William Safire... Yahudi kökenli Amerikalı olan bu şahıs, kuşkusuz dünyanın en etkili köşe yazarı... Etkisi hem dünyanın en önemli gazetesinde yazıyor olmasından, hem de Nixon ve Ford gibi iki eski ABD başkanının konuşmalarını hazırlamasından kaynaklanıyor. Yazdıklarının bir özelliği yok... Dünyada bu tarz yazı yazan çok sayıda köşe yazarı bulunuyor. Ama onların söyledikleri bu denli yankı bulmuyor. Neden mi? Çünkü "Safire, ABD derin devleti Pentagon ve finans çevrelerinin adamı" olarak biliniyor. Arkasında muazzam bir güç olunca, o da bunu kullanmaktan çekinmiyor. Anlayacağınız, etkisi arkasındaki güçten!
William Safire, şu sıralar Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ensesine yapışmış durumda. Gül nereye giderse, o da oraya gidiyor. Gül, geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan ile Roma'da idi, Safire de orada. Gül, BM toplantıları için New York'ta idi, Safire de orada...
Malum ABD, Türk askerini Irak'ta görmek istiyor. Safire de, makaleleriyle buna destek verme çabasında...
Safire, önceki gün Türkiye'nin asker göndermesi ile ilgili bir yazı daha yazdı. Bir bakıma Pentagon adına konuştu. Yazıyı ilginize sunalım. Bakın Pentagon'un gayri resmi sözcüsü Türkiye'den ne istiyor ve Türkiye hakkında ne düşünüyor?
Anahtar Türkiye'nin elinde
"Başkan Bush BM'de yaptığı konuşmada, "Irak halkının kendi kendini yönetmesi hedefine, düzenli ve demokratik bir süreçle ulaşılacak. Bu süreci başkalarının istekleriyle aceleye getiremeyiz veya erteleyemeyiz" dedi. Özgür bir Irak inşa etme çabamızda başarısız olmamızı isteyenlere Amerika'nın verdiği cevaptı bu.
Diktatörün devrilmesinde yardım etmekten kaçınan ülkeler, şimdi başlanan işi bitirmek için bize katılacak mı? Saddam destekçilerinin sabotaj ve suikastlarını sona erdirmek yönünde verilen bu tür bir destek Iraklılar tarafından iyi karşılanacak mı?
Yukarıdaki iki sorunun cevabı da, Irak sınırlarındaki yegâne demokrasi olan Türkiye'de yatıyor. Yeni Türk hükümeti savaş öncesinde, yapacağı işbirliğine fiyat biçiyor izlenimini vererek hata yaptı ve bizi düş kırıklığına uğrattı. Ama hasar onarılıyor.
Gül'den etkilendim
BM Genel Kurulu için New York'a gelen Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e açıkça sordum: Ülkesi, Bush'un Irak'ta istikrarın sağlanmasına yardımcı olacak hatırı sayılır bir askeri güç göndermeleri yönündeki isteğini kabul edecek miydi? Gül'ün cevabı şu oldu: "Türkiye'deki kamuoyu değişiyor. Barışçı, istikrarlı bir Irak Türkiye'nin menfaatine. Eğer hükümetimiz bu öneriyi, gelecek hafta toplanacak olan Meclis'e sunarsa, reddedilmeyeceğine inanıyorum."
Bir başka BM kararı gerekir miydi? "Irak Hükümet Konseyi'nin BM Genel Kurulu'na davet edilmesi gibi, böyle bir karar da yararlı olur" diye karşılık verdi Bakan Gül. Peki savaş öncesinde Meclis ABD birliklerinin geçişini reddederken sessiz kalan generaller bu duruma ne diyordu? Gül'ün bu soruya cevabı da, "Bu kez ordu Irak'a asker gönderilmesini destekliyor" şeklinde oldu.
Asker sözünü alınca, Gül'den etkilenmiş
Gerçek bir devlet adamı olarak bugün artık beni hayli etkileyen Gül, yeni Irak'a destek talebine Türkiye'nin vereceği cevabın, terörizmle mücadelede deneyimli askerlerle sınırlandırılmayacağını da vurguladı. Destek paketinde elektrik, su arıtma ekipleri, doktor ve tıbbi malzeme sağlanması da vardı. Bu, iki Müslüman ülkenin etnik bakımdan farklı halkları arasında yeni bir ilişki kurulmasına da yardımcı olacaktı.
