Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Araplar bizi sırtımızdan vurdu, hadi oradan" çıkışı, siyasetin gündemini bir anda farklı bir eksene kaydırdı. Tam bu açıklamanın hemen ardından gelen Davutoğlu'nun 'Türk–Kürt–Arap ittifakı' çağrısı, Meclis'te alınan İmralı heyeti kararı ve yeniden dolaşıma sokulan 'eşit yurttaşlık' söylemleri, Türkiye'nin yeni bir kimlik mühendisliği tartışmasına doğru sürüklendiğini gösteriyor.
Bugün karşımıza çıkan tablo, yalnızca bir siyasal polemik değildir; Türkiye'nin kimlik, vatandaşlık ve bölgesel pozisyonu açısından yeni bir dönemin kapısını aralamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Araplarla ilgili sözleri, tarihsel arka planı doğru okumak açısından önemlidir; fakat eksik bir başlığa işaret eder. Çünkü bu tartışmanın kökleri, Attila İlhan'ın 1979'da yazdığı o ünlü başlıkta gizlidir:
"Türk'le Arap'ı İngiliz düşman etti."
Gerçekten de 20. yüzyılın başında İngiliz emperyalizminin temel hedefi şuydu:
Bu nedenle 18. yüzyılda Muhammed bin Abdülvehhab tarafından kurulan ve daha sonra Suud hanedanı ile birleşip Arabistan'da hâkim olan Vahhabilik, İngilizler için önemli bir jeopolitik fırsata dönüştü. Tarihsel kayıtlar, İngilizlerin bu mezhepsel farklılaşmayı Osmanlı'dan kopuşu hızlandırmak için kullandığını açıkça gösterir.
Cemaleddin Afgani'nin hilafet tartışmalarının da İngilizlerce desteklenmesi, aynı büyük planın parçasıydı.
Amaç: "Türk ile Arap arasındaki tarihsel bağ hem etnik hem mezhepsel olarak kırılsın."
Bu adımlar sonuç verdi; Şerif Hüseyin ve çevresi Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlerle iş birliği yaptı ve iki halk arasında derin bir kırılma oluştu. Bugün bölgenin bir türlü dindirilemeyen istikrarsızlığı ve Filistin meselesinin çözümsüzlüğü bile bu kırılmanın uzantılarıdır.
Mustafa Kemal Paşa, 24 Nisan 1920 TBMM Gizli Oturumunda tarihi bir tespit yapar:
"Suriye ve Irak halkı, sonuç almak için kendi kuvvetlerinin yetmediğini görünce, ne yazık ki bizi yok etmek isteyen düşmanlarla iş birliği yaptılar."
Bu cümleler bugün hâlâ geçerlidir.
Arap halkı Türkiye'nin düşmanı değildir; onları Türkiye'den koparmak isteyen emperyal projeler vardır.
Mesele "Araplar bizi sırtımızdan vurdu mu?" tartışması değil, "Aynı oyuna bugün yeniden düşüyor muyuz?" sorusudur.
Son günlerde birbirini izleyen siyasi çıkışlar dikkat çekiyor:
Bu paket; Türk, Kürt ve Arap unsurlarını yeni bir yurttaşlık tanımı altında buluşturmayı hedefleyen bir siyasi mühendislik projesi olabilir.
Bu durumun amacı, halkı birleştirmekten ziyade:
Tüm bu söylemlerin iç politika ayağı daha önemlidir:
Buradaki amaç Arap–Türk kardeşliğini güçlendirmek değil; Türk milleti tanımını sulandırmaktır.
Arap Baharı sürecinde Türkiye, "bölgesel liderlik" anlayışıyla Suriye politikasına dâhil oldu.
Sonuç ne oldu?
Bugün aynı hatayı başka bir hatayla düzeltme girişimi görülüyor:
Öcalan yeniden "çözüm anahtarı" gibi sunuluyor.
Türkiye'nin ihtiyacı şudur:
Vatandaşlık hukukî bir bağdır; din ise toplumsal ve manevi bir bağdır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllar önce vurguladığı gibi: "Müslüman Türk kimliği", Türk milletinin İslâm'ı kendi tarihi, kültürü ve maneviyatıyla birleştirmesinin sonucudur.
