Şu ülkede, "Dinlerarası Diyalog" ve aynı manaya gelen misyonerlik konusunda yaptığımız yayınlar cümlenin malumudur.
Biz bu tehlikeli sürece dikkat çekerken birileri bizi; "fazla vesvese yapmakla" itham ediyordu.
"Cemaat taassubu yapmak", "kıskanıyor olmak" ve "bilumum hırdavat" diğer değerlendirmelerdi.
İş kontrolden çıkıp da "tehlike" arzetmeye başlayınca, "ne kiliseye ne camiye" hayat felsefesini edinmiş bazıları devreye girip/sokulup feryat etmeye başladı; Dikaaat misyonerlik vaaar".
Ana gaye; bu işi, samimi olandan çalmak.
Şimdi düşünün biraz!
Bir misyoner için en ideal hedef, mensubu olduğu dini değerlerden soyutlanmış kişidir.
Mesela Müslüman bir delikanlı düşünün.
Müslüman, ama kendisine "sıfat olmuş" dinini bilmiyor.
Yetmiyor.
Bu durumdaki bir delikanlıya biri de diyor ki; İslam kirletilmiş, aslından uzaklaştırılmış, özünü kaybetmiş bir din haline geldi. Sana anlatılan İslam, orijinal değildir. Al sana Kur'an'daki islam.
Bir başkası devreye giriyor;
İslam-Hıristiyanlık-Yahudilik; Bunlar İbrahim'in dinleridir.
Hepsinin kökü aynıdır.
Bunlara toptan İbrahimî/İbrahim'e ait dinler dendiği gibi, semavî dinler de denir.
Hatta bunlara "monoteist din" demek daha doğru olur.
Bu üç dinden birini yazı-tura ile seçmen mümkün.
Mesela yazı gelirse İslam'ı, tura gelirse Hıristiyanlığı, ne yazı ne de tura, ikisi de gelmezse Yahudiliği seç, olsun bitsin, giden gitsin, kalan kalsın, isteyen derin hayallere dalsın. (Yahudi olmak herkesin işi olmadığı için bu şık seçildi. Yazar)
İslam'dan yeterince zevklenmemiş bir delikanlı düşünüyor,
Madem bu üç din de İbrahimîdir.
Madem üçü de "monoteisttir".
Madem İslam kirletilmiş, aslından uzaklaştırılmıştır.
Madem ki yeşil dolar her derde deva,
Bir çok şey bedava,
Dibe tuttu tava,
Gel gidelim ava,
Gerisi hava-cıva.. ne gerek var İslam olmaya?
Sonuç binlerce genç, Dini: İslam, hanesine, Dini: Hıristiyanlık yazdırmış, son birkaç yıl içinde.
Peki hem camiyi hem kiliseyi, hem hocayı hem papazı, hem hilali hem haçı, hem istiğfarı hem vaftizi, hem ezanı hem çanı, hem biberi hem de patlıcanı aynı anda pazarlayan kimi mübarek kanallara ne diyeceğiz?
Var bir hikmeti mi diyeceğiz?
De ne olur sanki?
Biz yıllardır, bu ülkenin millî bütünlüğünü hedef seçmiş, "misyonerlik" ve "Dinlerarası Diyalog" konusunda dikkat çeken yayınlar yaparken, mesela bir Star televizyonu ne yaptı?
Önce bir ilahiyatçıyı pazara sundu.
O ilahiyatçı ne yaptı?
Bu milletin 7'den 77'sine her ferdinin içine, mensubu olduğu dini hakkında şüpheler sokmadı mı?
Dünyanın bütün misyonerleri toplansa yapamayacakları bir işi o ünlü, yünlü, efsunlu ve çok yönlü teolog yapmadı mı?
Namaz? Üç vakittir.
Hatta namaz dua demektir.
Dua, her yerde yapılır.
İslam'da cami yoktur.
Amel-i salih mi?
O barışa yönelik her iştir.
