taşlar
Bir zaman sonra kendi başına düşmeye başlar.
Aslında tenkit yazılarını kıymetli arkadaşlarıma havale ederdim lakin bu adam bir kaç defadır asılsız, özürlü, ukalaca yazılar yazınca mizacıma uymayan şiddetli sözleri de sarfedemeyince bu nazik tepkimi ortaya koyuyorum.
Kafası dank eden yazarımızın sükûnetli, sağlıklı, merhametli, adaletli, faydalı yazılarına kavuşacağı şifalı günleri temenni ederim.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021