Fakat bu başka bir soruyu beraberinde getiriyor: Hükümet Konseyi'ne atadığımız Iraklı liderler, Irak polisi eğitilene kadar düzenin sağlanması için ilave yabancı asker gelmesi yönünde Bush ve Blair'in yaptığı çağrıyı destekleyecek mi?
Zaten farklı kökenlere sahip olan Konsey bölünmüş durumda. Konuştuğum Konsey üyeleri, Arapça konuşan Ürdünlü, Ummanlı veya Faslı barış gücü askerlerini memnuniyetle karşılayacaklarını söylüyor. Yani Müslüman kimliği yeterli olmuyor; birçok Iraklı, halen görev başındaki koalisyon güçlerine katılacak Pakistanlıları, Hintlileri veya Türkleri görmeye pek istekli değil.
Bazı konsey üyeleri, aynı Iraklı Kürtlerin (Saddam'dan 10 yıl boyu bizim hava kuvvetlerimiz tarafından korunmuşlardı) kuzeyde yaptığı gibi, Irak'ta düzeni yerel milislerle sağlayabilecekleri iddiasında. Fakat bu pek aceleci bir öneri ve Fransa'yla Rusya'nın talepleriyle de tam örtüşüyor. Oysa biz, iç savaş veya yeni bir diktatörün iktidara gelmesi ihtimallerini ortadan kaldırmadan böyle bir adım atılmasına karşıyız.
On yıllar süren acımasız bir tiranlığın pençesinden daha yeni kurtulan (ve bizim atadığımız) bazı Hükümet Konseyi üyeleri, 'doktorun önünde koltuk değneklerini fırlatıp atmak' için sabırsızlanıyor. Bu anlaşılabilir bir durum, fakat bizim seçtiğimiz insanlar Iraklı yurttaşlarından henüz demokrasiye doğru yürüme hakkını almış değiller. Önce askeri meseleleri bitirmek lazım; ardından anayasal egemenlik gelecek; sonra meşruiyeti sağlaması ve Arap dünyasına örnek oluşturması için 'ne aceleye getirerek ne de erteleyerek' seçimler yapılacak.
Cep telefonunu aradığımda New York'ta bir asansörde yakaladığım Ahmed Çelebi (kendisi Hükümet Konseyi'nin aylık dönem başkanı ve yıllardır Pentagon'un gözdesi), ABD'ye derin şükranlarını ifade ettikten sonra şunu söyledi: "Farklılıklarımız olacak, ama kavga etmeyeceğiz." Türk temsilcilerin gayet akılcı bir biçimde, Irak toplumunun ve aşiretlerin liderleriyle konuştuğunu belirtti ve ekledi: "Ucu açık sorular var:
Kaç Türk gelecek? Nereye konuşlanacaklar? Ve ne zaman gidecekler?"
William Safire, şu sıralar Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ensesine yapışmış durumda. Gül nereye giderse, o da oraya gidiyor. Gül, geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan ile Roma'da idi, Safire de orada. Gül, BM toplantıları için New York'ta idi, Safire de orada...
Malum ABD, Türk askerini Irak'ta görmek istiyor. Safire de, makaleleriyle buna destek verme çabasında...
Safire, önceki gün Türkiye'nin asker göndermesi ile ilgili bir yazı daha yazdı. Bir bakıma Pentagon adına konuştu. Yazıyı ilginize sunalım. Bakın Pentagon'un gayri resmi sözcüsü Türkiye'den ne istiyor ve Türkiye hakkında ne düşünüyor?
Anahtar Türkiye'nin elinde
"Başkan Bush BM'de yaptığı konuşmada, "Irak halkının kendi kendini yönetmesi hedefine, düzenli ve demokratik bir süreçle ulaşılacak. Bu süreci başkalarının istekleriyle aceleye getiremeyiz veya erteleyemeyiz" dedi. Özgür bir Irak inşa etme çabamızda başarısız olmamızı isteyenlere Amerika'nın verdiği cevaptı bu.
Diktatörün devrilmesinde yardım etmekten kaçınan ülkeler, şimdi başlanan işi bitirmek için bize katılacak mı? Saddam destekçilerinin sabotaj ve suikastlarını sona erdirmek yönünde verilen bu tür bir destek Iraklılar tarafından iyi karşılanacak mı?
Yukarıdaki iki sorunun cevabı da, Irak sınırlarındaki yegâne demokrasi olan Türkiye'de yatıyor. Yeni Türk hükümeti savaş öncesinde, yapacağı işbirliğine fiyat biçiyor izlenimini vererek hata yaptı ve bizi düş kırıklığına uğrattı. Ama hasar onarılıyor.
