Prof. Dr. Haydar Baş'ın eşsiz kaleminden: İSLAM ve MEVLÂNA
Allah aşkını ve Peygamber sevgisini doruk noktada yaşayan kâmil insan Hz. Mevlâna'yı, onun gönül dilinden anlayandan dinlemeli. Zira, Onu dinlemek, onu anlamak: onu yaşamak demek... Bu işi de ehline bırakmak, yapılacak en doğru yol olsa gerek.
Neyse, sözü daha fazla uzatmadan, Hz. Mevlana'yı, "İslâm ve Mevlâna" adlı eşsiz eseriyle Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden dinleyelim.
Hz. Mevlana'nın hayatı
Âşıklar sultanı, marifeti nurunun aynası, gönüllerde ebediyete kadar ölmezlik sırrına eren büyük veli, İslâm'ın tolerans yönüyle belirlediği mekân, "Kur'ân'ın bendesiyim" diyen hakikat kölesi, "Biz ezel ve ebedliyiz" deyip zaman kabuğunu delen, "Ölmeden evvel ölünüz" gerçeğinden öteleri seyreden kâmil insan, "Kainatın seyri aşk sarhoşluğuyla Allah'ı arama seferberliğidir" deyip her zerrenin O'na koştuğunu söyleyen ârif, herkesi hiçbir fark gözetmeden dergahına davet eden büyük mürşid Hazret-i Mevlâna, zaman çizgisinde 30 Eylül 1203'de Horasan'ın Belh şehrinde dünya sahiline teşrif etmiştir. Babası Sultanu'l-ulemâ diye bilinen Bahaeddin Veled, annesi Harzemşahlardan bir prenses olan Mü'mine Hatun'dur.
Bahaeddin Veled, ilimde ve hilimde Belh insanını tasarrufu altına almış ve onları aşk fırınında istenilen kıvama getirmeye çalışmıştır. O'nu sevmeyenler halk üzerindeki bu engin tasarrufunu çekememiş, "yerini alacaktır" gerekçesi ile kendisini padişaha şikayet etmişlerdir. Dünya malında gözü olmayan büyük veli, dedikoduya meydan vermeden, bir cuma sabahı Belh şehrini aile efradı ve birkaç tâlibi ile terkeder. Ne var ki, Belh'in bu mânâ sultanının ayrılışından sonra, Belhliler ve Sultan ailesi Moğolların istilâsına maruz kalacak ve bu dargınlığın ağır faturasını canları ile ödeyeceklerdir.
Dünya ve ahiret sultanı hükümdar
Bahaeddin Veled'in ilk konakladığı yer Nişabur olmuştur. Orada devrin büyük mutasavvıfı Feridduddin Attar; Sultan'ul-Ulemâ'yı karşılamış ve aralarında delikanlılık çağında bulunan Mevlâna Celâleddîn'in de bulunduğu bir sohbet yapmışlardı. Hazret-i Mevlâna bu sohbetten çok istifade etmiş, Feriduddin Attar'ın dikkatini çekerek yeni yazmış olduğu "Esrarnâme" adlı eserinin bir nüshasının kendine hediye edilmesine muvaffak olmuştur.
Daha sonra Bağdat'a gidilmiş, bundan sonra da Mekke ve Medine'ye gidilerek Hac farizasını yerine getirilmiştir. Sultan'ul-Ulemâ Bahaeddin Veled Hazretleri'nin gönlü Anadolu'da idi. Nitekim bu istek gerçekleşti. Yola tekrar Hicaz Bölgesi'nden revân olunup Larende'ye kadar gelindi. Anadolu'nun bu şirin mıntıkasında Mevlâna Celâleddîn, Gevher Hatun'la evlendi.
Yıl 1219... Selçuklular'ın başına dünya ve âhiret sultanı diyebileceğimiz madde ve mânâ eri bir hükümdar gelmiştir. Alâeddin 1. Keykubat; Larende'den Sultan'ul-Ulemâ'yı aile efradı ve sevenleri ile beraber Konya'ya davet etmiş ve Konya'ya yerleşmesine vesile olmuştur. Burada Alâeddin 1. Keykubat, Sultan-ul-Ulemâ Bahaeddin Veled Hazretlerine talebe olmuştur. 12 Ocak 1231 yılında ise yine burada Sultan-ul Ulemâ, Allah'ın rahmetine kavuşmuştur.
