Doların 7.5 liraya dayandığı saatlerde bir haber kanalı 3 delikanlıya mikrofan uzattı. Gençler sanki başka bir dünyada yaşıyorcasına oldukça rahat ve kendilerinden emindiler:
"Bizim dolarla işimiz olmaz. Dolar ne kadar artarsa artsın, biz Türk lirasıyla alışveriş yapıyoruz. Bak şuradaki fırına, herkes ekmeğini Türk lirasıyla alıyor, hiç bir sorun yok".
Keşke dolarla hiç işimiz olmazsa, keşke Türk ekonomisi karabatak misali dolara endeksli bir yapı arzetmese de en basit dış politika krizlerinde doların olağanüstü dalgalanmalarına maruz kalmasak.
Gençler, fırından Türk lirasıyla ekmek alan vatandaşları örnek gösteriyorlar. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil:
Bir: Fırında ekmeği pişirmek için kullanılan doğalgaz Rusya'dan dolarla alınıyor. Dolar arttıkça doğalgaz fiyatı artıyor, ekmek fiyatı artıyor. Kendi madenlerimizi, kömürümüzü, linyitimizi enerji santrallerinde kullanmadığımız için maalesef sonuç bu.
İki: Ekmeğe koyduğumuz susamı Çin'den, Hindistan'dan ve Afrika ülkelerinden ithal ediyoruz. Yerli susam üretimini desteklemediğimiz için çiftçiler susam üretimini terk ettti. 20 yıl evvel 80 bin hektar olan susam ekim alanı bugün 30 bine geriledi. Dolar arttıkça susam fiyatları artıyor, susam fiyatı arttıkça ekmek de simit da zamlanıyor.
Üç: Ekmekte kullandığımız unu Rusya'dan, ABD'den, Meksika'dan, Kazakistan'dan alıyoruz. 2001 yılında 49 bin ton olan buğday ithalatı bugün 5 milyona ulaştı, yani 2 milyar dolara yakın yıllık buğday ithalatına para veriyoruz. AB'nin dayatmasıya boşalan köyler, düşen üretim miktarı buğdayımızı vurdu.
Dolar arttıkça buğday fiyatı da artıyor, ekmek fiyatı da.
Dört: Ekmekte kullanılan hamur mayası çoğunlukl ithaldir, dolar attıkça o da zamlanacaktır.
Beş: Ekmekte kullanılan soya lesitini E 322, kalsiyum fosfat E 341, guar gam E412, natamisin E 235 gibi katkı maddeleri (hacim artırıcı bayatlamayı geciktirici, topaklanmayı önleyici, raf ömrünü uzatıcı, kıvamlaştırıcı...) ithaldir.
Altı: Ekmeğe katılan mısır şurubu ithaldir.
Dolayısıyla yediğimiz ekmekte, yerli ve milli olan tek şey SU'dur!
Yani gençlerimiz "fırında herkes ekmeğini Türk lirasıyla alıyor derken gerçekleri bilmeden konuşuyorlar.
Yediğimiz ekmek A'dan Z'ye dolara endekslidir, dolar esaretindedir.
Zaten asıl tehlike de buradadır.
Türk'ün ana besin kaynağı olan ekmek de dahi durum bu minvaldedir.
Sarımsaktan ete, samandan lahanaya binlerce ürünü ithal eden bir ülke haline geldik.
Petrolden silah sanayiine, pamuktan telefona, aklımıza ne gelirse ithal edip dışa bağımlı hale gelmiş bir ülke olduk.
En küçük bir dış politik dalgalanmada doların allak bullak olmasının nedeni budur.
Bu esaretten kurtulmanın tek yolu yerli bir ekonomi sistemine geçmek, milli bir ekonomi modelini devreye koymaktır.
Bu model de
Haydar Baş Bey'in şekillendirdiği
Milli Ekonomi Modeli'nden başkası değildir.
Çözüm de adres de "yerli ekmek de" buradadır.