İsrail'in arzı mevut hedefli büyük İsrail devleti projesi, ABD'nin ise Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gizli saklı projeler değil şüphesiz.
Bu iki işgal projesinin de hedefi belli.
Ve hedefte sadece Irak, İran, Suriye, Lübnan gibi ülkeler değil, Türkiye de var.
Daha da ötesi, 1991 yılında ABD Irak'a yönelik Körfez Harekatı'na başladığında Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifade ettiği gibi, "Asıl hedef Türkiye."
Bugünlerde MHP lideri Sayın Bahçeli, İsrail'in nihai hedefinin Türkiye olduğunu dillendirse de, bu tespit bundan 34 yıl önce Prof. Dr. Baş tarafından yapıldı.
İsrail cenahında da artık bu hedef açıkça dillendiriliyor.
İsrail'in Kanal 13 televizyonuna konuşan eski futbolcu ve televizyon sunucusu Eyal Berkovitch "Finalde Türkiye var" ifadesini kullandı.
Berkovitch canlı yayında, "Çeyrek finalde Hamas'la berabere kaldık, penaltılarda yendik. Yarı finalde İran'ı yendik. Finalde Türkiye var" dedi.
Sıralamaya dikkat edin, çeyrek, yarı final, final…
"Finalde Türkiye var" demek, tam anlamıyla Prof. Dr. Baş'ın 34 yıl önce belirttiği gibi "Asıl hedef Türkiye" demek.
Türkiye'yi yönetenler, Sayın Baş'ın bu müthiş uyarısını dikkate alarak 34 yıl boyunca Türkiye'yi bu tehdide karşı hazırlama yerine maalesef, bu tehditle aramızda olan bütün engelleri kaldırmayı tercih ettiler.
BTP lideri Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi, "Bu engellerden biri Hasan Nasrallah'tı, öldürüldü. O öldürüldü ve burada bayram gibi kutlama yaptı kimileri. Şimdi Nasrallah yok ve İsrail bağı çözülmüş deli dana gibi sağa sola saldırıyor. İsrail'in karşısındaki en büyük engellerden biri de Suriye ordusuydu. Esad devrildi artık Suriye'den İsrail'e hiçbir zarar gelmiyor. Ortam böyle olunca İsrail rahat rahat bombalamalarını sürdürüyor…"
Türkiye siyasetinin ABD-İsrail ikilisinin bu işgal projelerine karşı; ABD'nin Irak işgaline destek olmaması gerekiyordu, Lübnan'daki Hizbullah'a terör örgütü muamelesi yapmaması gerekiyordu, Esad yönetimiyle mutabakata varıp, Esad'ı İsrail ve ABD'ye karşı desteklemesi gerekiyordu ve daha niceleri…
Yaklaşan tehlikeyi bertaraf edeceksen, strateji bunu gerektirirdi ama siyasilerimiz sürekli ABD ve İsrail ekseninde olmayı tercih ettiler ve bugün tehdit sınırımıza kadar yanaştı. İsrailli sunucunun açık açık söylediği gibi artık gizlenmiyor.
Sizce bir sunucu, "Finalde Türkiye var" ifadesini sadece kendi iradesiyle söyleyebilir mi? Özellikle de İsrail gibi baskıcı bir rejimde… Söylüyor mu, söylettiriliyor mu? Bu tür tehditleri önce İsrail'in medya basın organlarından duyarsınız, sonra İsrailli aşırı sağcı bakanların ağızlarından, ardından da İsrail başbakanından…
Sonra da bir bakmışsın, bir gece ansızın gelivermişler!
Türkiye siyasetine düşen, esip gürlemek değil, gereğini yapmaktır.
Gereğini yapmak denilince, iktidar hemen, "Bakın, biz bunun için terörsüz Türkiye sürecini başlattık" savunmasına giriyor. Peki, bu gerçekten gereğini yapmak mıdır? Elbette ki hayır.
Malum, PKK'nın Türkiye kolu olduğu gibi, Irak, Suriye ve İran kolları da var ve hepsi yıllardır hedeflenen 4 parçalı Kürdistan projesi için terör eylemleri gerçekleştirdiler on binlerce masum insanı öldürdüler.
İsrail 13 Haziran'da İran'a yönelik saldırıları başlattığında, PKK'nın İran kolu olan PJAK, İran halkına İran ordusuna saldırı ve İsrail istihbaratına yardım çağrısında bulundu. Fırat'ın doğusunda bulunan, aslı PKK'nın Suriye kolu olan YPG/PYD, güncel ismiyle SDG ise, İsrail'in İran'a saldırılarında bir yol, bir güzergah oldu.
Pratik olarak İsrail'in Suriye ve Irak işgallerinde İsrail'e yardım sağlayan, İsrail-İran savaşında, İran halkına İsrail'in yanında olma çağrısı yapan PKK terör örgütü, söyler misiniz yarın İsrail Türkiye'ye saldırdığında safını nerede belirler?
Siyasilerimizin terörsüz Türkiye süreci adını verdikleri İmralı ve Kandil'le müzakere süreci, bu açıdan bakıldığında İsrail'in yayılması ve işgal projelerinde bir bariyer mi oluşturur, bir güzergah mı?
Bu manada, her tarafta İsrail'e desteğini açıklayan bir terör örgütüyle bir müzakere yürütmek, kalenin anahtarını İsrail'e teslim etmek anlamına gelmez mi?
Bu tür hamleler iç cepheyi güçlendirmez, ülkemiz ve milletimiz üzerinde menfur emelleri olan işgalciler lehine içeride cephe oluşturur.
Eğer bu işgal projelerine gerçekten dur demek istiyorsak, bunun yolu, devletiyle, milletiyle tek bilek tek yürek olmaktan, bunu sağlayacak politikaları devreye koymaktan geçer.
İster kabul edin, ister kabul etmeyin, bunun tek yol haritası da, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Sosyal Devlet Milli Devlet tezi ve dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'dir.
Bu sebeple bu model ve tezi parti programına alan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve lideri Hüseyin Baş'ın içinde olmadığı hiçbir denklem ülkemizde birliği sağlamayacaktır, tehlikeleri bertaraf etmeyecektir.
- Geçmiş olsun Sayın Ümit Özdağ / 18.06.2025
- İsrail için sadece Tahran değil, Ankara yolu da açıldı! / 17.06.2025
- İsrail zulmünü genişletiyor: Türkiye de hedefte / 14.06.2025
- Ortadoğu yeni bir savaşa mı hazırlanıyor? / 13.06.2025
- Ekonomik sıkıntılar nüfus krizini tetikliyor / 12.06.2025
- Atatürk’ün Müslümanlığı hepinize nal toplatır / 11.06.2025
- Suçlar, 10. Yargı Paketi ile önlenebilir mi? / 05.06.2025
- Mücadele enflasyonla mı, vatandaşla mı? / 04.06.2025
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025