ABD Başkanı Bush, 11 Eylül saldırısından sonra, yeni bir Haçlı seferi başlattığını ve bunun uzun yıllar süreceğini söylemişti. ABD'li diplomatlar, Müslümanların, tepkisine, daha doğrusu uyanmasına yol açar diye, bu sözün sürc-i lisan olduğunu ifade etme gereği duydular. Fakat gelişmeler, bu sözün bilinçli olarak söylendiğini ortaya koymaktadır. Kim ne derse desin, hangi bahane uydurulursa uydurulsun, ABD gerçekten bir Haçlı seferi başlatmıştır.
ABD'nin Haçlı Seferi başlattığını sadece Başkan Bush söylemiyor. Birçok ABD'li siyasetçi, yazar ve hatta din adamı da aynı görüştedir. İsterseniz birkaç örnek gösterelim. Mesela ABD'li tanınmış hukukçu Ann Coulter, çeşitli gazetelerde yayımlanan köşe yazılarında ve TV programlarında şunları söylüyor: "Amerika'daki bütün Müslümanları sınır dışı edelim. Milyonlarca dindaşlarını resmi makamlara ispiyon etmeyi kabul edenleri bu uygulamanın dışında tutabiliriz" Hukukçu Ann Coulter, verdiği bir konferansta ise adeta kin kusuyor ve diyor ki: "Müslüman ülkelerini istila edelim. Liderlerini öldürüp haklarını Hıristiyanlığa geçmeye mecbur edelim".
Bir hukukçu nasıl bu şekilde düşünebilir diye şaşırmayınız. ABD'li papazlar bile aynı düşünce içerisinde. Eski başkan Nixon dahil son dönem Amerikan başkanlarının akıl hocası papaz Graham, "İslâm'ın Tanrısı ile bizim Tanrımız ayrı" diyerek Başkan Buhs'u tüm İslam alemine savaş ilan etmeye çağırıyor. ABD'lilerin hangi anlayışla Irak'ı işgal etmek istediklerini göstermek bakımından bir başka örnek daha sunalım. Paul Weyrich ve William Lind adlı iki yazar "İslam, Amerika ve Batı için Niye Tehlike" adlı kitapçıkta diyorlar ki: "Amerika'daki Müslümanlar ülkemizde bir düşman topluluğudur. Mutlaka yok edilmelidirler". Nitekim bu telkinler ve teşvikler ABD'de itibar görüyor ve uygulamaya konuluyor.
Evet, ABD bir Haçlı seferi başlattı. Ama bunun Haçlı seferi olarak algılanmaması için Türkiye'yi de bu savaşa dahil etmeye büyük önem veriyor. Şu hale bakınız. Haçlı seferlerine karşı göğüs geren şanlı Türk milletini, şimdi bu kirli savaşın bir unsuru yapmaya çalışıyorlar. Olacak iş mi? Bu kirli savaşta bize niçin görev vermek istiyorlar? Bu sorunun cevabını Zbiğniew Brzezinski'nin "Büyük Santranç Tahtası" adlı kitabından verelim. Bu kitapta şöyle deniliyor: "Müslüman alemi içinde barışı sağlama işi Müslüman devletlere bırakılamaz. Ama bazı durumlarda, batılı kuvvetlerin destek rolünü üstlenmesiyle, Müslüman kuvvetlerine cephede önemli bir rol örgörmek mümkün olabilir" (s.155)
Bazıları şöyle diyebilir: "İslam alemi paramparça, aralarında hiç bir siyasi ve ekonomik birlik yok. Böyle bir topluluğa neden Haçlı seferi açsınlar". Unutmayalım, Haçlı seferi, herhangi bir birliğe karşı değil, bizzat Müslümanlara karşı açılmaktadır. Son günlerde ABD içerisindeki Müslümanlara yapılan insanlık dışı muameleyi ne ile izah edebiliriz? Hiçbir suçu olmayan Müslümanlar sorgusuz, yargısız tutuklanıyor ve fişleniyor. Hani ABD'de insan haklarına saygı ve her dine alabildiğine hürriyet vardı? Demek ki bütün bunlar lâfta.
ABD'nin Haçlı seferi başlatmasının pekçok sebebi var. Biz yalnız birinden söz etmek istiyoruz. O da şu: Arkasından hiçbir devletin desteği olmamasına ve hatta bazı ülkelerde devletin engellemesine rağmen, dünyada en çok yayılan din İslam'dır. Afrika'yı, Asya'yı geziniz. Adım başı bir misyonere rastlarsınız. Ama yine de misyonerler isdedikleri sonucu alamıyorlar. Bundan dolayı İslam'a karşı kin ve nefretlerini artıyor. Tek çıkar yol olarak yeni bir Haçlı seferini öngörüyorlar. Bu konuda Batılı iki fikir adamının söylediklerini nakledelim ki, sorun iyice anlaşılsın. Lorens Brown diyor ki: "Bugün tehlikenin en büyüğü Müslümanlardan gelmektedir. Bu tehlikenin önüne geçmezsek, üstünlüğümüzü kaybedeceğiz". Mermayduk Begsül de şöyle diyor: "Eğer Müslümanlar bir uyansalar, eski medeniyetlerini araştırıp kendi ahlak ve kültürlerine bir dönseler, onları durduracak hiçbir kuvvetimiz yoktur. Ruh ve imana dayanan bir uyanışın karşısında ruhsuz ve imansız medeniyetimiz dayanamaz.".
