Hayatımızın her an içinde olan bir kavramdır "yüzleşme". Ama farkında oluruz ama olmayız! Yüzleşmenin bir adı da "muhasebedir". Yani maddi hayatta yaptıklarımızı tartmaya "yüzleşme", manevi anlamda kendi hesabımızı yapmaya "muhasebe" diyoruz. Kaynakları sağlam, ölçü ve hedef sahibi insanların yaptıkları yüzleşme ve muhasebe hem kendilerini, hem nesillerini, hem de ülkelerini ihya eder, kurtarır, salim kılar. Bugünlerde de özellikle siyaset arenasında, bir intikam edasıyla "yüzleşme" kavgası veriliyor. Yüzsüzlüğün kol gezdiği bir ortamda hangi ölçü ve kıyasla yüzleşme yapılacak? Kimin değerlerine göre, kiminle yüzleşilecek? Artı yıllardır aynaya bakıp, kendisiyle yüzleşmeyen, nefsini muhasebeye tabi tutmayanlar, hangi yüzle bu yüzleşme sahnesine çıkacak, merak ediyorum! Yüzleşme, aslında bireysel olarak baktığımızda bir anlamda hak arama, haklı çıkma gayretidir. Nasıl? Çok sevdiğiniz, güvendiğiniz bir arkadaşınız, dostunuz var. Birçok acıyı, tatlıyı paylaşmışsınız. Sırlarınız, sırrınız olmuş. Gün gelmiş bu dostunuz sizi arkadan vurmuş. Sırlarınızı ifşa etmiş, sizi küçük düşürmüş. İşte böyle bir ortamda kişide hem intikam hissi doğar, hem de muhatabını yenmek, küçük düşürmek, haklı olduğunu ispat etmek için arayışlara girer. Belgeler, tanıklar, fotoğraflar vs. araştırır, ortaya koyar. Ama niyetini saklıyorsa durum tehlikelidir. Kişi ilk önce niyetini ortaya koymalıdır. Çünkü o zaman bir sıfır oyuna önde başlar. İnsan bu noktada niyetini ve hislerini iyi kontrol etmelidir. Ben hakkımı aramak için mi, bu arayışa girdim. Yoksa beni zor duruma düşüren muhatabımı yenmek, küçük düşürmek için mi, bütün gayretim? Bu soruların cevabı kişinin karakterinin de bir göstergesidir. Ben Müslümanım, diyen bir kişi haklı olduğu bir davada ve Hak adına olan her şey de susma hakkını kullanamaz. Çünkü susarsa şeytana benzer artı hem hakkını hem de şerefini kaybeder. Ne yapacak? Hakkını arayacak. Yüzleşmeyse yüzleşme, restleşmeyse restleşme. Hiç fark etmez. Ama dedik ya; niyet nefsani olmayacak, Rahmani olacak. Düşünün bir kere, Haklı olduğu bir davada, muhatabının dünyalık makamından, mevkiinden, şöhretinden, gücünden korkarak susan, geri adım atan, bununla da kalmayıp karşısındakini taltif eden bir kişi veya anlayışın kime ne faydası olur ki! Bu kadar lafı dolandırdıktan sonra gelelim asıl kastettiğim "yüzleşme" polemiğine. AKP ısrarla bir yüzleşmeden bahsediyor. İyi, güzel, hoş, tamam. Ama nereden başlayacak bu yüzleşme? Bu sorunun yanıtı tektir; Herkes aynada baktığı yüzü iyi görecek? Ve o yüze neydim ne hale geldim! Nereden nereye? Sorularını soracak. Madem siyasetten gidiyoruz, hem kendimize hem de genele birkaç soru soralım;*Cumhurbaşkanı Sayın Demirel, Başbakan Sayın Ecevit olsun. Demirel, İngiltere'den "şövalye" unvanı alsın, Ecevit'te, (dünya tarihinde ilk olarak Yahudi olmayan birisi olarak) "Yahudi üstün hizmet madalyası" almış olsun. Bir; Müslüman olarak biz ne derdik? İki; Milli, milsiz, vakit, nakit, zamane vs. gibi yandaş ve yalaka medya bu durumda nasıl başlık atıp, kalemşörlerine neler yazdırırlardı? Artı cübbeli, cübbesiz zevat ne fetvalar verirlerdi? Ya dinci siyasi taifesi meydanlarda ne nutuklar atardı? Bir düşünün ve gelin bugüne. Geldiniz mi? Artık Türkiye'nin "şövalye" unvanlı bir Cumhurbaşkanı ve "Yahudi üstün hizmet madalyalı" bir başbakanı var.Vekil olarak, 1995'de Meclis kürsüsünden AB'yi bir Hıristiyan kulübü olarak tasvir eden ve Türkiye'yi bu kulübe asla almayacaklarını iddia eden, meydanlarda "mücahit" olarak vasfedilen şimdiki Cumhurbaşkanı "şövalye" unvanlı Sayın Abdullah Gül. Diğer tarafta, söylemlerini İsrail ve Yahudi karşıtlığı üzerine kurup, siyasi şöhrete kavuşan, şimdi ise bir zamanlar yerdikleri bu kişi ve kurumlar tarafından "üstün hizmet madalyasına" layık görülen Recep Tayyip Erdoğan. Evet, bir yüzleşme yapılacaksa artık hemen yapılmalı. Kimin ne olduğu ortaya konmalı.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024