‘Her bid’atın karşısında Ehl-i Beyt’imden bir önder bulunur’
Yeryüzünde her zaman Allah’ın bir hücceti olur. İnsanlara helali ve haramı öğretir. İnsanları Allah’ın yoluna davet eder
08.09.2022 23:40:00





Abdullah b. Süleyman İmam Câfer'den şunları duyduğunu rivayet eder:
"Yeryüzünde her zaman Allah'ın bir hücceti olur. İnsanlara helali ve haramı öğretir. İnsanları Allah'ın yoluna davet eder."
İmam Câfer buyurmuştur ki:
"Biz Ehl-i Beyt öyle bir topluluğuz ki, Allah, insanlara bize itaat etmelerini farz kılmıştır. Bize ganimetten pay verilir. Biz, ilimde râsihûn (derinleşen) kimseleriz. Bizler kıskanılan kimseleriz ki, bizim hakkımızda şöyle buyurulmuştur: "Yoksa Allah lütfundan onlara verdi diye insanlar onları kıskanıyorlar mı?"
Mufaddal b. Ömer şöyle rivayet etmiştir:
İmam Câfer dedi ki: "Süleyman Davud'a vâris oldu. Muhammed de Süleyman'a vâris oldu. Biz de Muhammed'e vâris olduk. Biz, Tevrat'ın, İncil'in, Zebur'un bilgisine sahibiz. Levhalarda (Musa'ya verilen) bulunan hususların açıklaması bizim yanımızdadır."
Amr b. Eş'as şöyle rivayet eder:
Câfer-i Sâdık'ın şöyle dediğini duydum: "Siz, bizden birinin imamlığı dilediği kimseye vasiyet ettiğini mi sanıyorsunuz? Hayır, vallahi, bilakis bu, Allah'tan Peygamberine verilen bir ahittir. Ehl-i Beyt'ten emaneti alan kişi, kendisinden sonrakine aktarmıştır. Derken emir gelip sahibini bulmuştur."
Muaviye b. Vehb şöyle rivayet eder:
Câfer-i Sâdık'ın şöyle dediğini duydum: "Resulullah buyurdu ki: Benden sonra imana karşı komplo kurmak amacıyla ortaya çıkarılan her bid'atın karşısında benim Ehl-i Beyt'imden bir önder bulunur. Ve o, imanı koruyup savunur, Allah'ın ilhamıyla konuşarak hakkı duyurur, aydınlatır, düzenbazların hilelerini boşa çıkarır ve zayıfların dili olur."
Ehl-i Beyt'i müdafaa etmek ve İslam düşmanlarıyla yakın olmak hakkında
"Kim Allah'ın velilerine sövenlerin yanında oturursa Allah'a isyan etmiş olur. Kim bizim aleyhimize yönelik bir tavıra karşı koyacak gücü olmadığı için öfkesini içine atarsa o yüceler âleminde bizimle beraberdir."
Yine şöyle buyurmuştur:
"Kim, bizi ayıplayan biriyle oturursa veya bize öfke duyan birini överse yahut bizimle bağlarını kesen biriyle ilişkilerini sürdürürse, ya da bizimle bağlarını sürdüren biriyle ilişkilerini keserse, yahut bize düşman olan biriyle dost olursa ya da bize, dost olan birine düşmanlık ederse hiç şüphesiz tekrarlanan yediyi (Fatiha Sûresi) ve Kur'an'ı indiren Allah'ı inkâr etmiştir."
Ehl-i Beyt'i sevmenin ve imametin hakikati
Bu konuşma Ehl-i Beyt sevgisi ve seçilmiş imam konusunda dikkat çekici ifadeler içermektedir.
Bir adam İmam Câfer'in huzuruna geldi. İmam ona sordu: "Kimlerdensiniz?"
Adam, "Sizi sevenlerden ve sizin takipçilerinizdenim" dedi.
İmam buyurdu ki: "Bizi sevenlerin hangi kısmındansınız?"
Adam susup kaldı. O mecliste bulunan Sedir, "Ey Resulûllah'ın oğlu! Sizi sevenler kaç gruptur?" diye sordu.
