Cumhurbaşkanı emir buyurdu TEOG kalkıyor. Oysa milyonlarca kişiyi ilgilendiren bir sınavın kalkması veya kalkmaması bir kişinin iki dudağı arasında değil, bir uzmanlar kadrosunun aylar süren çalışmasının sonucu ortaya koyacağı rapora göre olmalıydı.
Ama bizde işler böyle!
Hayırlı olsun.
Benim dört çocuğum var, dördü de ayrı bir sınav sistemiyle liseye giriş sınavına katıldı.
Şu an psikolog olan kızım Ayşe, sınava girdiğinde yürürlükte LGS vardı.
Şu an hukuk son sınıfta okuyan oğlum Haydar ise OKS ile girdi sınava.
Diğer oğlum Hasan ise KGS ile.
Son oğlum Ahmet, bu yıl TEOG ile girecekti sınava, her halde yeniden sistem değişecek ve NEOB ile (Ne Olduğu Belli Olmayan Geçiş Sınavı) girecek!
Benim gibi milyonlarca aile var.
Çocukları ve aileleri böylesine bir sınav travması ve kaosu ile karşı karşıya bırakmak, "çocuklara daha iyi ve köklü bir eğitim nasıl vermeliyiz" diye kafa yormak yerine habire sistem değiştirerek, içerik değil şekille uğraşmak nasıl bir sonuç veriyor belli:
PISA (Uluslar arası Öğrenci Performansı Değerlendirme Raporu) araştırmasına göre 15 yaş grubu gençlerimiz 35 OECD ülkesi arasında sonuncu sırada. 64 ülke arasında okumada 37. Matematikte 41. sıradayız.
Okuduğunu anlamayan, matematikte toplama çıkarma bilmeyen bir nesil yetiştiriyoruz ve maalesef bu nesil, liyakat yerine siyaset tercih edildiği için, devletin yönetim kadrolarına
çörekleniyor!
Üniversite giriş sınavında 300 bin kontenjan boş kaldı.
Plansız programsız yapılan, milyon dolarlar harcanarak açılan üniversitelerin birçok bölümü sıfır tercih aldı.
Ne eğitimi planlıyoruz, ne okulu, ne üniversiteyi, ne istihdamı, ne sanayiyi.
Her şey, "saldım çayıra Allah kayıra" misali işliyor.
Türkiye'nin en elit üniversitelerini bitiren gençler bile işsiz.
Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı diye bir teşkilatımız vardı. Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı planlardı.
Dikkat! Sadece ekonomik değil, sosyal ve kültürel planlamayı da!
Beş yıllık, on yıllık planlar yapardı. Üretimi, sanayiyi, yatırımı, tarımı ihracatı, eğitimi ve daha onlarca kalemi milim milim planlardı.
Öyle zırt diye her kasabaya bir imam hatip açıp, boş sıralardan oluşan okullar, öğrencileri zorla o okullara yönlendiren bir mantık yoktu.
Elbette aksayan yönleri, tutmayan hedefler vardı ama bu haliyle bile devlet yönetimine çok önemli isimler kazandırdı.
Siyasetçiler "bize plan değil, pilav lazım" dediler. (Bu bir espri değil, birçok partiden siyasetçi yıllarca böyle söyledi.)
1960'da açılan kurum, 6 yıl evvel, 2011'de bir Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı.
Planlı dönem gitti, pilavlı dönem geldi.
Ekonomide, sanayide, ihracatta, istihdamda, eğitimde her alanda pilavlı dönemi yaşıyoruz.
Devletin ilan ettiği büyüme rakamına bile kimse inanmıyor.
İşsizlik rakamına inanan yok, ihracat rakamına inanan yok.
Rakamlara, tereyağında pişmiş pilav yiyerek takla attıran, saptıran, değiştiren bir pilavcı ekonomi, pilavcı eğitim, pilavcı kalkınma mantığı bizi bu hale getirdi.
Aslını ararsanız daha derin ve geniş söyleyeyim, "bu plansız ve pilavlı sistem", bugün Ortadoğu'da, Suriye'de, Kuzey Irak'ta, Mısır'da ve dahi Almanya'da, Hollanda'da, Avusturya'da ve dahi yedi düvelle yaşadığımız sorunların da temelini oluşturuyor.
Demem o ki pilav yapmayın beyler, plan yapın!