Türkiye'de her şey çok ama çok hızlı değişiyor. Dün ak denilenlere bugün kara, dün kara denilenlere bugün ak denilmedeki hız, baş döndürücü bir boyuta ulaştı.
Baksanıza Atatürk'e sahip çıkmada ve övmede nasıl bir trend yaşanıyor.
Dün Atatürk'e sövenler bugün alkışlamak için sıraya girmiş durumda.
Dün Atatürk'e özgürce hakaret edenler bugün jet hızıyla mahkûm oluyorlar.
Dün, ayyaş denilen Atatürk, bugün aziz oldu.
Atatürk'ün Cumhuriyetine reklam arası diyenler artık ortalıkta yok.
Dün Cumhuriyet kutlamalarına tazyikli su sıkılırdı bugün Türkiye'nin her yeri Cumhuriyet kutlamalarıyla yeşerdi.
Dün "10 Kasım'da sifonu çekin" diyenler modaydı, bugün insan yüzüne çıkamayacak haldeler.
Dün Lozan Anlaşması'nı yerin dibine sokanlar bugün Lozan yazılı çiçeklerle dolaşır hale geldiler.
Dün Atatürk'ün annesine, babasına hakaret edenler, bugün neredeyse Süleymaniye Camii'nde ruhları için mevlit okutacaklar.
Bunun sebebi oy kaygısı olabilir, Atatürk üzerinden rant hesabı yapma düşüncesi olabilir, Atatürk üzerinden toplumu germenin yanlışlığının anlaşılması olabilir.
Sebebi şu veya bu.
Atatürk bir anda ülkenin ve siyasetin tam merkezine oturdu.
Baksanıza Devlet Bahçeli bile, baş Atatürk küfürbazı Kadir Mısıroğlu'nun "Keşke Yunan galip gelseydi" hezeyanına cevap verme ihtiyacı hissetti.
Lafla peynir gemisi yürümediği gibi lafla Atatürk sevgisi de olmuyor.
Ne yaparsanız yapın "Atatürk hakaretleri" geçmişin kirli sayfalarında aynen duruyor.
Atatürk'ün sifonunu çekmek isteyenler kendi sifonlarını çektiler.
Ancak bir taraftan okullardaki müfredattan Atatürk'ü azaltıp, "beden eğitiminde öğretiyoruz zaten" düzeyinde bir Atatürk bakışı sergileyip, diğer taraftan "Atatürk aşkı dolu" bir siyasi düzlem pek de inandırıcı gelmiyor.
Bu durum, sonradan olma Atatürkçü yazarlar, akademisyenler, tarihçiler v.d için de geçerli.
Yapılması gereken şeyler belli:
Bir: Atatürk küfürbazlarının Atatürk'ten özür dilemeleri.
İki: Hemen ve çok acilen Atatürk'ün 'Yurtta Sulh Cihanda Sulh' ilkesine yeniden dönüldüğünün ilan edilmesi.
Üç: Atatürk'ün milli ekonomisine, Atatürk'ün milli eğitimine, Atatürk'ün sosyal devlet anlayışına geri dönülmesi.
Ve
Yıllardan beri, herkes derin uykuda iken, yılmadan ve usanmadan, ağır bedeller ödeyerek, bitmek tükenmeyen bilmeyen bir Atatürk sevgisini, Atatürk aşkını Türkiye'nin her noktasına taşımak için uğraşan,
Bir biri ardına konuşmalar yapan, konferanslar veren, yazılar yazan,
"Atatürk vatandır" başlıklı sempozyumlar serisi başlatan,
Prof. Dr.
Haydar Baş'a teşekkür edin.
Çünkü Türkiye, Atatürk sevgisinde bu noktaya gelmişse bunun gerçek mimarı O'dur.