Şimdi de isterseniz devamı ayetleri ele alalım.
"Ey Ehl-i kitap! İbrahim hakkında niye çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?" (Al-i İmran 3/65).
"İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki, Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz" (Al-i İmran, 3/66).
"İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat O, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman'dı; müşriklerden de değildi" (Al-i İmhan, 3/67).
"İnananlardan İbrahim'e en yakın olanı, O'na uyanlar, şu peygamber (Muhammed) ve (O'na) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur" (Al-i İmran, 3/68).
"Ehl-i Kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar" (Al-i İmran, 3/69).
"Ey Ehl-i Kitap! (gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz?" (Al-i İmran, 3/70).
"Ey Ehl-i Kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" (Al-i İmran, 3/71).
Birilerinin ısrarla Ehl-i Kitapla diyalog içinde olmak manası çıkardığı Al-i İmran suresi 64. ayetinden sonra gelen ilk ayette yüce Allah, adına Ehl-i Kitap denen kişilerin bir yanılgı ve hata içinde olduklarını ifade ettikten sonra, kendilerine şöyle hitap ediyor: "Siz hiç düşünmez misiniz?"
Bir sonraki ayet ise çok daha düşündürücü bir mana ihtiva etmektedir: "İşte siz böyle kimselersiniz." Ve devamında, "Bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz!" Ve sonunda da; "Oysa ki Allah bilir, siz bilmesiniz." Allah'ın bu ifadelerle kendilerine hitap ettiği kimselerle iki ayet önce diyalog içinde olmayı emrettiği hükmünü nasıl çıkartabiliyoruz?
Daha sonra gelen ayetler ehl-i kitaba daha ağır ithamlarda bulunmuyor mu? "Ey Ehl-i Kitap gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz." Ve, "Ey Ehl-i Kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?"
Bu kadar açık ve net olarak, Allah'ın; "bâtılda olduklarını", "gerçeği gizleyip bâtılı savunduklarını" ifade ettiği kimselerle diyalog kurmayı dinin bir emri gibi sunmaktan daha büyük bir cinayet olabilir mi? Bunu yaparken de Allah'ın bir başka ayetinin manasını saptırıp delil olarak göstermek gafletle veya hata ile izafe edilemeyecek kadar büyük bir vahamettir.
Eğer Al-i İmran suresi 64. ayetten sonra gelen ayetler Ehl-i Kitabın hatalarını, kasıtlı davrandıkların ve bâtılda olduklarını ifade etmeyip bir takım özelliklerini sıralasa idi, ya da kendilerinden değil de başka konulardan bahsetseydi bile sadece 64. ayet bile. Ehl-i Kitapla diyalog içinde olmayı değil, onları Allah'ın birliğine davet etmenin Müslümanlar üzerine bir görev olduğunu ispat için yeterli olurdu.
Şunu da hemen belirteyim ki, Cenab-ı Hak, sadece 64. ayetten sonra gelen ayetlerde değil, -ileride de ele alacağımız gibi- önceki ayetlerde de Ehl-i Kitabın batıl şeylere inandıklarını ifade ediyor.
Sadece ifade etmekle de kalmıyor, 61. ayette de, yanlışta ısrar etmeleri durumunda, hak olanın ortaya çıkması için Hz. Peygembere (as); Ehl-i Kitapla "mübaheleyi/lanetleşmeyi bile emretmektedir..
Yani savunduğu şey konusunda kim yanlışta ise Allah onu kahretsin; mübahelenin manası budur.
Bir başka önemli konu ise vahyin ilk muhatabı olan Hz. Muhammed'in (as) bu ayeti Hıristiyanlarla diyalog organizelerinde bulunmak, papazlara bu organizelerde dua yaptırmak, ezan ve çan sesini aynı ana denk getirmek ve minyatür bir sırat köprüsü kurdurup önce hahamları-papazları sonra da ashabı geçirmek için bir delil olarak kullanmamış, tam aksine özellikle de söz konusu ayeti en tepe noktada bulunan krallar da dahil, onları İslam'a davet etmek için kullanmıştır.
