Denktaş'ı dinliyorum. Basın toplantısı yapıyor. Canlı yayında. Denktaş da canlı, diri, kararlı ve tavırlı. Yaşına, hastalığına, yol yorgunluğuna ve dahası etrafında oluşan ve oluşturulan dedikodulara, önyargılara, suçlamalara rağmen inançlı ve kararlı.
Konunun önemine ve içinde bulunduğumuz günlerin şartlarına rağmen önemsiz gibi gösterilen basın toplantısı sorularla biraz daha açılınca Kıbrıs ve Denktaş'ın nasıl bir bütünlük arzettiğini gördük.
Denktaş Kıbrıs konusunun düğüm noktasını Türk toplumunun varlığının ve egemenliğinin kabulünün olduğunu açık ve kesin bir kararlılıkla ifade etti. Buna bağlı olarak da Rum, Yunan ve Batı dünyasının bir türlü bu gerçeği görmek ve anlamak istemediklerini aynı şekilde dile getirdi. Bunun da Rumların, Yunanlıların ve Batılıların 60'lı yılların eli kanlı Makarios'unu Kıbrıs'ın tamamının temsilcisi olduğunu kabul etmelerinden kaynaklığını belirtti.
Bütün bunlara rağmen yerli ve yabancı basının, Rum, Yunan ve Batı yanlılarının Kıbrıs ve Denktaş konusunu mecraından çıkardığını, istismar ettiğini, yalan ve yanlış haberlerle işi hem oldu bittiye getirmek istediklerini bunun için de her türlü siyasi ve ekonomik ambargolara ilaveten Denktaş'ın suçlu ilan edildiğini de hatırlatarak bütün bunların da oyunun bir parçası olduğunu gözler önüne serdi.
Çözüm ne zaman manasına gelen ve sanki yine Denktaş'ı hedef alan soruya "varlığımızın ve egemenliğimizin kabul edildiği an" cevabı konunun can alıcı noktasıydı.
Eğer konu gerçekten bu nokta da ise yani sözkonusu olan Kıbrıslı Türklerin varlıkları ve egemenlikleri ise bunu ilk anlaması gereken tarafın Türkiye olması gerekir. Her türlü gerekçelerin dışında bugün Türkiye de kim ne derse desin varlık ve egemenlik tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bunu yetkililerin gözardı etmemeleri gerekir.
Birkaç gündür temas ettiğimiz konular çerçevesinde olayları değerlendirmek zarureti vardır.
Bugüne kadar görülen iç ve dış politikalarda elbette bir takım yanlışlıklar, eksiklikler olmuştur. Ama konu döner dolaşır varlık ve egemenlik konusuna gelirse artık bu noktada her türlü mülahazalar bir tarafa itilir ve milli politikalar istikametinde inançla ve büyük bir kararlılıkla sonuna kadar gidilir.
Aksi takdirde var ve egemen olmanın bir başka yolu yoktur. Dolayısıyla bugün gerek Kıbrıs için ve gerekse Türkiye için varlık ve egemenlik konusundaki tavizleri, duyarsızlıkları, ilgisizlikleri çözüm olarak kabul edenler ve ileri sürenler meseleye bir de bu açıdan bakmaları gerekir.
Ayrıca her kademede yetkililer, sorumlular da bu menfi gelişmeleri ve savunucularını, sözcülerini bu manada çok ciddi olarak izlemeye almaları tarihi bir görev niteliği taşımaktadır.
Konunun önemine ve içinde bulunduğumuz günlerin şartlarına rağmen önemsiz gibi gösterilen basın toplantısı sorularla biraz daha açılınca Kıbrıs ve Denktaş'ın nasıl bir bütünlük arzettiğini gördük.
Denktaş Kıbrıs konusunun düğüm noktasını Türk toplumunun varlığının ve egemenliğinin kabulünün olduğunu açık ve kesin bir kararlılıkla ifade etti. Buna bağlı olarak da Rum, Yunan ve Batı dünyasının bir türlü bu gerçeği görmek ve anlamak istemediklerini aynı şekilde dile getirdi. Bunun da Rumların, Yunanlıların ve Batılıların 60'lı yılların eli kanlı Makarios'unu Kıbrıs'ın tamamının temsilcisi olduğunu kabul etmelerinden kaynaklığını belirtti.
Bütün bunlara rağmen yerli ve yabancı basının, Rum, Yunan ve Batı yanlılarının Kıbrıs ve Denktaş konusunu mecraından çıkardığını, istismar ettiğini, yalan ve yanlış haberlerle işi hem oldu bittiye getirmek istediklerini bunun için de her türlü siyasi ve ekonomik ambargolara ilaveten Denktaş'ın suçlu ilan edildiğini de hatırlatarak bütün bunların da oyunun bir parçası olduğunu gözler önüne serdi.
Çözüm ne zaman manasına gelen ve sanki yine Denktaş'ı hedef alan soruya "varlığımızın ve egemenliğimizin kabul edildiği an" cevabı konunun can alıcı noktasıydı.
Eğer konu gerçekten bu nokta da ise yani sözkonusu olan Kıbrıslı Türklerin varlıkları ve egemenlikleri ise bunu ilk anlaması gereken tarafın Türkiye olması gerekir. Her türlü gerekçelerin dışında bugün Türkiye de kim ne derse desin varlık ve egemenlik tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bunu yetkililerin gözardı etmemeleri gerekir.
Birkaç gündür temas ettiğimiz konular çerçevesinde olayları değerlendirmek zarureti vardır.
Bugüne kadar görülen iç ve dış politikalarda elbette bir takım yanlışlıklar, eksiklikler olmuştur. Ama konu döner dolaşır varlık ve egemenlik konusuna gelirse artık bu noktada her türlü mülahazalar bir tarafa itilir ve milli politikalar istikametinde inançla ve büyük bir kararlılıkla sonuna kadar gidilir.
Aksi takdirde var ve egemen olmanın bir başka yolu yoktur. Dolayısıyla bugün gerek Kıbrıs için ve gerekse Türkiye için varlık ve egemenlik konusundaki tavizleri, duyarsızlıkları, ilgisizlikleri çözüm olarak kabul edenler ve ileri sürenler meseleye bir de bu açıdan bakmaları gerekir.
Ayrıca her kademede yetkililer, sorumlular da bu menfi gelişmeleri ve savunucularını, sözcülerini bu manada çok ciddi olarak izlemeye almaları tarihi bir görev niteliği taşımaktadır.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010