Merkel'le moral bozduk, Schröder'le umut tazeledik.
Hıristiyan Demokratlar'la Birlik'ten dışlanmış hissettik, Sosyal Demokratlar'la Birlik'e gireceğiz dedik.
Beklentilerimiz, Alman Şansölye'nin Ankara ziyaretiyle daha da filizlendi.
Türkiye yaptığı reformlarla adını tüm Avrupa'da duyurmuş, artık takvim bekler pozisyona geçmişken, başka alternatiflere kapı aralanamazdı da.
Almanya'nın Aralık 2004 için Türkiye'ye takvim konusunda yardımcı olacağı mesajını vermesi önemli.
Fransa'yla beraber Avrupa'da sözü geçen en etkili ülke Almanya'nın destek mesajı tereddütle de karşılandı.
Acaba Almanlar verdikleri sözde duracaklar mıydı?
Daha önceki süreç bizi şüpheci kılmıştı çünkü.
1999 Helsinki, 2002 Kopenhag raundlarında kendimize yakın hissettiğimiz ülkeler bizi yarı yolda bırakmışlardı.
Bunların içerisinde Almanlar da vardı?
Son kamuoyu araştırmalarına göre Almanlar'ın % 54'ü Türkiye'nin üyeliğine sıcak bakıyormuş. Kalan % 46'lık ilgimizi çekmiyor.
Anket, bu veriyi ortaya koyarken, reel politik anlamda Alman Hükümeti'nin kararı önemli olan.
Pragmatist Alman politikalarının halkın beklentileriyle birebir örtüşmek durumunda olması beklenemez.
Aynı durum Fransa ve Fransız halkı için de geçerli.
Fransız Hükümet, Türkiye'ye şuan için net bir niyet belirtmedi. Fransız halkının çoğu Türkiye'yi istemese de Chirac ve Raffarin devlet vizesi verebilirler.
Fransa ve Almanya'da esen çaprazlama havanın dondurucu soğuk mu yoksa sıcak rüzgarlar mı getireceğini ileriki aylarda öğreneceğiz.
Türk kamuoyu hemen her zirve öncesi marjinal kişiliklerle içli dışlı oluyor.
Genişlemeden sorunlu Alman Verheugen ve Anayasa Konvansiyon Başkanı Fransız D'Estaing bunların başında.
Bu iki kişinin görüşlerine kilitlenen Türk kamuoyu aylar öncesinden zirve kararlarını analiz etmeye koyuluyor.
İki diplomat önemli şahsiyetler olsa da, perde arkasında asıl belirleyici role sahip siyasiler karar alıcı.
Subjektif veriler ve ekstrem söylemlerle Türkiye'ye siyasal gelgit yaşatan bu ikili adeta piyon rol oynuyor.
Asıl takip edilmesi gereken, Avrupa Derin Devleti temsilcileri.
Brüksel zirvesine kendini hazırlayan Türkiye, Kıbrıs'ta Avrupa Derin Devleti ile masaya otur(tul)muş bulunuyor.
BM Genel Sekreteri Gana'lı Annan'ın siz temsil yeteneğini nasıl görüyorsunuz?
Anglo-Sakson ağırlıklı siyasa yapıcıların Kıbrıs gibi bir önceliği Ganalı bir diplomata emanet edeceklerine ihtimal veriyor musunuz?
" Uluslararası kurumların stratejik noktalarına Asya'dan, Afrika'dan bile insanlar gelebiliyor'' dedirtmek için göstermelik bir uygulama bu.
Avrupa zihniyeti, Gana, Mozambik, Kongo gibi ülke diplomatlarına güvenerek kendi kurumlarını emanet eder mi?
Avrupa Birliği'ne girmek için umutlandığımız şu günlerde Annan'ın dolduracağını zannettiğimiz boşluklarda kafa yoruyoruz.
Bir yandan da Schröder'le yelkenlerimizi şişirerek yol katedecegiz.
Mitterand-Kohl geleneği ekseninde şekillenen Avrupa Birliği, Türkler'e nasıl bir açılım verecek bilemeyiz; ama biz Şansölye Schröder'e artık güvenmek istiyoruz.
Kıbrıs'ı dön, Brüksel'e kıvırt.