Bu kimlik:
Bu sorunun cevabı; dış güçlerde, Araplarda veya Kürtlerde değil… Türkiye'nin devlet aklında ve milletinin ortak vicdanındadır.
Bugün karşımıza çıkan tablo, yalnızca bir siyasal polemik değildir; Türkiye'nin kimlik, vatandaşlık ve bölgesel pozisyonu açısından yeni bir dönemin kapısını aralamaktadır.
Tarihsel kırılma: Ne sadece "ihanet" ne de romantik bir birlik
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Araplarla ilgili sözleri, tarihsel arka planı doğru okumak açısından önemlidir; fakat eksik bir başlığa işaret eder. Çünkü bu tartışmanın kökleri, Attila İlhan'ın 1979'da yazdığı o ünlü başlıkta gizlidir:"Türk'le Arap'ı İngiliz düşman etti."
Gerçekten de 20. yüzyılın başında İngiliz emperyalizminin temel hedefi şuydu:
- Arap milliyetçiliği yaratmak,
- Hilafet tartışmasını kaşıyarak Türk–Arap bağını koparmak.
Bu nedenle 18. yüzyılda Muhammed bin Abdülvehhab tarafından kurulan ve daha sonra Suud hanedanı ile birleşip Arabistan'da hâkim olan Vahhabilik, İngilizler için önemli bir jeopolitik fırsata dönüştü. Tarihsel kayıtlar, İngilizlerin bu mezhepsel farklılaşmayı Osmanlı'dan kopuşu hızlandırmak için kullandığını açıkça gösterir.
Cemaleddin Afgani'nin hilafet tartışmalarının da İngilizlerce desteklenmesi, aynı büyük planın parçasıydı.
Amaç: "Türk ile Arap arasındaki tarihsel bağ hem etnik hem mezhepsel olarak kırılsın."
Bu adımlar sonuç verdi; Şerif Hüseyin ve çevresi Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlerle iş birliği yaptı ve iki halk arasında derin bir kırılma oluştu. Bugün bölgenin bir türlü dindirilemeyen istikrarsızlığı ve Filistin meselesinin çözümsüzlüğü bile bu kırılmanın uzantılarıdır.
Atatürk'ün 1920'deki uyarısı: Sorun Araplar değil, emperyalizmdir
Mustafa Kemal Paşa, 24 Nisan 1920 TBMM Gizli Oturumunda tarihi bir tespit yapar:"Suriye ve Irak halkı, sonuç almak için kendi kuvvetlerinin yetmediğini görünce, ne yazık ki bizi yok etmek isteyen düşmanlarla iş birliği yaptılar."
Bu cümleler bugün hâlâ geçerlidir.
Arap halkı Türkiye'nin düşmanı değildir; onları Türkiye'den koparmak isteyen emperyal projeler vardır.
Mesele "Araplar bizi sırtımızdan vurdu mu?" tartışması değil, "Aynı oyuna bugün yeniden düşüyor muyuz?" sorusudur.
Bugünün tartışmalarını anlamanın anahtarı: Kimlik paketi mi hazırlanıyor?
Son günlerde birbirini izleyen siyasi çıkışlar dikkat çekiyor:
- Erdoğan'ın Araplar açıklaması,
- Davutoğlu'nun Türk–Kürt–Arap ittifakı önerisi,
- Yeni yurttaşlık tanımları,
- Eşit yurttaşlık paketleri,
- İmralı ziyareti…
Bu paket; Türk, Kürt ve Arap unsurlarını yeni bir yurttaşlık tanımı altında buluşturmayı hedefleyen bir siyasi mühendislik projesi olabilir.
Bu durumun amacı, halkı birleştirmekten ziyade:
- Türkiye'nin güney sınırında bozulan denklemleri yeniden kurmak,
- Bölgesel projelere Türkiye'yi eklemlemek,
- İsrail-ABD eksenli yeni Ortadoğu tasarımında Türkiye'ye rol atfetmektir.
Asıl tehlike: Anayasanın 66. maddesinin zeminini zayıflatmak
Tüm bu söylemlerin iç politika ayağı daha önemlidir:
- Anayasa'nın 66. maddesi tartışmaya açılıyor.
- "Etnik eşit yurttaşlık" kavramı ısıtılıyor.
- "Türk milleti" tanımı yumuşatılıyor.
- Kürt vatandaşların siyasi iradesi, Öcalan merkezli temsil anlayışına sıkıştırılmak isteniyor.
