Hz. Peygamber (as) buyuruyor: "Müminin ferasetinden /ileri görüşlülüğünden kaçının, çünkü o Allah'ın nuruyla bakar" (Tirmizî, Tefsir, Hicr, (3125).
Yukarıdaki Hadis-i şerifi rivayet eden Hz. Sa'îd (ra) Hz. Peygamberin (as) bu hadis-i şerifi ifade buyurduktan sonra da şu ayet-i kerimeyi okuduğunu da rivayet eder: "Bunda kavrama kabiliyeti olanlar için büyük delil ve ibretler vardır" (Hicr, 15/75).
Aslı firaset olan feraset; olayları doğru kavramada tam isabet etme, meseleleri doğru olarak değerlendirebilme kabiliyetine sahip olma ve bir meselede hüküm verirken yanılmamaktır.
İslam alimlerinin doğru olarak ifade ettiği gibi, bu Allah'ın veli kullarının kalbine koymuş olduğu nurun dışa yansıma şekli olan keramet, yani insanları ve olayları doğu olarak sezmeleri ve bilmelerdir.
En büyük kerametin istikamet olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduğumuz zaman feraset şu manaya gelir; insanların ya da toplumun istikametten sapabileceğini, gidişatın bu yönde olduğunu önceden tespit edip gerekli ikaz ve irşadı yapmaktır.
Aynı manaya gelen bir başka hadis-i şerifte de Hz. Peygamber (as): "Müminin karâbetinden/yakınlığından sakının" buyurulmaktadır ki, buradaki karabet/yakınlık da tasavvuftaki "kurbiyyet", yani Allah'a yakın olma hali olsa gerektir ki, bu yakınlığın derecesi de bir Hadis-i Kudsîde ifade edildiği gibi; Allah'ın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı olmaktır.
Olaylara bu hal ile bakıp, gelişmelerin farkına çok önceden varmak.
Peki, insan işte tam da burada şu soruyu sormadan edemiyor;
İnsanımızın büyük bir Hıristiyanlaştırılma kıskacına alındığı günümüzde, kanaat önderi diye kabul edilen zatların bu tehlikeli süreci daha önce işte o "firaset" sayesinde hissetmesi gerekmez miydi?
İşte benin takılıp kaldığım nokta burasıdır.
"Şuyuğu vukuundan beter" diye bir sözümüz vardır. Yani bir tehlikenin meydana gelmesinden daha kötü olan o tehlikenin insanlar arasında konuşuluyor olmasıdır.
Söz konusu tehlike artık sadece dilden dile dolaşmıyor, konuşulmuyor. Gözle görülür, elle tutulur, kısaca beş duyu ile farkına varılır bir haldedir. Açılan kiliselerin günbegün katlanarak artması. Hıristiyan yapılan özellikle de gençlerin çoğalması.
Dağıtılan İncil sayısındaki patlama.
Ve en son olarak da yetkili yerlerden gelen "falan yerdeki kiliseyi ibadete açın" talimatları.
Geçen Pazar konferans için gittiğim Malatya'da bulunan bir Ermeni kilisesinin ibadete açılma talimatı gelmiş Ankara'dan.
Birçok kilise daha dün, sağcı kimi partilerin il başkanları tarafından restore edilmişti.
Ne için? Turizm girdisi sağlamak için. 2000 yılı "İnanç turizmi" yılı ilan edilmişti hani.
Sadece kiliseler tamir edilecekti, ibadete açmak veya başka bir şey söz konusu değildi.
Televizyonda yaptığım bir programa konuk olan Prof. Ziya Kazıcı hoca damadı olduğu Yalvaç'a gittiğini, iki sene önce iki tane üst üste duran taştan ibaret olan ve kilise kalıntısı olduğu söylenen yerin, bir sağ partili il başkanı tarafından restore edildiğini ve çok kısa zamanda ihalenin bitirildiğini ve şu an orada büyük bir kilisenin olduğunu söylemişti bana.
Tekrar sormadan edemeyeceğim; bu milletin, hızlı bir şekilde İslam'dan uzaklaştırılmasından nasıl haberdar olmaz toplumun önünde duran zatların?
Haberdar olup nasıl toplumu ikaz etmez, ayıktırmaz?
Duada elleri bitiştirmenin neredeyse imanın birinci şartı imiş gibi kabul edilmesinin yanında Hıristiyanlaştırılmak basit bir mesele mi yoksa?
Allah Resulünün dört binin üzerinde olduğu bildirilen sünnetlerinden birini ihmal edeni neredeyse küfürle itham edecek olanların, gelinen süreçte Hz. Muhammed'e (as) imanın şart olmadığını söyleyenlere sessiz kalmasının sebebi ne olabilir?
Televizyon programıma mesaj çekip sakalsızlığımı sorgulayanlar, sakallı olduğu için mi patriğin Bizans'ı hortlatma faaliyetlerine sessiz kalmayı tercih ediyorlar?
Hz. Peygamberin (as): "Bu ümmetten hiç kimsenin Hıristiyan ya da Yahudi olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle olursa o kişi kesin olarak cehennemliktir" hadis-i şerifini duymadı mı bu arkadaşlar?