Merkel'i unut, Schröder'e bak.
Hıristiyan Demokratlar'la Birlik'ten dışlanmış hissettik, Sosyal Demokratlar'la Birlik'e gireceğiz dedik.
Beklentilerimiz, Alman Şansölye'nin Ankara ziyaretiyle daha da filizlendi.
Türkiye yaptığı reformlarla adını tüm Avrupa'da duyurmuş, artık takvim bekler pozisyona geçmişken, başka alternatiflere kapı aralanamazdı da.
Almanya'nın Aralık 2004 için Türkiye'ye takvim konusunda yardımcı olacağı mesajını vermesi önemli.
Fransa'yla beraber Avrupa'da sözü geçen en etkili ülke Almanya'nın destek mesajı tereddütle de karşılandı.
Acaba Almanlar verdikleri sözde duracaklar mıydı?
Daha önceki süreç bizi şüpheci kılmıştı çünkü.
1999 Helsinki, 2002 Kopenhag raundlarında kendimize yakın hissettiğimiz ülkeler bizi yarı yolda bırakmışlardı.
Bunların içerisinde Almanlar da vardı?
Son kamuoyu araştırmalarına göre Almanlar'ın % 54'ü Türkiye'nin üyeliğine sıcak bakıyormuş. Kalan % 46'lık ilgimizi çekmiyor.
Anket, bu veriyi ortaya koyarken, reel politik anlamda Alman Hükümeti'nin kararı önemli olan.
Pragmatist Alman politikalarının halkın beklentileriyle birebir örtüşmek durumunda olması beklenemez.
Aynı durum Fransa ve Fransız halkı için de geçerli.
Fransız Hükümet, Türkiye'ye şuan için net bir niyet belirtmedi. Fransız halkının çoğu Türkiye'yi istemese de Chirac ve Raffarin devlet vizesi verebilirler.
Fransa ve Almanya'da esen çaprazlama havanın dondurucu soğuk mu yoksa sıcak rüzgarlar mı getireceğini ileriki aylarda öğreneceğiz.
Türk kamuoyu hemen her zirve öncesi marjinal kişiliklerle içli dışlı oluyor.
Genişlemeden sorunlu Alman Verheugen ve Anayasa Konvansiyon Başkanı Fransız D'Estaing bunların başında.
Bu iki kişinin görüşlerine kilitlenen Türk kamuoyu aylar öncesinden zirve kararlarını analiz etmeye koyuluyor.
İki diplomat önemli şahsiyetler olsa da, perde arkasında asıl belirleyici role sahip siyasiler karar alıcı.
Subjektif veriler ve ekstrem söylemlerle Türkiye'ye siyasal gelgit yaşatan bu ikili adeta piyon rol oynuyor.
Asıl takip edilmesi gereken, Avrupa Derin Devleti temsilcileri.
Brüksel zirvesine kendini hazırlayan Türkiye, Kıbrıs'ta Avrupa Derin Devleti ile masaya otur(tul)muş bulunuyor.
BM Genel Sekreteri Gana'lı Annan'ın siz temsil yeteneğini nasıl görüyorsunuz?
Anglo-Sakson ağırlıklı siyasa yapıcıların Kıbrıs gibi bir önceliği Ganalı bir diplomata emanet edeceklerine ihtimal veriyor musunuz?
" Uluslararası kurumların stratejik noktalarına Asya'dan, Afrika'dan bile insanlar gelebiliyor'' dedirtmek için göstermelik bir uygulama bu.
Avrupa zihniyeti, Gana, Mozambik, Kongo gibi ülke diplomatlarına güvenerek kendi kurumlarını emanet eder mi?
Avrupa Birliği'ne girmek için umutlandığımız şu günlerde Annan'ın dolduracağını zannettiğimiz boşluklarda kafa yoruyoruz.
Bir yandan da Schröder'le yelkenlerimizi şişirerek yol katedecegiz.
Mitterand-Kohl geleneği ekseninde şekillenen Avrupa Birliği, Türkler'e nasıl bir açılım verecek bilemeyiz; ama biz Şansölye Schröder'e artık güvenmek istiyoruz.
Kıbrıs'ı dön, Brüksel'e kıvırt.
Merkel'i unut, Schröder'e bak.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005