Bu zamana kadar babasının tedrisatında ve mânevi terbiyesinde yetişen Hazreti Mevlâna bundan sonra Seyyid Burhaneddin Hazretleri'nin terbiyesi ile yetişmiştir. Esasen Mevlâna'nın hayatında üç büyük irşad ehlinin olduğunu görürüz. Bunlardan birisi ve ilki, çocukluk ve delikanlılık dönemlerinin yanında geçtiği kendi öz babası Sultan'ul-Ulemâ Bahaeddin Veled Hazretleri; ikincisi nefis tezkiyesinde onu çok ciddi bir gönül adamı yapacak, nüfuz merdivenlerinden yükselebilmesi için engin bir çileye sokacak olan büyük veli Seyyid Burhaneddin Hazretleri; üçüncüsü, aşk ülkesindeki vuslat kapısı Şems'dir. Diyebiliriz ki, Mevlâna'nın mânevi hayatındaki cenin dönemi babasıyla; çocukluk, gençlik, delikanlılık dönemi Seyyid Burhaneddin'le; aşk dönemi ise Şems-i Tebrizî ile geçmiştir.
Bir postta iki arslan oturmaz
Seyyid Burhaneddin Hazretleri, Bahaeddin Veled'in metoduna göre, devamlı oruç ibadeti ile Hazreti Mevlana'yâ nefsini tezkiye ettirmiştir. O'na göre (ve gerçek de odur ki) ârifin kalbindeki marifet nurunun ortaya çıkıp parlayabilmesi için açlık şarttır. Seyyid Burhaneddin Mevlâna'ya bunu yaptırmıştır. Mevlâna o kadar yükselmiştir ki, Konya'dan ayrılıp Kayseri'ye yerleşmek isteyen hocası Seyyid Burhaneddin'e gönül etmiş, bindiği katırı bu nazla devirerek mürşidinin ayağının kırılmasına sebep olmuştur. Seyyid Burhaneddin Hazretleri de, ayağı kırılmasına rağmen, bu istidatlı talebesine kızması gerekirken tatlı bir tebessümle yanındakilere: "Bizi Celâleddîn göndermiyor" diyerek geri dönmüştür. Ne var ki, Kayseri'ye gitmeye kararlı olan Seyyid Burhaneddin bir müddet sonra "bir postta iki arslan oturmaz" gerekçesiyle Konya'dan ayrılmıştır. Mevlâna'nın bundan sonra Şems-i Tebrizî ile karşılaşıncaya kadar hayatı medresede talebelerine ders vermek, halkı ikaz ve irşad etmekle geçmiştir.
Devam edecek...
Allah aşkını ve Peygamber sevgisini doruk noktada yaşayan kâmil insan Hz. Mevlâna'yı, onun gönül dilinden anlayandan dinlemeli. Zira, Onu dinlemek, onu anlamak: onu yaşamak demek... Bu işi de ehline bırakmak, yapılacak en doğru yol olsa gerek.
Neyse, sözü daha fazla uzatmadan, Hz. Mevlana'yı, "İslâm ve Mevlâna" adlı eşsiz eseriyle Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden dinleyelim.
Hz. Mevlana'nın hayatı
Âşıklar sultanı, marifeti nurunun aynası, gönüllerde ebediyete kadar ölmezlik sırrına eren büyük veli, İslâm'ın tolerans yönüyle belirlediği mekân, "Kur'ân'ın bendesiyim" diyen hakikat kölesi, "Biz ezel ve ebedliyiz" deyip zaman kabuğunu delen, "Ölmeden evvel ölünüz" gerçeğinden öteleri seyreden kâmil insan, "Kainatın seyri aşk sarhoşluğuyla Allah'ı arama seferberliğidir" deyip her zerrenin O'na koştuğunu söyleyen ârif, herkesi hiçbir fark gözetmeden dergahına davet eden büyük mürşid Hazret-i Mevlâna, zaman çizgisinde 30 Eylül 1203'de Horasan'ın Belh şehrinde dünya sahiline teşrif etmiştir. Babası Sultanu'l-ulemâ diye bilinen Bahaeddin Veled, annesi Harzemşahlardan bir prenses olan Mü'mine Hatun'dur.
Bahaeddin Veled, ilimde ve hilimde Belh insanını tasarrufu altına almış ve onları aşk fırınında istenilen kıvama getirmeye çalışmıştır. O'nu sevmeyenler halk üzerindeki bu engin tasarrufunu çekememiş, "yerini alacaktır" gerekçesi ile kendisini padişaha şikayet etmişlerdir. Dünya malında gözü olmayan büyük veli, dedikoduya meydan vermeden, bir cuma sabahı Belh şehrini aile efradı ve birkaç tâlibi ile terkeder. Ne var ki, Belh'in bu mânâ sultanının ayrılışından sonra, Belhliler ve Sultan ailesi Moğolların istilâsına maruz kalacak ve bu dargınlığın ağır faturasını canları ile ödeyeceklerdir.
