Olay öyle bir noktaya geldi ki, BTP Genel Başkanı Sayın Hüseyin Baş, Sayın Ümit Özdağ'ın mahkemesine katıldıktan sonra çıkışta dikkat çeken bir konuşma yaptı. O konuşmasında şu ifadeyi kullandı: "Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı avukatlarının tutumu bana şunu hatırlattı: Erdoğan'a kusursuz sorumsuzluk yüklüyorlar." Yani Sayın Erdoğan, yeri geldiğinde Cumhurbaşkanı şapkasını, yeri geldiğinde AK Parti Genel Başkanı şapkasını takıyor. Ama dün avukatların mahkemede kullandığı dil şunu gösterdi: Erdoğan hangi şapkayı takarsa taksın, her koşulda her şeyi yapmaya yetkilidir. Çünkü o 'kusursuz ve sorumsuzdur'. İşte bu anlayışla hiçbir yere varamayız.
Zaten başından beri söylediğimiz gibi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bizim devlet geleneğimize, milli örfümüze uygun olmadığını bu süreç çok net ortaya koydu. Anayasamızda Cumhurbaşkanına hakaret suçu çok daha eski; ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sonradan geldi. Ancak biz hâlâ bu sistemi, eski yasalarla korumaya çalışıyoruz. Bu da sistemin yapısal olarak ne kadar sorunlu olduğunu gösteriyor. Ne olduğu belli olmayan, belirsiz bir sistemle karşı karşıyayız. Bu konu bir an önce çözülmeli.
Telef
Gelelim 'telef' meselesine. Bu konuda çeşitli iddialar var. Birincisi, İktidarın İmamoğlu'nun tutukluluğunu sona erdirme gibi bir gündemi şu an için görünmüyor. İkincisi, Sayın Özgür Özel'in Fatih Altaylı'nın programında yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Dedi ki: "Eğer Ekrem İmamoğlu aday olamazsa, Mansur Yavaş'la yürürüz. Sonra parlamenter sisteme geçeriz, İmamoğlu'nu başbakan yaparız."
Hatırlarsanız, daha 19 Mart olayları olmadan önce, ön seçim kararının alındığı günlerde bu yayınlarda şu soruyu sormuştuk: "Acaba Sayın Özel, İmamoğlu'nu topun önüne attığının farkında mı?" O günkü niyet öyle olmayabilir. Ben kimsenin niyetini okuyamam. Ama o gün böyle bir izlenim doğdu. Şimdi de Yavaş'ın adaylığını gündem etmek; hem de Yavaş'tan bunu destekleyecek hiçbir açıklama gelmemişken bunu yapmak, bu kez de "topun ağzına Yavaş sürülüyor" imajı uyandırmıyor mu?
Bugün ise asıl meselemiz adaylar değil; anayasa, hukuk ve adalettir. Eğer biz tartışmaları adaylar üzerinden sürdürmeye devam edersek, bu sadece "cambaza bak" oyununa döner ve ülke elimizden kayar.
Bir yandan Kuzey Suriye'de sözüm ona kongreler yapılırken, bir yandan Kıbrıs elimizden kayarken, bir yandan "terörsüz Türkiye" adı altında yeniden açılım süreci hazırlıkları, diğer yandan ekonomik kriz... Bu kadar ciddi mesele varken, tam da kamuoyunun ilgisi İmamoğlu'na yönelmişken, birden Mansur Yavaş isminin gündeme getirilmesi doğru bir strateji değil. Üstüne üstlük Sayın Erdoğan'ın "başka CHP'liler telef olacak" açıklamasından sonra belki de yakında Mansur Yavaş'a yönelik yeni operasyonlar başlayabilir.
Ben Sayın Özel'den şunu beklerdim: "Bizim CHP'mizin her üyesi Cumhurbaşkanlığı yapacak niteliktedir. Eğer İmamoğlu aday olamazsa, başka bir CHP'liyi çıkarırız ve başarıyla bu işi yürütürüz." Böyle bir söylem çok daha kapsayıcı ve doğru olurdu.
Yoksa Mansur Yavaş elbette bu görevi en az İmamoğlu kadar yapabilecek bir isimdir, bunda şüphe yok. Ama mesele aday ismi değil. Adaylık tartışmalarını bir kenara bırakıp anayasal düzene, hukuka ve adalete odaklanmamız gerekiyor.
İmamoğlu'nun protestosuna gelenlerle yapılan anketlerde açıkça görülüyor ki, halkın büyük çoğunluğu "adalet için buradayız" diyor. "İmamoğlu için buradayız" diyenlerin oranı oldukça düşük. Yine aynı anketlerde katılımcıların %55,6'sı kendini "Atatürkçü", %16,9'u "milliyetçi" olarak tanımlıyor. Yani bu miting, kişisel bir destek mitingi değil, geniş bir toplumsal ittifakı temsil ediyor. Bu rüzgâr esmeye başlamışken tartışmayı yeniden adaylar düzeyine çekmek, bu toplumsal dayanışmaya zarar verebilir.
Ben eminim ki Sayın Özel bunu bilinçli olarak yapmamıştır, belki bir heyecan anında böyle bir ifade kullanmıştır. Ancak bizlerin bu süreci kişiselleştirmeden, anayasa ve adalet merkezli yürütmemiz gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Zaten başından beri söylediğimiz gibi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bizim devlet geleneğimize, milli örfümüze uygun olmadığını bu süreç çok net ortaya koydu. Anayasamızda Cumhurbaşkanına hakaret suçu çok daha eski; ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sonradan geldi. Ancak biz hâlâ bu sistemi, eski yasalarla korumaya çalışıyoruz. Bu da sistemin yapısal olarak ne kadar sorunlu olduğunu gösteriyor. Ne olduğu belli olmayan, belirsiz bir sistemle karşı karşıyayız. Bu konu bir an önce çözülmeli.