Allah sonumuzu hayretsin.
Yukarıdaki Hadis-i şerifi rivayet eden Hz. Sa'îd (ra) Hz. Peygamberin (as) bu hadis-i şerifi ifade buyurduktan sonra da şu ayet-i kerimeyi okuduğunu da rivayet eder: "Bunda kavrama kabiliyeti olanlar için büyük delil ve ibretler vardır" (Hicr, 15/75).
Aslı firaset olan feraset; olayları doğru kavramada tam isabet etme, meseleleri doğru olarak değerlendirebilme kabiliyetine sahip olma ve bir meselede hüküm verirken yanılmamaktır.
İslam alimlerinin doğru olarak ifade ettiği gibi, bu Allah'ın veli kullarının kalbine koymuş olduğu nurun dışa yansıma şekli olan keramet, yani insanları ve olayları doğu olarak sezmeleri ve bilmelerdir.
En büyük kerametin istikamet olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduğumuz zaman feraset şu manaya gelir; insanların ya da toplumun istikametten sapabileceğini, gidişatın bu yönde olduğunu önceden tespit edip gerekli ikaz ve irşadı yapmaktır.
Aynı manaya gelen bir başka hadis-i şerifte de Hz. Peygamber (as): "Müminin karâbetinden/yakınlığından sakının" buyurulmaktadır ki, buradaki karabet/yakınlık da tasavvuftaki "kurbiyyet", yani Allah'a yakın olma hali olsa gerektir ki, bu yakınlığın derecesi de bir Hadis-i Kudsîde ifade edildiği gibi; Allah'ın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı olmaktır.
Olaylara bu hal ile bakıp, gelişmelerin farkına çok önceden varmak.
Peki, insan işte tam da burada şu soruyu sormadan edemiyor;
İnsanımızın büyük bir Hıristiyanlaştırılma kıskacına alındığı günümüzde, kanaat önderi diye kabul edilen zatların bu tehlikeli süreci daha önce işte o "firaset" sayesinde hissetmesi gerekmez miydi?
İşte benin takılıp kaldığım nokta burasıdır.
"Şuyuğu vukuundan beter" diye bir sözümüz vardır. Yani bir tehlikenin meydana gelmesinden daha kötü olan o tehlikenin insanlar arasında konuşuluyor olmasıdır.
Söz konusu tehlike artık sadece dilden dile dolaşmıyor, konuşulmuyor. Gözle görülür, elle tutulur, kısaca beş duyu ile farkına varılır bir haldedir. Açılan kiliselerin günbegün katlanarak artması. Hıristiyan yapılan özellikle de gençlerin çoğalması.
Dağıtılan İncil sayısındaki patlama.
Ve en son olarak da yetkili yerlerden gelen "falan yerdeki kiliseyi ibadete açın" talimatları.
Geçen Pazar konferans için gittiğim Malatya'da bulunan bir Ermeni kilisesinin ibadete açılma talimatı gelmiş Ankara'dan.
Birçok kilise daha dün, sağcı kimi partilerin il başkanları tarafından restore edilmişti.
Ne için? Turizm girdisi sağlamak için. 2000 yılı "İnanç turizmi" yılı ilan edilmişti hani.
Sadece kiliseler tamir edilecekti, ibadete açmak veya başka bir şey söz konusu değildi.
Televizyonda yaptığım bir programa konuk olan Prof. Ziya Kazıcı hoca damadı olduğu Yalvaç'a gittiğini, iki sene önce iki tane üst üste duran taştan ibaret olan ve kilise kalıntısı olduğu söylenen yerin, bir sağ partili il başkanı tarafından restore edildiğini ve çok kısa zamanda ihalenin bitirildiğini ve şu an orada büyük bir kilisenin olduğunu söylemişti bana.
Tekrar sormadan edemeyeceğim; bu milletin, hızlı bir şekilde İslam'dan uzaklaştırılmasından nasıl haberdar olmaz toplumun önünde duran zatların?
Haberdar olup nasıl toplumu ikaz etmez, ayıktırmaz?
Duada elleri bitiştirmenin neredeyse imanın birinci şartı imiş gibi kabul edilmesinin yanında Hıristiyanlaştırılmak basit bir mesele mi yoksa?
Allah Resulünün dört binin üzerinde olduğu bildirilen sünnetlerinden birini ihmal edeni neredeyse küfürle itham edecek olanların, gelinen süreçte Hz. Muhammed'e (as) imanın şart olmadığını söyleyenlere sessiz kalmasının sebebi ne olabilir?
Televizyon programıma mesaj çekip sakalsızlığımı sorgulayanlar, sakallı olduğu için mi patriğin Bizans'ı hortlatma faaliyetlerine sessiz kalmayı tercih ediyorlar?
Hz. Peygamberin (as): "Bu ümmetten hiç kimsenin Hıristiyan ya da Yahudi olduğunu duymak istemiyorum. Eğer böyle olursa o kişi kesin olarak cehennemliktir" hadis-i şerifini duymadı mı bu arkadaşlar?
Allah sonumuzu hayretsin.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024