Ankara'da patlayan bomba ile ilgili haber, yorum, eleştiri vs. her şey yasaklandı. Adeta içinde "Ankara" kelimesi geçen her cümle hukuki açıdan tehlike sinyali veren ifadeler kapsamına girdi. Bunun tam adını koymak gerekirse "sansürden" başka bir şey değil. Ortada bir mahkeme kararı olduğunu göre asıl konuşması gerekenler, Türkiye'de "Avrupa'dan bile öte bir özgürlük havası" olduğunu iddia eden siyasetçiler olsa gerek.2004 yılının mart ayında sabah saatlerinde Madrid'de arka arkaya 10 bomba patladı. Madrid'in banliyö trenlerinde meydana gelen bombalar toplam 191 kişinin hayatını kaybetmesine, yüzlerce kişinin ise yaralanmasına sebep oldu. Tamamı 110 kg dinamitten imal edilen bombaların hepsi, sırt çantalarına gizlenmiş olarak 4 terörist tarafından vagonlara bırakılmıştı. Eylemleri Ebu Hafız El Mesri Tugayları isimli, El Kaide bağlantılı bir örgüt üstlendi. Saldırganları yakalamak birçok operasyon düzenlendi. Nisan ayında Madrid'in kenar mahallerinde 9 teröristin olduğu bir eve baskın düzenlendi. Evde bulunanlar ellerindeki bombaları patlatarak intihar ettiler.İspanyol hükümeti gerek ilk bombalı saldırıların meydana gelmesinde, gerek diğer operasyonlarda hiçbir sansür kararı almadı. Basına kısıtlama getirmedi. "Bu konuları yazamazsınız, konuşamazsınız" diye bir karar çıkmadı. Üstelik 191 kişinin öldüğü saldırı, seçimlerden 2 gün önce meydana gelmişti!2005 yılının temmuz ayında saat 8.50'de Londra Metrosu'nda arka arkaya 3 patlama meydana geldi. Bu olaydan 1 saat sonra Londra'nın çift katlı gezi otobüslerinde bir bomba daha patladı. Bu olaylarda 54 kişi öldü. 700 kişi yaralandı. Saldırıları El Kaide üstlendi.İngiltere şokta idi. Halk büyük bir infial içinde idi. Ama bu infiale rağmen İngiliz devleti olayların basında yer almasını, yorumlanmasını, detaylarının verilmesini ihtiva eden bir sansür kararı almadı. Basın günü gününe gelişmeleri aktardı. Hatta saldırıyı yapan ve El Kaide üyesi örgüt olduğu bilinen Ebu Hafs al-Masri Tugayları'na mensup eylemcinin İngiliz servisi tarafından takip edilmesine rağmen bu eylemin gerçekleştiğini ayrıntılarıyla anlatarak devletin zafiyetini ortaya koydular.Ama bun rağmen "basına sansür" uygulanmadı!Medyayı kısıtlayıcı kararlar alınmadı.2011 yılının ocak ayında Norveç'te İşçi Partisi'nin gençlik kampının yapıldığı bir adaya saldırıda bulunuldu. Saldırıyı yapan kişi tek başına 84 kişiyi öldürdü. Bu katliam Norveç tarihinin en büyük eylemiydi Saldırıdan sonra Norveç hükümeti basını sınırlayıcı hiçbir karar almadı. Olaylar bütün dünya basınınca dakika dakika aktarıldı.Bu yılın ocak ayında Paris'te Charlie Hebdo dergisine baskın düzenlendi. Hz. Muhammed'e hakaret eden karikatürler çizildiği gerekçesiyle yapılan saldırılarda 11 kişi öldürüldü. Bütün dünya basını saldırı sonrası gelişmeleri yapılan operasyonları "sansürsüz" izledi. Medya tam kadro iş başındaydı. Vurulan polislerin görüntülerinin yayınlanmasına bile sansür koymadı Fransa mahkemeleri.Türkiye'de benzer olaylar meydana geldiğinde akla ilk gelen şey mahkeme kararı ile olayların kamuoyuyla paylaşılmasının yasaklanması oluyor.Orada öyle burada böyle!Bunun tek sebebi var: Siyasetçilerin, olayların gerçek yüzünün kamuoyu tarafından duyulacağına dair duyulan büyük korku.Ve Sayın Erdoğan önceki gün şöyle dedi:"Türkiye'deki kadar özgür basın, Avrupa'da bile yok!"