3 Kasım'da erken seçimin netleştirilmeye çalışıldığı bir süreçte iktidar ve muhalefet partilerinin paket üstüne paket açarak masa üstüne sürmeleri "son derece önemli" bir manevra... Önemli olduğu kadar da "seçim tarihinin belirleyici"si olacağı açıktır.
Yangından mal kaçırırcasına AB uyum yasalarının Mesut Yılmaz tarafından öne sürülmesi doğaldır. Yılmaz'ın asıl misyonu odur. Fakat diğer parti başkanlarının "Yılmaz'a uygun adımlar" atmaları, zannedildiğinin aksine seçimin "olmama ihtimali"nin, "olma ihtimali"nden daha ağır basmasına sebep oluyor.
Seçim Yasası'na ilişkin değişiklik teklifleri de "seçimden kaçış" manevraları olarak duruyor. Niye mi?
Seçimle ilgili düzenlemelere ihtiyaç olduğu birkaç yıldan beri biliniyordu. Hatta mesela, yurtdışında bulunan gurbetçi vatandaşlarımızın oy kullanabilmesine imkan tanıyan Anayasal değişiklik birkaç-yıl önce yapılmıştı. Fakat o gün bugündür, bu değişiklikle ilgili "zaruri uyum yasaları" hususunda bile kaç yıldır hiçbir adım atılmadı. Anayasal değişiklik, altyapısız olarak duruyor.
Meclis'i, "AB ve IMF'nin istediği yasaları seri üretme merkezi"ne dönüştüren "uyumlu koalisyon" ortakları, bugüne kadar buna parmak bile atmaz iken, seçim yasalarında değişiklik arzusu şimdi nereden icap etti?
3 Kasım'da seçim yapılacağı türünden "muhtemel mutabat"la milletvekillerinin iki ayağı bir pabuca sokulurken, böyle bir değişiklikte ısrarcı olmanın izahı, ancak "seçim korkusu ve seçimi erteleme niyeti" ile yapılabilir. Gerisi kamuflaj...
İktidar ve muhalefet partileri, 3 Kasım'daki bir seçimin muhtemel sonucunu şimdiden kestirebiliyorlar. Kamuoyu yoklamaları ve toplumbilimci danışmanları kendilerine, "partilerinin barajda boğulacağını" açık biçimde bildiriyorlar. Dış güdümlü "karton parti"lerin ve Washington-Brüksel-kartel makyajlı genel başkanların da, AB ve IMF politikalarının toplum nezdinde tamamen iflas ettiği böyle bir konjonktürde tutunamayacağını görüyorlar. Milletin, yeniden kendi kudret ve üretimiyle şahlanmak üzere BTP'nin Milli Ekonomi Modeli ve her alandaki köklü reformlarına dört elle sarıldığını da gözlemliyorlar.
Böyle bir konjonktürden çekinmeyecek, korkmayacak bir politikacının ancak aptal veya şuuru kapalı olması lazım. Bizimkiler cin gibi maşaaallah. Korkmaları ise tabii refleks.
İşte bu korku, tüm politikacılara seçim ve AB ile ilgili "paket naraları" attırıyor, "3 Kasım ıslıkları" çaldırıyor.
Bunların ahvali, Kabristan'ın ortasından geçerken korkusunu bastırmak için yüksek yüksek ıslık çalan, etraftaki hışırtıları duymamak için kendince türküler çağıran yada dualar mırıldanan zavallının halinin andırıyor. Dışarıdan gören de zanneder ki, bu adam ne korkusuz; kabristandan geçerken ıslık çalıyor, bağırıyor.. filan. Sen bir de o adamın yüreğine sor korkuyu. Höttt, desen; içine dalacak bir mezar arayacak kendine.
Ankara'daki siyasi tablo da bundan farklı değil.
Yürekleri ağızlarına gelmiş...
Bu sebeple bir yandan güya 3 Kasım'da seçim hazırlıkları yapıyor pozunu koruyorlar, diğer yandan da paketti, AB yasalarıydı, seçim değişiklikleriydi... vs. ıslık çalıyorlar. Bu arada, şu Başbakan'ı nasıl istifa ettiririz de, seçimi "en azından Nisan 2003'e erteleyebiliriz"in hesaplarını yapıyorlar.
Fakat Ecevit'in iki-üç gün içinde istifası, çok zor... Çünkü Yüksek Askeri Şura kararları alınacak, komuta kademesi değişecek, Başbakan'ın onayıyla kararların Köşk'e havalesi gerekecek. Dolayısıyla dananın kuyruğu, asıl Şura kararları halledildikten sonra kopacak.
Seçimin kendileri için tam bir "politik kabristan" olacağını hissedenler, paketlerle şu birkaç günü kazanmaya çalışıyorlar.
BTP ise tam tekmil mitinglerine devam ediyor. Anketlerdeki sonuçlarını yukarı fırlattıkça fırlatıyor. BTP'nin mitingi Perşembe günü Düzce ve Bolu'da; Prof. Dr. Haydar Baş bey Düzce ve Bolu'yu teşrif edecek. Hummalı bir çalışma var.