İmam da şöyle buyurdu: "Bizi sevenler üç gruptur. Birinci grup, bizi sadece açıkta sever, gizlide değil, bir grup da bizi gizlide sever açıkta değil. Diğer bir grup ise bizi hem gizli de sever, hem de açıkta; işte bu grup en üstün olandır.
Bunlar tatlı ve bol kaynaktan susamışlıklarını gideren, Kur'an'ın tevil ve tefsirini bilen, hakkı bâtıldan ayırt eden ve sebeplerin sebebini (Allah'ı) tanıyan kimselerdir.
Bunlar toplulukların en üstün olanıdır. Fakirlik, yoksulluk ve çeşitli belalar, atın süratinden daha hızlı bir şekilde onlara yönelmektedir.
Onlar şiddet ve çilelere uğrar, sarsılıp işkence görür, bir kısmı öldürülüp bir kısmı yaralanır ve uzak şehirlere dağılırlar. Allah onların hürmetine hastalara şifa verir, fakirleri ihtiyaçsız kılar size yardım eder, yağmur gönderir ve sizi rızıklandırır.
Sayıları azdır ama Allah katında değer ve mertebe bakımından pek yücedirler.
İkinci grup ise, grupların en aşağısıdır. Açıkta (dilde) bizi severler ama padişahların yolundan giderler. (onların yaşayışları gibi yaşarlar). Dilleri bizimledir. Kılıçları ise bizim aleyhimizedir.
Üçüncü sınıf ise vasat olan sınıftır. Gizlide bizi severler. Fakat kendilerini muhafaza etmek için sevgilerini açığa vurmazlar. Canıma and olsun ki, eğer onlar gizlide gerçekten bizleri seviyorlarsa gündüzleri oruç tutarlar, geceleri ibadet ederler ve çehrelerinde zahidlik eseri görünür. Yine onlar sulh ve itaat ehli olurlar."
O adam, "Ben sizi hem gizlide ve hem de açıkta sevenlerdenim" dedi.
İmam buyurdular ki: "Bizi gizlide ve açıkta sevenlerin bazı alametleri vardır. Onlar bu alametlerle tanınırlar."
Adam, "Bu alametler nelerdir?" dedi.
İmam şöyle buyurdu: "Bunlar bir kaç özelliktir. İlk şudur; onlar tevhidi hakkıyla kavramışlardır. Tevhid ilmini sağlamlaştırmışlardır. Allah ve sıfatlarına iman etmişlerdir. Ve daha sonra imanın sınırını, hakikatini, şartlarını ve tevilini bilmişlerdir."
Sedir, "Ey Resulûllah'ın oğlu! Şimdiye kadar imanı böyle vasfettiğinizi duymamıştım" dedi.
İmam dedi ki: "Evet ey Sedir! İmanın kimde olduğunu bilmeden önce kimsenin "iman nedir?" diye sormaya hakkı yoktur."
Sedir, "Ey Resulûllah'ın oğlu! Eğer uygun bulursanız bu sözü açıklayın" dedi.
İmam şöyle buyurdular: "Her kim Allah'ı kalbî tevehhümlerle tanırsa ortak koşmuş ve kim Allah'ı mânâyla değil de isimle tanırsa eksikliğini kabul etmiştir.
Çünkü isimler hadistir. Sonradan meydana çıkmıştır (Allah'ın mukaddes künhü ise kadimdir). Kim isim ile mânâya birlikte taparsa (ismi) Allah'a ortak koşmuştur. Kim mânâya idrak vasıtasıyla değil de sıfat vasıtasıyla ulaşırsa imanını gayb olan bir şeye atfetmiştir.
Kim sıfat ve mevsufa taparsa tevhidi bâtıl etmiştir. Çünkü sıfat mesuftan ayrıdır. (ikilik tevhidle uyuşmaz). Kim mevsufu sıfata izafe ederse (sıfatla mevsufu tanımak isterse) büyüğü küçültmüş ve Allah'ı layıkıyla tanıyamamıştır."