Dünya ve ahiret sultanı hükümdar
Bahaeddin Veled'in ilk konakladığı yer Nişabur olmuştur. Orada devrin büyük mutasavvıfı Feridduddin Attar; Sultan'ul-Ulemâ'yı karşılamış ve aralarında delikanlılık çağında bulunan Mevlâna Celâleddîn'in de bulunduğu bir sohbet yapmışlardı. Hazret-i Mevlâna bu sohbetten çok istifade etmiş, Feriduddin Attar'ın dikkatini çekerek yeni yazmış olduğu "Esrarnâme" adlı eserinin bir nüshasının kendine hediye edilmesine muvaffak olmuştur.
Daha sonra Bağdat'a gidilmiş, bundan sonra da Mekke ve Medine'ye gidilerek Hac farizasını yerine getirilmiştir. Sultan'ul-Ulemâ Bahaeddin Veled Hazretleri'nin gönlü Anadolu'da idi. Nitekim bu istek gerçekleşti. Yola tekrar Hicaz Bölgesi'nden revân olunup Larende'ye kadar gelindi. Anadolu'nun bu şirin mıntıkasında Mevlâna Celâleddîn, Gevher Hatun'la evlendi.
Yıl 1219... Selçuklular'ın başına dünya ve âhiret sultanı diyebileceğimiz madde ve mânâ eri bir hükümdar gelmiştir. Alâeddin 1. Keykubat; Larende'den Sultan'ul-Ulemâ'yı aile efradı ve sevenleri ile beraber Konya'ya davet etmiş ve Konya'ya yerleşmesine vesile olmuştur. Burada Alâeddin 1. Keykubat, Sultan-ul-Ulemâ Bahaeddin Veled Hazretlerine talebe olmuştur. 12 Ocak 1231 yılında ise yine burada Sultan-ul Ulemâ, Allah'ın rahmetine kavuşmuştur.
Bu zamana kadar babasının tedrisatında ve mânevi terbiyesinde yetişen Hazreti Mevlâna bundan sonra Seyyid Burhaneddin Hazretleri'nin terbiyesi ile yetişmiştir. Esasen Mevlâna'nın hayatında üç büyük irşad ehlinin olduğunu görürüz. Bunlardan birisi ve ilki, çocukluk ve delikanlılık dönemlerinin yanında geçtiği kendi öz babası Sultan'ul-Ulemâ Bahaeddin Veled Hazretleri; ikincisi nefis tezkiyesinde onu çok ciddi bir gönül adamı yapacak, nüfuz merdivenlerinden yükselebilmesi için engin bir çileye sokacak olan büyük veli Seyyid Burhaneddin Hazretleri; üçüncüsü, aşk ülkesindeki vuslat kapısı Şems'dir. Diyebiliriz ki, Mevlâna'nın mânevi hayatındaki cenin dönemi babasıyla; çocukluk, gençlik, delikanlılık dönemi Seyyid Burhaneddin'le; aşk dönemi ise Şems-i Tebrizî ile geçmiştir.
Bir postta iki arslan oturmaz
Seyyid Burhaneddin Hazretleri, Bahaeddin Veled'in metoduna göre, devamlı oruç ibadeti ile Hazreti Mevlana'yâ nefsini tezkiye ettirmiştir. O'na göre (ve gerçek de odur ki) ârifin kalbindeki marifet nurunun ortaya çıkıp parlayabilmesi için açlık şarttır. Seyyid Burhaneddin Mevlâna'ya bunu yaptırmıştır. Mevlâna o kadar yükselmiştir ki, Konya'dan ayrılıp Kayseri'ye yerleşmek isteyen hocası Seyyid Burhaneddin'e gönül etmiş, bindiği katırı bu nazla devirerek mürşidinin ayağının kırılmasına sebep olmuştur. Seyyid Burhaneddin Hazretleri de, ayağı kırılmasına rağmen, bu istidatlı talebesine kızması gerekirken tatlı bir tebessümle yanındakilere: "Bizi Celâleddîn göndermiyor" diyerek geri dönmüştür. Ne var ki, Kayseri'ye gitmeye kararlı olan Seyyid Burhaneddin bir müddet sonra "bir postta iki arslan oturmaz" gerekçesiyle Konya'dan ayrılmıştır. Mevlâna'nın bundan sonra Şems-i Tebrizî ile karşılaşıncaya kadar hayatı medresede talebelerine ders vermek, halkı ikaz ve irşad etmekle geçmiştir.
Devam edecek...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.