Tavizler tehdide dönüşüyor

Son gelişmeler göstermiştir ki; "devletin bekası ve milletin geleceği çok ciddi tehdit altındadır" Böylece AB-ABD ve üzerimizde hesabı olan bütün şer güçlerin arzusu da gerçekleşmektedir.

Prof. Dr. Haydar Baş Bey yıllardır;"Devlet-millet, asker-sivil bir bilek bir yürek olmak zorundayız"

"Güçlü ordusu olmayan devletlerin, milletlerin ayakta kalmaları asla ve asla mümkün değildir", "Üzerimizde hesapları olan güçlerin, halkımızı ve kurumlarımızı birbirine düşürerek milli ve dini bütünlüğümüzü parçaladıktan sonra; işgal etmeleri daha kolay olacaktır." şeklindeki ifadelerle milletimizi uyarmaya çalışmaktadır.

Sayın Baş'ın bu fikirlerini her ortamda seslendirerek, olası tehlikelere karşı herkesi uyarmaya çalışmasına rağmen, korkulan tehdidler birer birer gerçekleşmektedir.

AB dayatmalarıyla geleceğimiz noktayı en çarpıcı ifadeyle miting meydanlarında, salon programlarında, televizyon konuşmalarında; "AB; 6 bin yıllık Türk tarihinin, 15 asırlık İslam'ın, 83 yıllık Cumhuriyetimizin AB mezarlığına gömülmesidir" şeklinde özetlemesine rağmen gelinen son nokta ulusumuz için tehlike sinyalleri vermektedir.

Verilen tavizler o kadar ileri gitmektedir ki; "tavizler tehdide dönüşmektedir." Kıbrıs konusundaki verilmeye çalışılan tavizler, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesiyle; "KKTC nin ilgası(varlığını ortadan kaldırmak) hükmündedir.

Asker- sivil, devlet-millet ilişkilerindeki son durumuz; AB için olmazsa olmaz şartlar arasında sayılan "Kıbrıs Rum kesimine limanların açılması" meselesinde ortaya çıkmıştır. Ve maalesef görüntümüz hiç de iç açıcı değildir. Arz etmeye çalışalım:

AB dönem başkanı ile perde arkalarında görüşülüp, bunu sır olarak 6 gün saklayın talimatı verilecek kadar olaylar yaşanıyor, fakat devletin bütünlüğü ve bekası için birliğin ve istişarenin şart olduğu kurum ya da kişilerle konuşulmuyor.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer;"Öneri hakkında doğrudan ya da dolaylı hiçbir biçimde bilgilendirilme olmamıştır."

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt;"Bir toplantıdaydım. Döndüğümde televizyondan öğrendim. Şunun altını dikkatle çiziyorum. Bizim görüşümüzü alıp kabul etmeyebilirler. Ama Silahlı Kuvvetlerin başındaki insan böyle bir kararı televizyondan öğrenmemeli. Orada 40 bin askerini bulunduran bir kurumun, böyle önemli bir karardan haberdar edilmesi, görüşünün alınması gerekmez mi?"

Devletin ve Milletimizin geleceği ile alakalı çok önemli bir konuda yaşanan bu olaylar karşısında Başbakanın; "Biz bu sözlü görüşmeler için de mi Çankaya'ya soracağız veyahut da ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız?" sözü bizleri kaygılara sürüklemiştir.

Yaşanan bu olaylar iki türlü okunabilir:Dış güçlerin istediği gibi devletin tepesinde kavga var mantığı sergilenip, ulusal parçalanmanın sinyalleri verilebilir.

Hükümetin kendi başına kararlar alarak, ulusal bütünlüğümüzü; AB ve ABD lehine tehlikeye soktuğu düşünebilir.

Her halükarda kaybeden; Türkiye Cumhuriyeti devletinin olacağı kesindir.

"Bağımsız Türkiye" için şart olan, AB dayatmalarına son verip kendi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda; asker-sivil, devlet-millet tek yürek tek bilek olma zamanı gelmiş geçmektedir. Hemen şimdi; yarın geç olabilir.