Birilerinin dediği gibi; İçinde Allah rızası olan bir eylem, yahut da, peygamberlerin yaşantısıdır" falan değil.
Kurban, adı üstünde, yaklaşmak demek.
Yaratıcıya yaklaşmak için de ille de hayvan mı boğazlamak lazım? Asla.
Hatta, Allah Kur'an'da buyurmuyor mu ki;
"Sizin kurbanlarınızın ne eti ne kanı bana gelmez".
Bak işte bu ayet kurban kesmeyi yasaklıyor bile.
Hac; 365 gün içinde ne zaman istenirse yapılabilir.
Ayet, Kur'an'daki ayet değildir.
Dağlardır, tepelerdir, ovalardır, ağaçlardır.
Nerden çıkardınız bu Kur'an ayetlerini?
Veli mi? İslam'da böyle bir şey yok.
Rabıta; Küfürdür.
Vasile; Şirktir.
Şefaat; Yoktur, var demek Allah'a eş koşmaktır.
Bunun gibi, "iş bu rivayet yeni çıktı" kabilinden neler duyduk, Star ailesinin modern müftüsünden.
Peki bir misyonere bundan daha büyük hizmet olur mu?
Bir ülkeyi, misyonerliğe bundan daha müsait hale kim nasıl getirebilir?
Yada bir misyoner bundan başka ne yapmak ister?
Sayın ünlü teologun seslendirdiği bütün bu iddialar, yıllar önce İngiliz Misyoner teşkilatlarının planladığı ve Osmanlı'nın son dönemlerinden Hicaz bölgesinde pratiğe döktüğü iddialar değil mi?
Alın sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamın; "Dinî ve Millî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" isimli eseri okuyun.
Hepsi yazılı.
Şimdi düşünün, fazla değil, bir an düşünün.
İngiliz Misyoner teşkilatlarınca yıllar önce çizilen hedefe varmak için ortamı müsait hale getirmeyi gaye edinmiş bir basın-yayın kuruluşu, misyonerlik aleyhinde yayın yapıyor.
Bu korkunç denklemi kuramıyorsak vah bize.
Devam edeceğiz.
Biz bu tehlikeli sürece dikkat çekerken birileri bizi; "fazla vesvese yapmakla" itham ediyordu.
"Cemaat taassubu yapmak", "kıskanıyor olmak" ve "bilumum hırdavat" diğer değerlendirmelerdi.
İş kontrolden çıkıp da "tehlike" arzetmeye başlayınca, "ne kiliseye ne camiye" hayat felsefesini edinmiş bazıları devreye girip/sokulup feryat etmeye başladı; Dikaaat misyonerlik vaaar".
Ana gaye; bu işi, samimi olandan çalmak.
Şimdi düşünün biraz!
Bir misyoner için en ideal hedef, mensubu olduğu dini değerlerden soyutlanmış kişidir.
Mesela Müslüman bir delikanlı düşünün.
Müslüman, ama kendisine "sıfat olmuş" dinini bilmiyor.
Yetmiyor.
Bu durumdaki bir delikanlıya biri de diyor ki; İslam kirletilmiş, aslından uzaklaştırılmış, özünü kaybetmiş bir din haline geldi. Sana anlatılan İslam, orijinal değildir. Al sana Kur'an'daki islam.
Bir başkası devreye giriyor;
İslam-Hıristiyanlık-Yahudilik; Bunlar İbrahim'in dinleridir.
Hepsinin kökü aynıdır.
Bunlara toptan İbrahimî/İbrahim'e ait dinler dendiği gibi, semavî dinler de denir.
Hatta bunlara "monoteist din" demek daha doğru olur.
Bu üç dinden birini yazı-tura ile seçmen mümkün.
Mesela yazı gelirse İslam'ı, tura gelirse Hıristiyanlığı, ne yazı ne de tura, ikisi de gelmezse Yahudiliği seç, olsun bitsin, giden gitsin, kalan kalsın, isteyen derin hayallere dalsın. (Yahudi olmak herkesin işi olmadığı için bu şık seçildi. Yazar)
İslam'dan yeterince zevklenmemiş bir delikanlı düşünüyor,
Madem bu üç din de İbrahimîdir.