ABD'nin Irak'ı işgaline bu gerçekler ışığında bakınca, Türkiye'nin ne yapması gerektiği daha iyi, daha açık görülmez mi?
ABD'nin Haçlı Seferi başlattığını sadece Başkan Bush söylemiyor. Birçok ABD'li siyasetçi, yazar ve hatta din adamı da aynı görüştedir. İsterseniz birkaç örnek gösterelim. Mesela ABD'li tanınmış hukukçu Ann Coulter, çeşitli gazetelerde yayımlanan köşe yazılarında ve TV programlarında şunları söylüyor: "Amerika'daki bütün Müslümanları sınır dışı edelim. Milyonlarca dindaşlarını resmi makamlara ispiyon etmeyi kabul edenleri bu uygulamanın dışında tutabiliriz" Hukukçu Ann Coulter, verdiği bir konferansta ise adeta kin kusuyor ve diyor ki: "Müslüman ülkelerini istila edelim. Liderlerini öldürüp haklarını Hıristiyanlığa geçmeye mecbur edelim".
Bir hukukçu nasıl bu şekilde düşünebilir diye şaşırmayınız. ABD'li papazlar bile aynı düşünce içerisinde. Eski başkan Nixon dahil son dönem Amerikan başkanlarının akıl hocası papaz Graham, "İslâm'ın Tanrısı ile bizim Tanrımız ayrı" diyerek Başkan Buhs'u tüm İslam alemine savaş ilan etmeye çağırıyor. ABD'lilerin hangi anlayışla Irak'ı işgal etmek istediklerini göstermek bakımından bir başka örnek daha sunalım. Paul Weyrich ve William Lind adlı iki yazar "İslam, Amerika ve Batı için Niye Tehlike" adlı kitapçıkta diyorlar ki: "Amerika'daki Müslümanlar ülkemizde bir düşman topluluğudur. Mutlaka yok edilmelidirler". Nitekim bu telkinler ve teşvikler ABD'de itibar görüyor ve uygulamaya konuluyor.
Evet, ABD bir Haçlı seferi başlattı. Ama bunun Haçlı seferi olarak algılanmaması için Türkiye'yi de bu savaşa dahil etmeye büyük önem veriyor. Şu hale bakınız. Haçlı seferlerine karşı göğüs geren şanlı Türk milletini, şimdi bu kirli savaşın bir unsuru yapmaya çalışıyorlar. Olacak iş mi? Bu kirli savaşta bize niçin görev vermek istiyorlar? Bu sorunun cevabını Zbiğniew Brzezinski'nin "Büyük Santranç Tahtası" adlı kitabından verelim. Bu kitapta şöyle deniliyor: "Müslüman alemi içinde barışı sağlama işi Müslüman devletlere bırakılamaz. Ama bazı durumlarda, batılı kuvvetlerin destek rolünü üstlenmesiyle, Müslüman kuvvetlerine cephede önemli bir rol örgörmek mümkün olabilir" (s.155)
Bazıları şöyle diyebilir: "İslam alemi paramparça, aralarında hiç bir siyasi ve ekonomik birlik yok. Böyle bir topluluğa neden Haçlı seferi açsınlar". Unutmayalım, Haçlı seferi, herhangi bir birliğe karşı değil, bizzat Müslümanlara karşı açılmaktadır. Son günlerde ABD içerisindeki Müslümanlara yapılan insanlık dışı muameleyi ne ile izah edebiliriz? Hiçbir suçu olmayan Müslümanlar sorgusuz, yargısız tutuklanıyor ve fişleniyor. Hani ABD'de insan haklarına saygı ve her dine alabildiğine hürriyet vardı? Demek ki bütün bunlar lâfta.
ABD'nin Haçlı seferi başlatmasının pekçok sebebi var. Biz yalnız birinden söz etmek istiyoruz. O da şu: Arkasından hiçbir devletin desteği olmamasına ve hatta bazı ülkelerde devletin engellemesine rağmen, dünyada en çok yayılan din İslam'dır. Afrika'yı, Asya'yı geziniz. Adım başı bir misyonere rastlarsınız. Ama yine de misyonerler isdedikleri sonucu alamıyorlar. Bundan dolayı İslam'a karşı kin ve nefretlerini artıyor. Tek çıkar yol olarak yeni bir Haçlı seferini öngörüyorlar. Bu konuda Batılı iki fikir adamının söylediklerini nakledelim ki, sorun iyice anlaşılsın. Lorens Brown diyor ki: "Bugün tehlikenin en büyüğü Müslümanlardan gelmektedir. Bu tehlikenin önüne geçmezsek, üstünlüğümüzü kaybedeceğiz". Mermayduk Begsül de şöyle diyor: "Eğer Müslümanlar bir uyansalar, eski medeniyetlerini araştırıp kendi ahlak ve kültürlerine bir dönseler, onları durduracak hiçbir kuvvetimiz yoktur. Ruh ve imana dayanan bir uyanışın karşısında ruhsuz ve imansız medeniyetimiz dayanamaz.".
ABD'nin Irak'ı işgaline bu gerçekler ışığında bakınca, Türkiye'nin ne yapması gerektiği daha iyi, daha açık görülmez mi?
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018