Gül'den etkilendim
BM Genel Kurulu için New York'a gelen Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e açıkça sordum: Ülkesi, Bush'un Irak'ta istikrarın sağlanmasına yardımcı olacak hatırı sayılır bir askeri güç göndermeleri yönündeki isteğini kabul edecek miydi? Gül'ün cevabı şu oldu: "Türkiye'deki kamuoyu değişiyor. Barışçı, istikrarlı bir Irak Türkiye'nin menfaatine. Eğer hükümetimiz bu öneriyi, gelecek hafta toplanacak olan Meclis'e sunarsa, reddedilmeyeceğine inanıyorum."
Bir başka BM kararı gerekir miydi? "Irak Hükümet Konseyi'nin BM Genel Kurulu'na davet edilmesi gibi, böyle bir karar da yararlı olur" diye karşılık verdi Bakan Gül. Peki savaş öncesinde Meclis ABD birliklerinin geçişini reddederken sessiz kalan generaller bu duruma ne diyordu? Gül'ün bu soruya cevabı da, "Bu kez ordu Irak'a asker gönderilmesini destekliyor" şeklinde oldu.
Asker sözünü alınca, Gül'den etkilenmiş
Gerçek bir devlet adamı olarak bugün artık beni hayli etkileyen Gül, yeni Irak'a destek talebine Türkiye'nin vereceği cevabın, terörizmle mücadelede deneyimli askerlerle sınırlandırılmayacağını da vurguladı. Destek paketinde elektrik, su arıtma ekipleri, doktor ve tıbbi malzeme sağlanması da vardı. Bu, iki Müslüman ülkenin etnik bakımdan farklı halkları arasında yeni bir ilişki kurulmasına da yardımcı olacaktı.
Fakat bu başka bir soruyu beraberinde getiriyor: Hükümet Konseyi'ne atadığımız Iraklı liderler, Irak polisi eğitilene kadar düzenin sağlanması için ilave yabancı asker gelmesi yönünde Bush ve Blair'in yaptığı çağrıyı destekleyecek mi?
Zaten farklı kökenlere sahip olan Konsey bölünmüş durumda. Konuştuğum Konsey üyeleri, Arapça konuşan Ürdünlü, Ummanlı veya Faslı barış gücü askerlerini memnuniyetle karşılayacaklarını söylüyor. Yani Müslüman kimliği yeterli olmuyor; birçok Iraklı, halen görev başındaki koalisyon güçlerine katılacak Pakistanlıları, Hintlileri veya Türkleri görmeye pek istekli değil.
Bazı konsey üyeleri, aynı Iraklı Kürtlerin (Saddam'dan 10 yıl boyu bizim hava kuvvetlerimiz tarafından korunmuşlardı) kuzeyde yaptığı gibi, Irak'ta düzeni yerel milislerle sağlayabilecekleri iddiasında. Fakat bu pek aceleci bir öneri ve Fransa'yla Rusya'nın talepleriyle de tam örtüşüyor. Oysa biz, iç savaş veya yeni bir diktatörün iktidara gelmesi ihtimallerini ortadan kaldırmadan böyle bir adım atılmasına karşıyız.
On yıllar süren acımasız bir tiranlığın pençesinden daha yeni kurtulan (ve bizim atadığımız) bazı Hükümet Konseyi üyeleri, 'doktorun önünde koltuk değneklerini fırlatıp atmak' için sabırsızlanıyor. Bu anlaşılabilir bir durum, fakat bizim seçtiğimiz insanlar Iraklı yurttaşlarından henüz demokrasiye doğru yürüme hakkını almış değiller. Önce askeri meseleleri bitirmek lazım; ardından anayasal egemenlik gelecek; sonra meşruiyeti sağlaması ve Arap dünyasına örnek oluşturması için 'ne aceleye getirerek ne de erteleyerek' seçimler yapılacak.
Cep telefonunu aradığımda New York'ta bir asansörde yakaladığım Ahmed Çelebi (kendisi Hükümet Konseyi'nin aylık dönem başkanı ve yıllardır Pentagon'un gözdesi), ABD'ye derin şükranlarını ifade ettikten sonra şunu söyledi: "Farklılıklarımız olacak, ama kavga etmeyeceğiz." Türk temsilcilerin gayet akılcı bir biçimde, Irak toplumunun ve aşiretlerin liderleriyle konuştuğunu belirtti ve ekledi: "Ucu açık sorular var:
Kaç Türk gelecek? Nereye konuşlanacaklar? Ve ne zaman gidecekler?"