?(dünden devam edelim)
Ama Peygamber, kurtulduktan sonra Medine'ye girmedi. Medine'nin dışında Kuba'da bekledi ve Medinelilerin bütün ısrarlarına rağmen bir tek cümleyi tekrarlayıp durdu:
İki azizim olan Ali'yle, Fatıma gelmedikçe, Medine'ye giremem ben!
Ve Peygamber, oradan Ali'ye mesaj göndererek; "Fatıma'larla birlikte hemen yola çıkıp Medine'ye gelmesini, kendisinin Medine yakınlarında onları gözlemekte olduğunu" bildirdi.
Ali bin Ebu Talip, Resûlullah'ın (s.a.v.) mesajını alır almaz üç Fatıma'yı; beni, annesi Fatıma bint-i Esed'i ve Zübeyr bin Abdulmuttalip kızı Fatıma'yı ve diğer birkaç kadınla zayıf ve yaşlı Müslüman'ı yanına alıp, bir kervan oluşturarak alenî bir şekilde Medine'ye doğru yola çıktı.
Geceleri mola yerlerinde konaklayıp ibadet ve teheccütle geçiriyor, gündüzleri yolumuza devam ediyorduk. Babamı ellerinden kaçırmanın hıncını henüz alamamış bulunan Mekke kâfirleri, bizi geri çevirerek Mekke'ye götürüp rehin almak istiyorlardı.
Nitekim Mekke'den çok uzaklaşmamıştık ki Ebu Süfyan'ın kölesi Esvet, silâhlı adamlarıyla yolumuzu keserek:
"Beni, Ebu Süfyan gönderdi. O gelinceye kadar sizin yola devam etmenizi engellemekle görevliyim" dedi. Kervandaki kadınlar korkuyla titremeye başlamışlardı. Ama ben, Ali'den ve Rabb'ul-Alemîn'den yana emindim.
Aliyy-i Murtaza dağlar gibi düşmanın karşısına dikilip haykırdı: "Benim bu kervanı sağ salim Medine'ye ulaştırmam lâzım. Yoluma çıkan kim olursa olsun öldürürüm, bilmiş olun! Ebu Süfyan'ın kölesi Esvet de olsan acımam sana! Canını kurtarmak istiyorsan çekil önümden."
Esvet, Ali'yi dinlemedi. Aliyy-i Murtaza tehdidini üç kez tekrarladıktan sonra kılıcını kınından sıyırıp onlara hamle etti. Kısa ama çok şiddetli bir çarpışmadan sonra Esved'i cansız bir şekilde yere serip kervanı hareket ettirdi.
Çok geçmeden Ebu Süfyan'la adamları çıktı karşımıza; Ebu Süfyan, Esved'in cesedini çölde görmüş, öfkesinden yaralı yılana dönmüştü. Hışımla bağırdı:
"Ey Ali! Benim kölemin kanını nasıl dökersin Sen? Hem benim akrabam olan o kadınları kimin izniyle Medine'ye götürüyorsun bakalım?"
Aliyy-i Murtaza inanılmaz bir soğukkanlılık ve metanetle kılıcının kınına dayanıp: "Benim iznimi elimde bulunduranın izniyle, dedi. Sen de kölenin akıbetine uğramak istemiyorsan başını al git, yıkıl karşımdan."
Ebu Süfyan, adamlarının önünde geri çekilmeyi kendisine yediremeyip Ali'ye kılıç çekti. Ama çok kısa süren sert bir çarpışmadan sonra, canını kurtarabilmek için başka çaresi kalmadığını anlayarak gerisin geriye dönüp kaçmaya başladı.
Evet, o gün kervandakiler; hepimiz gördük ve şahit olduk şu gerçeğe: Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılıç gelmemiştir bu dünyaya! Ali'yi nasıl yarattığını bir Allah bilir...
