Son bir kaç yıldır yaşadığımız acayip siyasi ve medyatik gelişmeleri, şimdi şimdi daha iyi anlıyoruz.
4 Kasım sonrasını temel kabul ederek olanı biteni geriye dönük olarak irdeleyince taşlar yerli yerine oturuyor.
Sanki her şey önceden hazırlanmış gibi. Birbirinin boğazını yiyen medya, tekmili birden AKP'nin yanında saf durdu.
Manşetlerinden, köşeyazarlarına hiç bir muhalif ses kalmadı.
Hürriyet, Sabah, Milliyet, Vatan, Akşam hepsi birden Akit gazetesinin çizgisine geldi.
Erdoğan'a doğrudan yakın medyanın gündeminden başörtüsü meselesi düşerken, şimdi dünün yasakçısı Hürriyet grubu, bu yasağı anlamsız bularak kaldırılmasını istiyor.
Sadece yerli değil, yabancı medya da aynı havadan çalıyor. Böyle bir desteğe, bütün Batı Başkentlerinin tanıdığı merhum Turgut Özal dahi mazhar olmamıştı.
Sadece medya mı, iş dünyası, güç odakları, hatta görevi muhalefet olan CHP dahi AKP iktidarının heyecanını duyuyor.
Yabancı başkentler, Avrupa Birliği, IMF dahi AKP iktidarı ile çalışmaktan heyecan duyacaklarını ifade ediyor.
Bu güçlü bir iktidara yaranma isteğinin ötesinde bir durum.
Seçimlere iki gün kala çıkartıldığı Arena programına hangi takım elbiseyle, hangi kravatta çıkacağının tüm köşe yazarları ve gazeteler tarafından önceden ilan edildiği günlere dönelim.
Çiller'in o programa çıkmak için yırtındığı halde programa sadece Baykal-Erdoğan ikilisinin çıkarılarak solu CHP'ye, sağı AKP'ye yönlendirmek isteyen güçlerin hedefi demek ki, böyle bir iktidarmış.
Demek ki, medyanın sözcülüğünü yaptığı küresel güçlerin özlemi AKP'yi tek başına iktidar etmekmiş.
Erdoğan ile ilgili daha önce saldıkları korku, aslında onu büyütmek içinmiş.
Eğer Erdoğan'ı frenlemek, dengelemek isteselerdi diğer merkez sağ partileri baraj altında bırakacak bir stratejiyi ısrarla izlemezlerdi.
Asıl ilginç olan, seçimi YSK'nın değil, bu güçlerin fiilen idare etmesi. Çünkü, seçim sürecinde aralarında ciddi çatışma olmasına rağmen Aydın Doğan, ticari rakibi Cem Uzan'ın siyasi yükselişini destekledi.
Böylece Erdoğan'ın hızı artarken diğer partilerin hızı kesildi. Baraj altına itildi. Bu Aydın Doğan medyasının, Uzan barajı geçecek Üçüncü parti, manipülasyonu sayesinde oldu. YSK'nın katkısını da unutmamak lazım. BTP'ye ağırlıklı yer verdiği için iki televizyonu seçim öncesi 5 gün kapatan
Yüksek Seçim Kurulu, ne hikmetse çizgi filimde dahi Cem Uzan'ı gündem eden Star TV'yi seçimden sonra kapattı.
Seçimi yönlendiren ve bütün medyaya adeta tek elden kumanda eden bir gizli el, sadece medyayı manipüle etmedi. Adeta sokakları da kontrol etti. Bütün partiler afiş, bayrak, seçim bürosu, sesli anons araçları ile sokak ve mahallelerde seçmenle yüz göz olurken bu gizli el, tabiri caizse havadan medya bombardımanı, karadan köylere kadar uzanan ulak ve kulakları ile psikolojik savaş yürüttü.
Özellikle son bir hafta içinde yaptı bunu...
Partilerin teşkilatlarına sızarak adam ayartmak, seçmenin gönlünü çevirmek için hediyelere boğmak için Trilyon Dolarlar saçtı.
Tek bir elden yürütülen dedikodularla her partiye kulp takarak iki partiye seçmeni yönlendirdi.
Medya, Fadıl Akgündüz'ün, seçmeni cep telefonu hediyesi ile kafaladığını yazarken, ABD'nin Motorola'sının seçim promosyonunu niçin yazmıyor acaba?
Seçimlerden bir hafta, hatta üç gün önce, 6 partinin barajı geçtiğini ilan eden anket firmaları ile medya baronlarını tartıştırmak lazım.
Kuzey Irak'ta 5 bin Kürt'ün ajan yapıldığını seneler sonra öğrendik. Türkiye gibi stratejik gücü kontrol etmek için aynı taktiği neden devreye koymasınlar.
Her seçimde biz seçtiğimizi sanıyoruz. Oysa biz seçmiyoruz. Bize seçtiriyorlar.
Öyle olmasa, büyük umutla iktidar ettiğimiz partilerden kurtulmak için yeni bir seçim dönemini iple çeker miyiz? Dileriz bu sefer böyle olmaz Mevcut iktidar, bu kuşatmayı aşacak bilgi, cesaret ve dirayeti ortaya koyar.
Bu iradeyi koyabilir mi dersiniz?