"Öyleyse tevhide ulaşmanın yolu nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdu:
"Araştırma yolu açıktır ve bu çıkmazdan kurtulmak da mümkündür. Hazırda olan bir şeyi tanımak, sıfatını tanımaktan öncedir. Ama gayıbın sıfatını tanımak, onun kendisini tanımaktan öncedir. (Allah hazır olduğu için önce Allah'ı tanımak gerekir sonra öbür varlıkları).
"Hazır birisinin şahsını sıfatlarından önce nasıl tanıyabiliriz?"
Buyurdu ki: "İlim ve idrak önce O'nun şahsına taalluk eder ve daha sonra (O'nun kudretinin bir eseri olan) kendini de O'nun vesilesiyle tanırsın. Kendini kendi vasıtan ve kendi vücudunla (Allah'ın vücudundan müstakil olarak) tanıyamazsın.
Bilmelisin ki, vücudunda olan her şey O'nun içindir ve O'na bağlıdır. Nitekim Yusuf'un kardeşleri, Yusuf'a şöyle dediler: 'Şüphesiz ki sen Yusuf'sun. Yusuf da evet ben Yusuf'um dedi. Ve bu da kardeşimdir dedi.'
Yusuf'un kardeşleri Yusuf'u kendisinin vasıtasıyla tanıdılar. Başkasının vasıtasıyla değil. Onlar Yusuf'un Yusuf olduğunu kendi vehim ve hayalleri vesilesiyle tespit etmediler.
Allah'ın, 'Bahçelerin bir ağacını dahi bitirmek sizin için mümkün değildir' diye buyurduğunu görmüyor musunuz? Yani, kendi tarafınızdan bir imam seçmeye ve kendi iradeniz ve isteğinizle onu hak sahibi olarak adlandırmaya hakkınız yoktur."
Daha sonra şunları ekledi: "Kıyamet günü Allah üç grupla hiç konuşmayacak, onlara (rahmet gözüyle bakmayacak) ve onları (günahtan) temizlemeyecek ve onlar için elemli bir azap vardır.
1- Allah'ın bitirmediği bir ağacı diken kimse yani Allah'ın tayin etmediği bir kimseyi imam olarak belirleyen kimse.
2- Allah'ın seçtiği bir imamı inkâr eden kimse.
3- Bu iki grubun İslam'dan bir payı olduğunu sanan kimse.
Allah şöyle buyuruyor: Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, seçmek diğerlerine ait bir hak değildir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)
"Yeryüzünde her zaman Allah'ın bir hücceti olur. İnsanlara helali ve haramı öğretir. İnsanları Allah'ın yoluna davet eder."
İmam Câfer buyurmuştur ki:
"Biz Ehl-i Beyt öyle bir topluluğuz ki, Allah, insanlara bize itaat etmelerini farz kılmıştır. Bize ganimetten pay verilir. Biz, ilimde râsihûn (derinleşen) kimseleriz. Bizler kıskanılan kimseleriz ki, bizim hakkımızda şöyle buyurulmuştur: "Yoksa Allah lütfundan onlara verdi diye insanlar onları kıskanıyorlar mı?"
Mufaddal b. Ömer şöyle rivayet etmiştir:
İmam Câfer dedi ki: "Süleyman Davud'a vâris oldu. Muhammed de Süleyman'a vâris oldu. Biz de Muhammed'e vâris olduk. Biz, Tevrat'ın, İncil'in, Zebur'un bilgisine sahibiz. Levhalarda (Musa'ya verilen) bulunan hususların açıklaması bizim yanımızdadır."
Amr b. Eş'as şöyle rivayet eder:
Câfer-i Sâdık'ın şöyle dediğini duydum: "Siz, bizden birinin imamlığı dilediği kimseye vasiyet ettiğini mi sanıyorsunuz? Hayır, vallahi, bilakis bu, Allah'tan Peygamberine verilen bir ahittir. Ehl-i Beyt'ten emaneti alan kişi, kendisinden sonrakine aktarmıştır. Derken emir gelip sahibini bulmuştur."
Muaviye b. Vehb şöyle rivayet eder:
Câfer-i Sâdık'ın şöyle dediğini duydum: "Resulullah buyurdu ki: Benden sonra imana karşı komplo kurmak amacıyla ortaya çıkarılan her bid'atın karşısında benim Ehl-i Beyt'imden bir önder bulunur. Ve o, imanı koruyup savunur, Allah'ın ilhamıyla konuşarak hakkı duyurur, aydınlatır, düzenbazların hilelerini boşa çıkarır ve zayıfların dili olur."