İşte size bunun ispatı.
Aşağıdaki metin Hz. Peygamberin (as) İslam'a davet mektubudur.
Bakın bakalım papaya sunulan o malum mektuba benziyor mu?
"Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve peygamberi Muhammed'den (as), Rumların büyüğü Herakl'e! Hidayete uyup doğru yola gidene selam olsun! Sizi İslam'a davet ediyorum! Müslüman olunuz, selamet bulursunuz! Allah ecrinizi iki kat verir. Bundan yüz çevirirseniz dalalette kalan bütün halkın vebali size yüklenir."
Mektup çok açık bir şekilde Hıristiyan kralını İslam'a davet ediyor. Yani Hz. Peygamber bu ve diğer Hıristiyan devlet başkanlarına: "Müslüman olun ki, kurtuluşunuz ancak mümkün olsun" diyor. Hz. Peygamberin (as) İslam'a davet mektubunu, Al-i İmran Sûresi 64. ayeti ile bitmesi çok manidardır.
"Ey Ehl-i Kitap! Geliniz, sizinle aramızda ölçü olan kelime üzerinde birleşelim ki; Allah'tan gayrısına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birbirimizi Allah'tan gayrı Rab edinmeyelim. Şayet bundan yüz çevirecek olurlarsa de ki, hepiniz şahit olun, biz işte Müslümanız" (Al-i İmran, 3/64).
Peki; ilahi vahyin ilk muhatabı, bu ayet-i kerimeyi Ehl-i Kitab'ı İslam'a davet için kullanırken, bugünkü kimi teologların ve "hocaefendilerin" bu ayeti Ehl-i Kitapla diyalog kurmak, iftarda beraber olmak ve onlara iftar duası yaptırmakta delil göstermelerinin sebep-i hikmeti ne ola ki?
"Ey Ehl-i kitap! İbrahim hakkında niye çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?" (Al-i İmran 3/65).
"İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki, Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz" (Al-i İmran, 3/66).
"İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat O, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman'dı; müşriklerden de değildi" (Al-i İmhan, 3/67).
"İnananlardan İbrahim'e en yakın olanı, O'na uyanlar, şu peygamber (Muhammed) ve (O'na) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur" (Al-i İmran, 3/68).
"Ehl-i Kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar" (Al-i İmran, 3/69).
"Ey Ehl-i Kitap! (gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz?" (Al-i İmran, 3/70).
"Ey Ehl-i Kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" (Al-i İmran, 3/71).
Birilerinin ısrarla Ehl-i Kitapla diyalog içinde olmak manası çıkardığı Al-i İmran suresi 64. ayetinden sonra gelen ilk ayette yüce Allah, adına Ehl-i Kitap denen kişilerin bir yanılgı ve hata içinde olduklarını ifade ettikten sonra, kendilerine şöyle hitap ediyor: "Siz hiç düşünmez misiniz?"
Bir sonraki ayet ise çok daha düşündürücü bir mana ihtiva etmektedir: "İşte siz böyle kimselersiniz." Ve devamında, "Bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz!" Ve sonunda da; "Oysa ki Allah bilir, siz bilmesiniz." Allah'ın bu ifadelerle kendilerine hitap ettiği kimselerle iki ayet önce diyalog içinde olmayı emrettiği hükmünü nasıl çıkartabiliyoruz?
Daha sonra gelen ayetler ehl-i kitaba daha ağır ithamlarda bulunmuyor mu? "Ey Ehl-i Kitap gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz." Ve, "Ey Ehl-i Kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?"