Babam Resûlullah'a (s.a.v.) ulaştığımızda Cebrail'in kokusu vardı hâlâ ortalıkta. Babamın kucağı Cebrail kokuyordu hâlâ; arş kokuyordu, vahiy kokuyordu elvan elvan. Babam, Ali'yi hasretle kucaklayıp:
"Biraz önce Cebrail buradaydı!" dedi. Yollarda nasıl ibadet ettiğinizi, Rabbinize nasıl dua ve münacatta bulunduğunuzu, hangi sıkıntılarla karşılaşıp, nasıl kanlı çarpışmalara girdiğinizi hep anlattı ve sizin hakkınızda nazil olan şu ayetleri getirdi Bana:
"...Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. Ve derler ki: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin. Bizi ateşin azabından koru." (Âli İmran Sûresi, 190 ve 195'e kadar olan ayetler)
Bu ayetler bütün yorgunluk ve acılarımızı bir anda unutturdu bize; Allah yolunda katlandığımız zorluklara karşılık en güzel ödül oldu hepimiz için?
Bu iki amcaoğlunun birlikte göğüs gerdiği onca sıkıntı ve zor yıllardan sonra Medine'nin bu huzurlu ortamı, vuslatlar, mutlu günler için elverişli kısa bir huzur dönemi oldu?
Şimdi babanız Aliyy-i Murtaza gelecek sevgili yavrularım; kalkın. Artık yeter, fazla üzmeyin kendinizi... Babanız Ali şimdi yeterince üzgün ve dertlidir zaten.
Benim bu diyardan beka diyarına göçmek üzere olduğum haberini alır almaz yola koyulduğunu söylediler. Acele ve telâştan yolda birkaç kez ridası ayaklarına dolaşmış, yere kapaklanmış birkaç kez. Sırf yüreği değil, ayakları da titremiş Ali'nin bu acı haberi duyunca...
Kalkın artık canlarım benim; babanız çıkagelir şimdi... Yeterince üzgündür o şimdi zaten... Bir de sizlerin böyle ağlaşmakta olduğunuzu görmesin bari. Hıçkırıklarınızı sinelerinizde gömün, gözyaşlarınızı içinize akıtın, belli etmeyin ona... Babanızın kimi var sizden sonra... Teselli vermeyi unutmayın sakın Ali'ye... Allah'ın selâmı O'na olsun." (Eser; Hz. Fatıma'ya Ağıt (sh:27-36) Yazan: Seyyid Mehdi Şücaî Çeviri: İsmail Bendiderya)
Şefaatleri üzerimize olsun?
Ama Peygamber, kurtulduktan sonra Medine'ye girmedi. Medine'nin dışında Kuba'da bekledi ve Medinelilerin bütün ısrarlarına rağmen bir tek cümleyi tekrarlayıp durdu:
İki azizim olan Ali'yle, Fatıma gelmedikçe, Medine'ye giremem ben!
Ve Peygamber, oradan Ali'ye mesaj göndererek; "Fatıma'larla birlikte hemen yola çıkıp Medine'ye gelmesini, kendisinin Medine yakınlarında onları gözlemekte olduğunu" bildirdi.
Ali bin Ebu Talip, Resûlullah'ın (s.a.v.) mesajını alır almaz üç Fatıma'yı; beni, annesi Fatıma bint-i Esed'i ve Zübeyr bin Abdulmuttalip kızı Fatıma'yı ve diğer birkaç kadınla zayıf ve yaşlı Müslüman'ı yanına alıp, bir kervan oluşturarak alenî bir şekilde Medine'ye doğru yola çıktı.
Geceleri mola yerlerinde konaklayıp ibadet ve teheccütle geçiriyor, gündüzleri yolumuza devam ediyorduk. Babamı ellerinden kaçırmanın hıncını henüz alamamış bulunan Mekke kâfirleri, bizi geri çevirerek Mekke'ye götürüp rehin almak istiyorlardı.
Nitekim Mekke'den çok uzaklaşmamıştık ki Ebu Süfyan'ın kölesi Esvet, silâhlı adamlarıyla yolumuzu keserek:
"Beni, Ebu Süfyan gönderdi. O gelinceye kadar sizin yola devam etmenizi engellemekle görevliyim" dedi. Kervandaki kadınlar korkuyla titremeye başlamışlardı. Ama ben, Ali'den ve Rabb'ul-Alemîn'den yana emindim.
Aliyy-i Murtaza dağlar gibi düşmanın karşısına dikilip haykırdı: "Benim bu kervanı sağ salim Medine'ye ulaştırmam lâzım. Yoluma çıkan kim olursa olsun öldürürüm, bilmiş olun! Ebu Süfyan'ın kölesi Esvet de olsan acımam sana! Canını kurtarmak istiyorsan çekil önümden."