Ehl-i Beyt'i müdafaa etmek ve İslam düşmanlarıyla yakın olmak hakkında
"Kim Allah'ın velilerine sövenlerin yanında oturursa Allah'a isyan etmiş olur. Kim bizim aleyhimize yönelik bir tavıra karşı koyacak gücü olmadığı için öfkesini içine atarsa o yüceler âleminde bizimle beraberdir."
Yine şöyle buyurmuştur:
"Kim, bizi ayıplayan biriyle oturursa veya bize öfke duyan birini överse yahut bizimle bağlarını kesen biriyle ilişkilerini sürdürürse, ya da bizimle bağlarını sürdüren biriyle ilişkilerini keserse, yahut bize düşman olan biriyle dost olursa ya da bize, dost olan birine düşmanlık ederse hiç şüphesiz tekrarlanan yediyi (Fatiha Sûresi) ve Kur'an'ı indiren Allah'ı inkâr etmiştir."
Ehl-i Beyt'i sevmenin ve imametin hakikati
Bu konuşma Ehl-i Beyt sevgisi ve seçilmiş imam konusunda dikkat çekici ifadeler içermektedir.
Bir adam İmam Câfer'in huzuruna geldi. İmam ona sordu: "Kimlerdensiniz?"
Adam, "Sizi sevenlerden ve sizin takipçilerinizdenim" dedi.
İmam buyurdu ki: "Bizi sevenlerin hangi kısmındansınız?"
Adam susup kaldı. O mecliste bulunan Sedir, "Ey Resulûllah'ın oğlu! Sizi sevenler kaç gruptur?" diye sordu.
İmam da şöyle buyurdu: "Bizi sevenler üç gruptur. Birinci grup, bizi sadece açıkta sever, gizlide değil, bir grup da bizi gizlide sever açıkta değil. Diğer bir grup ise bizi hem gizli de sever, hem de açıkta; işte bu grup en üstün olandır.
Bunlar tatlı ve bol kaynaktan susamışlıklarını gideren, Kur'an'ın tevil ve tefsirini bilen, hakkı bâtıldan ayırt eden ve sebeplerin sebebini (Allah'ı) tanıyan kimselerdir.
Bunlar toplulukların en üstün olanıdır. Fakirlik, yoksulluk ve çeşitli belalar, atın süratinden daha hızlı bir şekilde onlara yönelmektedir.
Onlar şiddet ve çilelere uğrar, sarsılıp işkence görür, bir kısmı öldürülüp bir kısmı yaralanır ve uzak şehirlere dağılırlar. Allah onların hürmetine hastalara şifa verir, fakirleri ihtiyaçsız kılar size yardım eder, yağmur gönderir ve sizi rızıklandırır.
Sayıları azdır ama Allah katında değer ve mertebe bakımından pek yücedirler.
İkinci grup ise, grupların en aşağısıdır. Açıkta (dilde) bizi severler ama padişahların yolundan giderler. (onların yaşayışları gibi yaşarlar). Dilleri bizimledir. Kılıçları ise bizim aleyhimizedir.
Üçüncü sınıf ise vasat olan sınıftır. Gizlide bizi severler. Fakat kendilerini muhafaza etmek için sevgilerini açığa vurmazlar. Canıma and olsun ki, eğer onlar gizlide gerçekten bizleri seviyorlarsa gündüzleri oruç tutarlar, geceleri ibadet ederler ve çehrelerinde zahidlik eseri görünür. Yine onlar sulh ve itaat ehli olurlar."
O adam, "Ben sizi hem gizlide ve hem de açıkta sevenlerdenim" dedi.
İmam buyurdular ki: "Bizi gizlide ve açıkta sevenlerin bazı alametleri vardır. Onlar bu alametlerle tanınırlar."
Adam, "Bu alametler nelerdir?" dedi.
