Göz göre göre gelen, özellikle maden ocaklarındaki iş kazaları sonucu ölen işçilerimiz aslında cinayete kurban gitmişlerdir. İş güvenliğinin hafife alınması, önlem alınmaması sonucu cinayet gibi kazalar meydana gelmektedir. Nitekim Yargıtay, "olası kasıt" la adam öldürme suçu kapsamına almıştır bazı iş kazalarını.
Maden ocakları ve fabrika gibi işyerlerinde durum böyle de üniversitelerde başka türlü mü?
Nice kazalara kurban giden, bilim ölümü gerçekleşen üniversitelerimizdeki akademisyenlerin hali nice, diye arayıp soran var mı? Susturulmuş bilim kamuoyu, sorunun bir başka boyutu.
Yaşadığımız son olay, hepsinin üstüne tüy dikti. "Akademide katliam" haberleri, boy boy resimler, trajik bir fotoğrafın heceleriydi. Eskişehir'deki Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi kana bulanmıştı. Bomba atılmamıştı ama kan gövdeyi götürüyordu. Kan davası gibi cinayetler peş peşe işlenirken; öldüren akademisyen, öldürülenler akademisyen? Gel de çık işin içinden! Arazide sınır ihtilâfı ya da aşiretler arası kavga da değil; terör mü, terör estirilmiş besbelli de kaynağı ne? Terör ese dursun, bir başka rüzgâr esmekte ülkeyi kavuran her yere girip çıkan, herkesi savuran, ama siyasetin semtine uğramayan FETÖ!
Borsası bile kurulmuş. Üniversitedeki karabasanı da FETÖ'ye bağladılar. Parayı yani milyon dolarları bastıran bu karabasandan sıyrılabilir mi? İş âlemi için dedikodu ayyuka çıkmışken, üç kuruş maaşıyla yoksulluk sınırında ayakta durmaya çalışan akademisyen için borsanın "b"si bile düşünülemez. Onun içindir ki, sayıları hiç de az olmayan akademisyen ya atılmış, ya sorguda ya da içerde. Bir o kadar da, TBMM OHAL Komisyonu önünde yüzbinlerin arasında "başvuru" için sıraya girmiş beklemede.
Üniversitedeki katliamı yargıya bırakırken; olayın faili hakkında önceden yapılan şikâyetleri sadece etkin olmayan idari soruşturmayı başlatmakla değerlendiren, işin vahametini idrakten yoksun Üniversite yöneticilerinin, suçun işlenmesindeki sorumluluklarının da sorgulanması, adalet gereğidir.
Kan dökülmüştür; tüm akademi camiasının başı sağolsun, kederli ailelere Allah(c.c.) sabır versin, başları sağolsun. Kaybettiğimiz meslektaşlarımızın rahmeti bol olsun!
Bir başka kan dökülmesi ise üniversitelerde yaşanan ve ciddi boyutlara ulaşan kan kaybıdır. Üniversitelerimizde artık atama ve yükselmelerde, ilanlarında aranan özelliklerde bilimsel ölçüt yoktur. En geçerli ölçüt: Bizden mi, bize karşı mı, hangi siyasi düşünceye sahip, arkasında kim var, seçimlerde kime oy verir?
Unutulmaya yüz tutmuş, hatta unutulmuş bir kavramın adı: Akademik özgürlük!
Önce akademik özgürlüğün ne olduğunu soralım; Akademik özgürlük hem bir hak hem de sorumluluktur.
Fakülte üyelerinin hükümetten ya da diğer harici otoritelerden müdahale görmeden araştırmalarını, düşünce biçimlerini sürdürmelerini sağlar. Öğretim elemanlarına müfredatın hazırlanmasında ve üniversitenin yönetilmesinde katılım hakkı tanır.
Halihazır duruma baktığımızda; üniversiteler ağır hasta, bu hastalık salgın halini aldı. Artık bir üniversitenin değil, tüm üniversitelerin hayati sorunu oldu. Bu, bilim ve teknolojinin de intiharıdır. Bilim insanı yetiştirmenin ve bilimsel unvan almanın bu kadar sıradan, kolay ve sınırsız olduğu bir süreç yaşanmamıştır.