Madem üçü de "monoteisttir".
Madem İslam kirletilmiş, aslından uzaklaştırılmıştır.
Madem ki yeşil dolar her derde deva,
Bir çok şey bedava,
Dibe tuttu tava,
Gel gidelim ava,
Gerisi hava-cıva.. ne gerek var İslam olmaya?
Sonuç binlerce genç, Dini: İslam, hanesine, Dini: Hıristiyanlık yazdırmış, son birkaç yıl içinde.
Peki hem camiyi hem kiliseyi, hem hocayı hem papazı, hem hilali hem haçı, hem istiğfarı hem vaftizi, hem ezanı hem çanı, hem biberi hem de patlıcanı aynı anda pazarlayan kimi mübarek kanallara ne diyeceğiz?
Var bir hikmeti mi diyeceğiz?
De ne olur sanki?
Biz yıllardır, bu ülkenin millî bütünlüğünü hedef seçmiş, "misyonerlik" ve "Dinlerarası Diyalog" konusunda dikkat çeken yayınlar yaparken, mesela bir Star televizyonu ne yaptı?
Önce bir ilahiyatçıyı pazara sundu.
O ilahiyatçı ne yaptı?
Bu milletin 7'den 77'sine her ferdinin içine, mensubu olduğu dini hakkında şüpheler sokmadı mı?
Dünyanın bütün misyonerleri toplansa yapamayacakları bir işi o ünlü, yünlü, efsunlu ve çok yönlü teolog yapmadı mı?
Namaz? Üç vakittir.
Hatta namaz dua demektir.
Dua, her yerde yapılır.
İslam'da cami yoktur.
Amel-i salih mi?
O barışa yönelik her iştir.
Birilerinin dediği gibi; İçinde Allah rızası olan bir eylem, yahut da, peygamberlerin yaşantısıdır" falan değil.
Kurban, adı üstünde, yaklaşmak demek.
Yaratıcıya yaklaşmak için de ille de hayvan mı boğazlamak lazım? Asla.
Hatta, Allah Kur'an'da buyurmuyor mu ki;
"Sizin kurbanlarınızın ne eti ne kanı bana gelmez".
Bak işte bu ayet kurban kesmeyi yasaklıyor bile.
Hac; 365 gün içinde ne zaman istenirse yapılabilir.
Ayet, Kur'an'daki ayet değildir.
Dağlardır, tepelerdir, ovalardır, ağaçlardır.
Nerden çıkardınız bu Kur'an ayetlerini?
Veli mi? İslam'da böyle bir şey yok.
Rabıta; Küfürdür.
Vasile; Şirktir.
Şefaat; Yoktur, var demek Allah'a eş koşmaktır.
Bunun gibi, "iş bu rivayet yeni çıktı" kabilinden neler duyduk, Star ailesinin modern müftüsünden.
Peki bir misyonere bundan daha büyük hizmet olur mu?
Bir ülkeyi, misyonerliğe bundan daha müsait hale kim nasıl getirebilir?
Yada bir misyoner bundan başka ne yapmak ister?
Sayın ünlü teologun seslendirdiği bütün bu iddialar, yıllar önce İngiliz Misyoner teşkilatlarının planladığı ve Osmanlı'nın son dönemlerinden Hicaz bölgesinde pratiğe döktüğü iddialar değil mi?
Alın sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamın; "Dinî ve Millî Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" isimli eseri okuyun.
Hepsi yazılı.
Şimdi düşünün, fazla değil, bir an düşünün.
İngiliz Misyoner teşkilatlarınca yıllar önce çizilen hedefe varmak için ortamı müsait hale getirmeyi gaye edinmiş bir basın-yayın kuruluşu, misyonerlik aleyhinde yayın yapıyor.
Bu korkunç denklemi kuramıyorsak vah bize.
Devam edeceğiz.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024