İmam şöyle buyurdu: "Bunlar bir kaç özelliktir. İlk şudur; onlar tevhidi hakkıyla kavramışlardır. Tevhid ilmini sağlamlaştırmışlardır. Allah ve sıfatlarına iman etmişlerdir. Ve daha sonra imanın sınırını, hakikatini, şartlarını ve tevilini bilmişlerdir."
Sedir, "Ey Resulûllah'ın oğlu! Şimdiye kadar imanı böyle vasfettiğinizi duymamıştım" dedi.
İmam dedi ki: "Evet ey Sedir! İmanın kimde olduğunu bilmeden önce kimsenin "iman nedir?" diye sormaya hakkı yoktur."
Sedir, "Ey Resulûllah'ın oğlu! Eğer uygun bulursanız bu sözü açıklayın" dedi.
İmam şöyle buyurdular: "Her kim Allah'ı kalbî tevehhümlerle tanırsa ortak koşmuş ve kim Allah'ı mânâyla değil de isimle tanırsa eksikliğini kabul etmiştir.
Çünkü isimler hadistir. Sonradan meydana çıkmıştır (Allah'ın mukaddes künhü ise kadimdir). Kim isim ile mânâya birlikte taparsa (ismi) Allah'a ortak koşmuştur. Kim mânâya idrak vasıtasıyla değil de sıfat vasıtasıyla ulaşırsa imanını gayb olan bir şeye atfetmiştir.
Kim sıfat ve mevsufa taparsa tevhidi bâtıl etmiştir. Çünkü sıfat mesuftan ayrıdır. (ikilik tevhidle uyuşmaz). Kim mevsufu sıfata izafe ederse (sıfatla mevsufu tanımak isterse) büyüğü küçültmüş ve Allah'ı layıkıyla tanıyamamıştır."
"Öyleyse tevhide ulaşmanın yolu nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdu:
"Araştırma yolu açıktır ve bu çıkmazdan kurtulmak da mümkündür. Hazırda olan bir şeyi tanımak, sıfatını tanımaktan öncedir. Ama gayıbın sıfatını tanımak, onun kendisini tanımaktan öncedir. (Allah hazır olduğu için önce Allah'ı tanımak gerekir sonra öbür varlıkları).
"Hazır birisinin şahsını sıfatlarından önce nasıl tanıyabiliriz?"
Buyurdu ki: "İlim ve idrak önce O'nun şahsına taalluk eder ve daha sonra (O'nun kudretinin bir eseri olan) kendini de O'nun vesilesiyle tanırsın. Kendini kendi vasıtan ve kendi vücudunla (Allah'ın vücudundan müstakil olarak) tanıyamazsın.
Bilmelisin ki, vücudunda olan her şey O'nun içindir ve O'na bağlıdır. Nitekim Yusuf'un kardeşleri, Yusuf'a şöyle dediler: 'Şüphesiz ki sen Yusuf'sun. Yusuf da evet ben Yusuf'um dedi. Ve bu da kardeşimdir dedi.'
Yusuf'un kardeşleri Yusuf'u kendisinin vasıtasıyla tanıdılar. Başkasının vasıtasıyla değil. Onlar Yusuf'un Yusuf olduğunu kendi vehim ve hayalleri vesilesiyle tespit etmediler.
Allah'ın, 'Bahçelerin bir ağacını dahi bitirmek sizin için mümkün değildir' diye buyurduğunu görmüyor musunuz? Yani, kendi tarafınızdan bir imam seçmeye ve kendi iradeniz ve isteğinizle onu hak sahibi olarak adlandırmaya hakkınız yoktur."
Daha sonra şunları ekledi: "Kıyamet günü Allah üç grupla hiç konuşmayacak, onlara (rahmet gözüyle bakmayacak) ve onları (günahtan) temizlemeyecek ve onlar için elemli bir azap vardır.
1- Allah'ın bitirmediği bir ağacı diken kimse yani Allah'ın tayin etmediği bir kimseyi imam olarak belirleyen kimse.
2- Allah'ın seçtiği bir imamı inkâr eden kimse.
3- Bu iki grubun İslam'dan bir payı olduğunu sanan kimse.
Allah şöyle buyuruyor: Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, seçmek diğerlerine ait bir hak değildir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.