Bu kadar açık ve net olarak, Allah'ın; "bâtılda olduklarını", "gerçeği gizleyip bâtılı savunduklarını" ifade ettiği kimselerle diyalog kurmayı dinin bir emri gibi sunmaktan daha büyük bir cinayet olabilir mi? Bunu yaparken de Allah'ın bir başka ayetinin manasını saptırıp delil olarak göstermek gafletle veya hata ile izafe edilemeyecek kadar büyük bir vahamettir.
Eğer Al-i İmran suresi 64. ayetten sonra gelen ayetler Ehl-i Kitabın hatalarını, kasıtlı davrandıkların ve bâtılda olduklarını ifade etmeyip bir takım özelliklerini sıralasa idi, ya da kendilerinden değil de başka konulardan bahsetseydi bile sadece 64. ayet bile. Ehl-i Kitapla diyalog içinde olmayı değil, onları Allah'ın birliğine davet etmenin Müslümanlar üzerine bir görev olduğunu ispat için yeterli olurdu.
Şunu da hemen belirteyim ki, Cenab-ı Hak, sadece 64. ayetten sonra gelen ayetlerde değil, -ileride de ele alacağımız gibi- önceki ayetlerde de Ehl-i Kitabın batıl şeylere inandıklarını ifade ediyor.
Sadece ifade etmekle de kalmıyor, 61. ayette de, yanlışta ısrar etmeleri durumunda, hak olanın ortaya çıkması için Hz. Peygembere (as); Ehl-i Kitapla "mübaheleyi/lanetleşmeyi bile emretmektedir..
Yani savunduğu şey konusunda kim yanlışta ise Allah onu kahretsin; mübahelenin manası budur.
Bir başka önemli konu ise vahyin ilk muhatabı olan Hz. Muhammed'in (as) bu ayeti Hıristiyanlarla diyalog organizelerinde bulunmak, papazlara bu organizelerde dua yaptırmak, ezan ve çan sesini aynı ana denk getirmek ve minyatür bir sırat köprüsü kurdurup önce hahamları-papazları sonra da ashabı geçirmek için bir delil olarak kullanmamış, tam aksine özellikle de söz konusu ayeti en tepe noktada bulunan krallar da dahil, onları İslam'a davet etmek için kullanmıştır.
İşte size bunun ispatı.
Aşağıdaki metin Hz. Peygamberin (as) İslam'a davet mektubudur.
Bakın bakalım papaya sunulan o malum mektuba benziyor mu?
"Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve peygamberi Muhammed'den (as), Rumların büyüğü Herakl'e! Hidayete uyup doğru yola gidene selam olsun! Sizi İslam'a davet ediyorum! Müslüman olunuz, selamet bulursunuz! Allah ecrinizi iki kat verir. Bundan yüz çevirirseniz dalalette kalan bütün halkın vebali size yüklenir."
Mektup çok açık bir şekilde Hıristiyan kralını İslam'a davet ediyor. Yani Hz. Peygamber bu ve diğer Hıristiyan devlet başkanlarına: "Müslüman olun ki, kurtuluşunuz ancak mümkün olsun" diyor. Hz. Peygamberin (as) İslam'a davet mektubunu, Al-i İmran Sûresi 64. ayeti ile bitmesi çok manidardır.
"Ey Ehl-i Kitap! Geliniz, sizinle aramızda ölçü olan kelime üzerinde birleşelim ki; Allah'tan gayrısına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birbirimizi Allah'tan gayrı Rab edinmeyelim. Şayet bundan yüz çevirecek olurlarsa de ki, hepiniz şahit olun, biz işte Müslümanız" (Al-i İmran, 3/64).
Peki; ilahi vahyin ilk muhatabı, bu ayet-i kerimeyi Ehl-i Kitab'ı İslam'a davet için kullanırken, bugünkü kimi teologların ve "hocaefendilerin" bu ayeti Ehl-i Kitapla diyalog kurmak, iftarda beraber olmak ve onlara iftar duası yaptırmakta delil göstermelerinin sebep-i hikmeti ne ola ki?
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024