Telef
Gelelim 'telef' meselesine. Bu konuda çeşitli iddialar var. Birincisi, İktidarın İmamoğlu'nun tutukluluğunu sona erdirme gibi bir gündemi şu an için görünmüyor. İkincisi, Sayın Özgür Özel'in Fatih Altaylı'nın programında yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Dedi ki: "Eğer Ekrem İmamoğlu aday olamazsa, Mansur Yavaş'la yürürüz. Sonra parlamenter sisteme geçeriz, İmamoğlu'nu başbakan yaparız."
Hatırlarsanız, daha 19 Mart olayları olmadan önce, ön seçim kararının alındığı günlerde bu yayınlarda şu soruyu sormuştuk: "Acaba Sayın Özel, İmamoğlu'nu topun önüne attığının farkında mı?" O günkü niyet öyle olmayabilir. Ben kimsenin niyetini okuyamam. Ama o gün böyle bir izlenim doğdu. Şimdi de Yavaş'ın adaylığını gündem etmek; hem de Yavaş'tan bunu destekleyecek hiçbir açıklama gelmemişken bunu yapmak, bu kez de "topun ağzına Yavaş sürülüyor" imajı uyandırmıyor mu?
Bugün ise asıl meselemiz adaylar değil; anayasa, hukuk ve adalettir. Eğer biz tartışmaları adaylar üzerinden sürdürmeye devam edersek, bu sadece "cambaza bak" oyununa döner ve ülke elimizden kayar.
Bir yandan Kuzey Suriye'de sözüm ona kongreler yapılırken, bir yandan Kıbrıs elimizden kayarken, bir yandan "terörsüz Türkiye" adı altında yeniden açılım süreci hazırlıkları, diğer yandan ekonomik kriz... Bu kadar ciddi mesele varken, tam da kamuoyunun ilgisi İmamoğlu'na yönelmişken, birden Mansur Yavaş isminin gündeme getirilmesi doğru bir strateji değil. Üstüne üstlük Sayın Erdoğan'ın "başka CHP'liler telef olacak" açıklamasından sonra belki de yakında Mansur Yavaş'a yönelik yeni operasyonlar başlayabilir.
Ben Sayın Özel'den şunu beklerdim: "Bizim CHP'mizin her üyesi Cumhurbaşkanlığı yapacak niteliktedir. Eğer İmamoğlu aday olamazsa, başka bir CHP'liyi çıkarırız ve başarıyla bu işi yürütürüz." Böyle bir söylem çok daha kapsayıcı ve doğru olurdu.
Yoksa Mansur Yavaş elbette bu görevi en az İmamoğlu kadar yapabilecek bir isimdir, bunda şüphe yok. Ama mesele aday ismi değil. Adaylık tartışmalarını bir kenara bırakıp anayasal düzene, hukuka ve adalete odaklanmamız gerekiyor.
İmamoğlu'nun protestosuna gelenlerle yapılan anketlerde açıkça görülüyor ki, halkın büyük çoğunluğu "adalet için buradayız" diyor. "İmamoğlu için buradayız" diyenlerin oranı oldukça düşük. Yine aynı anketlerde katılımcıların %55,6'sı kendini "Atatürkçü", %16,9'u "milliyetçi" olarak tanımlıyor. Yani bu miting, kişisel bir destek mitingi değil, geniş bir toplumsal ittifakı temsil ediyor. Bu rüzgâr esmeye başlamışken tartışmayı yeniden adaylar düzeyine çekmek, bu toplumsal dayanışmaya zarar verebilir.
Ben eminim ki Sayın Özel bunu bilinçli olarak yapmamıştır, belki bir heyecan anında böyle bir ifade kullanmıştır. Ancak bizlerin bu süreci kişiselleştirmeden, anayasa ve adalet merkezli yürütmemiz gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Adayları değil, hak ve adaleti tartışmalıyız / 04.05.2025
- Türkiye'nin geleceği için doğru bir zemin arayışı / 28.04.2025
- İstanbul depremi ve gerçekler / 27.04.2025
- Meydanlar bize ne mesaj veriyor? / 31.03.2025
- Büyük İsrail Projesi ve Kürt Özerk Bölgesi / 23.03.2025
- Kadınların hak arayışı ve ekonomik bağımsızlık / 18.03.2025
- Gençler umutlarını kaybediyor / 17.03.2025
- Atatürk ve demokrasi / 14.03.2025
- Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü / 13.03.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinin başrolünde kim var? / 11.03.2025
- Türkiye'nin geleceği için doğru bir zemin arayışı / 28.04.2025
- İstanbul depremi ve gerçekler / 27.04.2025
- Meydanlar bize ne mesaj veriyor? / 31.03.2025
- Büyük İsrail Projesi ve Kürt Özerk Bölgesi / 23.03.2025
- Kadınların hak arayışı ve ekonomik bağımsızlık / 18.03.2025
- Gençler umutlarını kaybediyor / 17.03.2025
- Atatürk ve demokrasi / 14.03.2025
- Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü / 13.03.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinin başrolünde kim var? / 11.03.2025