Esvet, Ali'yi dinlemedi. Aliyy-i Murtaza tehdidini üç kez tekrarladıktan sonra kılıcını kınından sıyırıp onlara hamle etti. Kısa ama çok şiddetli bir çarpışmadan sonra Esved'i cansız bir şekilde yere serip kervanı hareket ettirdi.
Çok geçmeden Ebu Süfyan'la adamları çıktı karşımıza; Ebu Süfyan, Esved'in cesedini çölde görmüş, öfkesinden yaralı yılana dönmüştü. Hışımla bağırdı:
"Ey Ali! Benim kölemin kanını nasıl dökersin Sen? Hem benim akrabam olan o kadınları kimin izniyle Medine'ye götürüyorsun bakalım?"
Aliyy-i Murtaza inanılmaz bir soğukkanlılık ve metanetle kılıcının kınına dayanıp: "Benim iznimi elimde bulunduranın izniyle, dedi. Sen de kölenin akıbetine uğramak istemiyorsan başını al git, yıkıl karşımdan."
Ebu Süfyan, adamlarının önünde geri çekilmeyi kendisine yediremeyip Ali'ye kılıç çekti. Ama çok kısa süren sert bir çarpışmadan sonra, canını kurtarabilmek için başka çaresi kalmadığını anlayarak gerisin geriye dönüp kaçmaya başladı.
Evet, o gün kervandakiler; hepimiz gördük ve şahit olduk şu gerçeğe: Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılıç gelmemiştir bu dünyaya! Ali'yi nasıl yarattığını bir Allah bilir...
Babam Resûlullah'a (s.a.v.) ulaştığımızda Cebrail'in kokusu vardı hâlâ ortalıkta. Babamın kucağı Cebrail kokuyordu hâlâ; arş kokuyordu, vahiy kokuyordu elvan elvan. Babam, Ali'yi hasretle kucaklayıp:
"Biraz önce Cebrail buradaydı!" dedi. Yollarda nasıl ibadet ettiğinizi, Rabbinize nasıl dua ve münacatta bulunduğunuzu, hangi sıkıntılarla karşılaşıp, nasıl kanlı çarpışmalara girdiğinizi hep anlattı ve sizin hakkınızda nazil olan şu ayetleri getirdi Bana:
"...Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. Ve derler ki: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin. Bizi ateşin azabından koru." (Âli İmran Sûresi, 190 ve 195'e kadar olan ayetler)
Bu ayetler bütün yorgunluk ve acılarımızı bir anda unutturdu bize; Allah yolunda katlandığımız zorluklara karşılık en güzel ödül oldu hepimiz için?
Bu iki amcaoğlunun birlikte göğüs gerdiği onca sıkıntı ve zor yıllardan sonra Medine'nin bu huzurlu ortamı, vuslatlar, mutlu günler için elverişli kısa bir huzur dönemi oldu?
Şimdi babanız Aliyy-i Murtaza gelecek sevgili yavrularım; kalkın. Artık yeter, fazla üzmeyin kendinizi... Babanız Ali şimdi yeterince üzgün ve dertlidir zaten.
Benim bu diyardan beka diyarına göçmek üzere olduğum haberini alır almaz yola koyulduğunu söylediler. Acele ve telâştan yolda birkaç kez ridası ayaklarına dolaşmış, yere kapaklanmış birkaç kez. Sırf yüreği değil, ayakları da titremiş Ali'nin bu acı haberi duyunca...
Kalkın artık canlarım benim; babanız çıkagelir şimdi... Yeterince üzgündür o şimdi zaten... Bir de sizlerin böyle ağlaşmakta olduğunuzu görmesin bari. Hıçkırıklarınızı sinelerinizde gömün, gözyaşlarınızı içinize akıtın, belli etmeyin ona... Babanızın kimi var sizden sonra... Teselli vermeyi unutmayın sakın Ali'ye... Allah'ın selâmı O'na olsun." (Eser; Hz. Fatıma'ya Ağıt (sh:27-36) Yazan: Seyyid Mehdi Şücaî Çeviri: İsmail Bendiderya)
Şefaatleri üzerimize olsun?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024