Piyasalar tedirgin. İşadamından esnafa, çalışandan öğrenciye kadar hemen her kesimde endişeli bir bekleyiş söz konusu.Mesele para olunca, şiddeti veya etki alanı farklı olmakla birlikte herkes etkileniyor çünkü.Üretici veya tüketici, alacaklı veya borçlu, mal sahibi veya kiracı fark etmiyor, piyasalar ve paradaki dalgalanmalardan bir şekilde herkes nasibini alıyor.Öğretmen Sevim Hanım ile öğrencisi Kerem'in son dalgalanmalar karşısındaki durumu bile benzerlik gösteriyor. Etkilenme alanı ve şiddeti farklı olmakla birlikte, ikisi de piyasaların ve tabii ki paradaki dalgalanmaların mağduru...Öğretmen Sevim Hanım'ın da, öğrenci Kerem'in de maaş ve harçlığında değişiklik olmadı son bir aydır. Bir ay önce ne alıyorlarsa, bugün de aynısını alıyorlar.Ancak her ikisinin de cebindeki paranın döviz karşısındaki değeri ile satın alma gücünün önemli oranda değişime uğradığını görüyoruz. Ceplerindeki veya cüzdanlarındaki para, iki yönlü kayba uğradı.Özetle, YTL gelirine sahip insanımız iki yönlü darbe yedi. Gizli veya açık, nasıl isimlendirilirse edilsin, devalüasyonla geldi darbenin büyüğü. Bu ilkiydi...İkincisi de, uzun süredir kontrol altında tutulduğuna inandığımız enflasyonun yeniden boy göstermesiydi...Bir ay önce 1000 ABD Doları'na denk gelen 1.350 YTL maaşlı öğretmen Sevim Hanım'ın aylık kazancı (şimdilik) 800 dolara, öğrenci Kerem'in 100 dolara denk gelen 135 YTL'lik harçlığı da 80'e düşüverdi. Bu, işin devalüasyon boyutuydu. Bir de enflasyon boyutu vardı tabii. Alışveriş sepetini doldurmak ise bir anda neredeyse yüzde çift rakamlara ulaşan bir oranda artış göstermişti.*TÜRK Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ömer Sabancı, bu durumu Eskişehir'de katıldığı bir toplantıda şu ifadeyle özetliyor:"Mayıs ayında dünya piyasalarında başlayan dalgalanma 'yükselen pazar ekonomileri' diye nitelenen ülkelerden fon çıkışına yol açarken, bu süreçten en fazla etkilenen ülke Türkiye oldu.''Sabancı, Türkiye'nin bu süreçten neden en fazla etkilenen ülke olduğunu da şöyle açıklıyor:"Bu güvensizliğin temelinde, son dönemde hep birlikte yaşadığımız AB ile ilgili konuların hükümetin gündeminden çıkmaya başladığı görüntüsü, tam üyelik idealinin toplumsal planda zayıflaması, Merkez Bankası Başkanı'nın seçimi etrafındaki tartışma, bu tartışmanın sürdürülüş biçimi, Cumhurbaşkanlığı tartışmaları, laiklikle ilişkilendirilebilecek, dini eksenli muhtelif tartışma konuları yer almakta. Son olarak da ABD'de faizlerin enflasyon artışı riskine karşı yüzde 5'e çıkarılması, yükselen pazar ekonomilerinden fon çıkışına neden oldu. Türkiye'yi de etkisi altına alan bu akım iki hafta içinde YTL'nin ve Borsa endeksinin yüzde 20 civarında değer kaybetmesine yol açtı.'' TÜSİAD Başkanı'nın değerlendirmesi, hükümet kanadının bu konudaki açıklamalarından daha objektif görünüyor. Sabancı, 'dış etkenler'i gözardı etmemekle birlikte, 'iç etkenler'i de tek tek sıralıyor. Buna karşılık gerek Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in, gerekse dünkü Bakanlar Kurulu'nun ardından Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek'in açıklamaları, para ve piyasalardaki olumsuzlukları tümüyle 'dış etkenler'e bağlıyor. Tedbir alınmasını ve çözüm yolları bulunmasını isteyenlere de, 'Merkez Bankası'nın bağımsızlığı' hatırlatılıyor. Hükümet bu konuda sorumluluğu reddetmekle, sorumluluktan kurtulmuş olmuyor şüphesiz. Kaldı ki etkenlerin tamamı 'dış' olarak kabul edilse bile, vatandaşı mağduriyetten koruma görevi hükümetin değil mi? 'Ne yapalım?' deyip, oturulacak mı? Millet hesabı, 'bağımsız' Merkez Bankası'ndan değil, 'seçilmiş' siyasi iktidardan soracak, bundan öncekilerde de olduğu gibi...Kısacası, hükümetin sorumluluktan kaçma gibi bir lüksü olamaz. Patronlar Kulübü'nün Başkanı Ömer Sabancı bile belirsizliğin altını çiziyor ama bir de uyarıda bulunuyor:'Bu şok dalgasının ekonomide ne derinlikte iz bırakacağını henüz bilmiyoruz. Bunu tam olarak söyleyebilmek için piyasaların durulduğundan emin olmamız lazım. Ancak, şunları kesin olarak söyleyebiliriz, makroekonomik dengeler değişikliğe uğrayacaktır. Bu nedenle istikrar politikalarının eskisinden daha büyük bir kararlılıkla sürdürülmesi gerekecektir.' Patronların istikrar politikasından anladıklarının 'kemer sıkma'dan başka bir şey olmadığını bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Kemer sıkmaya devam...