Maden ocakları ve fabrika gibi işyerlerinde durum böyle de üniversitelerde başka türlü mü?
Nice kazalara kurban giden, bilim ölümü gerçekleşen üniversitelerimizdeki akademisyenlerin hali nice, diye arayıp soran var mı? Susturulmuş bilim kamuoyu, sorunun bir başka boyutu.
Yaşadığımız son olay, hepsinin üstüne tüy dikti. "Akademide katliam" haberleri, boy boy resimler, trajik bir fotoğrafın heceleriydi. Eskişehir'deki Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi kana bulanmıştı. Bomba atılmamıştı ama kan gövdeyi götürüyordu. Kan davası gibi cinayetler peş peşe işlenirken; öldüren akademisyen, öldürülenler akademisyen? Gel de çık işin içinden! Arazide sınır ihtilâfı ya da aşiretler arası kavga da değil; terör mü, terör estirilmiş besbelli de kaynağı ne? Terör ese dursun, bir başka rüzgâr esmekte ülkeyi kavuran her yere girip çıkan, herkesi savuran, ama siyasetin semtine uğramayan FETÖ!
Borsası bile kurulmuş. Üniversitedeki karabasanı da FETÖ'ye bağladılar. Parayı yani milyon dolarları bastıran bu karabasandan sıyrılabilir mi? İş âlemi için dedikodu ayyuka çıkmışken, üç kuruş maaşıyla yoksulluk sınırında ayakta durmaya çalışan akademisyen için borsanın "b"si bile düşünülemez. Onun içindir ki, sayıları hiç de az olmayan akademisyen ya atılmış, ya sorguda ya da içerde. Bir o kadar da, TBMM OHAL Komisyonu önünde yüzbinlerin arasında "başvuru" için sıraya girmiş beklemede.
Üniversitedeki katliamı yargıya bırakırken; olayın faili hakkında önceden yapılan şikâyetleri sadece etkin olmayan idari soruşturmayı başlatmakla değerlendiren, işin vahametini idrakten yoksun Üniversite yöneticilerinin, suçun işlenmesindeki sorumluluklarının da sorgulanması, adalet gereğidir.
Kan dökülmüştür; tüm akademi camiasının başı sağolsun, kederli ailelere Allah(c.c.) sabır versin, başları sağolsun. Kaybettiğimiz meslektaşlarımızın rahmeti bol olsun!
Bir başka kan dökülmesi ise üniversitelerde yaşanan ve ciddi boyutlara ulaşan kan kaybıdır. Üniversitelerimizde artık atama ve yükselmelerde, ilanlarında aranan özelliklerde bilimsel ölçüt yoktur. En geçerli ölçüt: Bizden mi, bize karşı mı, hangi siyasi düşünceye sahip, arkasında kim var, seçimlerde kime oy verir?
Unutulmaya yüz tutmuş, hatta unutulmuş bir kavramın adı: Akademik özgürlük!
Önce akademik özgürlüğün ne olduğunu soralım; Akademik özgürlük hem bir hak hem de sorumluluktur.
Fakülte üyelerinin hükümetten ya da diğer harici otoritelerden müdahale görmeden araştırmalarını, düşünce biçimlerini sürdürmelerini sağlar. Öğretim elemanlarına müfredatın hazırlanmasında ve üniversitenin yönetilmesinde katılım hakkı tanır.
Halihazır duruma baktığımızda; üniversiteler ağır hasta, bu hastalık salgın halini aldı. Artık bir üniversitenin değil, tüm üniversitelerin hayati sorunu oldu. Bu, bilim ve teknolojinin de intiharıdır. Bilim insanı yetiştirmenin ve bilimsel unvan almanın bu kadar sıradan, kolay ve sınırsız olduğu bir süreç yaşanmamıştır.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023