Yangından mal kaçırırcasına AB uyum yasalarının Mesut Yılmaz tarafından öne sürülmesi doğaldır. Yılmaz'ın asıl misyonu odur. Fakat diğer parti başkanlarının "Yılmaz'a uygun adımlar" atmaları, zannedildiğinin aksine seçimin "olmama ihtimali"nin, "olma ihtimali"nden daha ağır basmasına sebep oluyor.
Seçim Yasası'na ilişkin değişiklik teklifleri de "seçimden kaçış" manevraları olarak duruyor. Niye mi?
Seçimle ilgili düzenlemelere ihtiyaç olduğu birkaç yıldan beri biliniyordu. Hatta mesela, yurtdışında bulunan gurbetçi vatandaşlarımızın oy kullanabilmesine imkan tanıyan Anayasal değişiklik birkaç-yıl önce yapılmıştı. Fakat o gün bugündür, bu değişiklikle ilgili "zaruri uyum yasaları" hususunda bile kaç yıldır hiçbir adım atılmadı. Anayasal değişiklik, altyapısız olarak duruyor.
Meclis'i, "AB ve IMF'nin istediği yasaları seri üretme merkezi"ne dönüştüren "uyumlu koalisyon" ortakları, bugüne kadar buna parmak bile atmaz iken, seçim yasalarında değişiklik arzusu şimdi nereden icap etti?
3 Kasım'da seçim yapılacağı türünden "muhtemel mutabat"la milletvekillerinin iki ayağı bir pabuca sokulurken, böyle bir değişiklikte ısrarcı olmanın izahı, ancak "seçim korkusu ve seçimi erteleme niyeti" ile yapılabilir. Gerisi kamuflaj...
İktidar ve muhalefet partileri, 3 Kasım'daki bir seçimin muhtemel sonucunu şimdiden kestirebiliyorlar. Kamuoyu yoklamaları ve toplumbilimci danışmanları kendilerine, "partilerinin barajda boğulacağını" açık biçimde bildiriyorlar. Dış güdümlü "karton parti"lerin ve Washington-Brüksel-kartel makyajlı genel başkanların da, AB ve IMF politikalarının toplum nezdinde tamamen iflas ettiği böyle bir konjonktürde tutunamayacağını görüyorlar. Milletin, yeniden kendi kudret ve üretimiyle şahlanmak üzere BTP'nin Milli Ekonomi Modeli ve her alandaki köklü reformlarına dört elle sarıldığını da gözlemliyorlar.
Böyle bir konjonktürden çekinmeyecek, korkmayacak bir politikacının ancak aptal veya şuuru kapalı olması lazım. Bizimkiler cin gibi maşaaallah. Korkmaları ise tabii refleks.
İşte bu korku, tüm politikacılara seçim ve AB ile ilgili "paket naraları" attırıyor, "3 Kasım ıslıkları" çaldırıyor.
Bunların ahvali, Kabristan'ın ortasından geçerken korkusunu bastırmak için yüksek yüksek ıslık çalan, etraftaki hışırtıları duymamak için kendince türküler çağıran yada dualar mırıldanan zavallının halinin andırıyor. Dışarıdan gören de zanneder ki, bu adam ne korkusuz; kabristandan geçerken ıslık çalıyor, bağırıyor.. filan. Sen bir de o adamın yüreğine sor korkuyu. Höttt, desen; içine dalacak bir mezar arayacak kendine.
Ankara'daki siyasi tablo da bundan farklı değil.
Yürekleri ağızlarına gelmiş...
Bu sebeple bir yandan güya 3 Kasım'da seçim hazırlıkları yapıyor pozunu koruyorlar, diğer yandan da paketti, AB yasalarıydı, seçim değişiklikleriydi... vs. ıslık çalıyorlar. Bu arada, şu Başbakan'ı nasıl istifa ettiririz de, seçimi "en azından Nisan 2003'e erteleyebiliriz"in hesaplarını yapıyorlar.
Fakat Ecevit'in iki-üç gün içinde istifası, çok zor... Çünkü Yüksek Askeri Şura kararları alınacak, komuta kademesi değişecek, Başbakan'ın onayıyla kararların Köşk'e havalesi gerekecek. Dolayısıyla dananın kuyruğu, asıl Şura kararları halledildikten sonra kopacak.
Seçimin kendileri için tam bir "politik kabristan" olacağını hissedenler, paketlerle şu birkaç günü kazanmaya çalışıyorlar.
BTP ise tam tekmil mitinglerine devam ediyor. Anketlerdeki sonuçlarını yukarı fırlattıkça fırlatıyor. BTP'nin mitingi Perşembe günü Düzce ve Bolu'da; Prof. Dr. Haydar Baş bey Düzce ve Bolu'yu teşrif edecek. Hummalı bir çalışma var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019