Buradaki amaç Arap–Türk kardeşliğini güçlendirmek değil; Türk milleti tanımını sulandırmaktır.
Arap Baharı: Dimyat'ın pirinci ve bugünkü krizin kaynağı
Arap Baharı sürecinde Türkiye, "bölgesel liderlik" anlayışıyla Suriye politikasına dâhil oldu.Sonuç ne oldu?
- PYD/YPG bölgesel aktörleşti.
- Türkiye'nin manevra kabiliyeti daraldı.
- ABD, Türkiye yerine PYD/YPG'ye yaslandı.
- Türkiye, bölgesel ağırlığını kaybetti.
Bugün aynı hatayı başka bir hatayla düzeltme girişimi görülüyor:
Öcalan yeniden "çözüm anahtarı" gibi sunuluyor.
Yanlış yanlışla düzeltilmez
Türkiye'nin ihtiyacı şudur:
- Kökeni ne olursa olsun Kürt, Türk, Laz, Çerkez dahil tüm vatandaşları birey olarak kazanmak ve devletle bağlarını güçlendirmek,
- Öcalan'ın tüm Kürtlerin temsilcisi olduğu algısını bitirmek,
- Devlete güveni yeniden tesis etmek,
- Türkiye merkezli bölgesel stratejiler üretmek,
- Üniter yapıyı güçlendiren bir vatandaşlık anlayışını korumak.
Vatandaşlık hukukî bir bağdır; din ise toplumsal ve manevi bir bağdır.
Çözüm "kimlik paketinde" değil, Türkiye'nin kendi kimliğinde
Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllar önce vurguladığı gibi: "Müslüman Türk kimliği", Türk milletinin İslâm'ı kendi tarihi, kültürü ve maneviyatıyla birleştirmesinin sonucudur.Bu kimlik:
- Türk ile Arap'ın kardeşliğini reddetmez,
- ama emperyalizmin kurduğu din–etnisite çatışması tuzağına karşı uyarır.
- Bölgesel güç olmak,
- Oyuncu değil oyun kurucu olmak,
- Anayasal vatandaşlık zeminini korumak,
- Türk milletinin ortak aklını ve tarihsel bütünlüğünü muhafaza etmektir.
Bu sorunun cevabı; dış güçlerde, Araplarda veya Kürtlerde değil… Türkiye'nin devlet aklında ve milletinin ortak vicdanındadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Arap-Kürt-Türk üçgeni ve yeni yurttaşlık tartışması: Türkiye nereye gidiyor? / 27.11.2025
- Açılımın kırılgan anatomisi: ASALA’dan 2025 İmralı tartışmasına uzanan 50 yıllık çizgi / 26.11.2025
- PKK yıllarca saldırıları üstlendi; peki şimdi ne oluyor? / 25.11.2025
- İmralı tartışmaları ve Bahçeli’nin çıkışı / 23.11.2025
- Obama’dan Mamdani’ye uzanan çizgi / 21.11.2025
- Amasız fakatsız birlik / 20.11.2025
- Küresel sermaye düzeni / 19.11.2025
- Sermayenin yeni haritası / 17.11.2025
- Türkiye siyasetinde yeni dönem / 16.11.2025
- Türkiye tek adam rejiminden, çok adam dönemine mi geçti? / 15.11.2025
- Açılımın kırılgan anatomisi: ASALA’dan 2025 İmralı tartışmasına uzanan 50 yıllık çizgi / 26.11.2025
- PKK yıllarca saldırıları üstlendi; peki şimdi ne oluyor? / 25.11.2025
- İmralı tartışmaları ve Bahçeli’nin çıkışı / 23.11.2025
- Obama’dan Mamdani’ye uzanan çizgi / 21.11.2025
- Amasız fakatsız birlik / 20.11.2025
- Küresel sermaye düzeni / 19.11.2025
- Sermayenin yeni haritası / 17.11.2025
- Türkiye siyasetinde yeni dönem / 16.11.2025
- Türkiye tek adam rejiminden, çok adam dönemine mi geçti? / 15.11.2025





















































































