İmam Askeri’nin kardeşi Cafer’in imamlık iddiası
Ebu’l-Edyan diyor ki: “İmam Hasan Askerî’ye hizmet edenlerden birisi de bendim. Hazretten aldığım mektupları şehirlere götürüyordum. İmam’ın ölümüne yol açan hastalığı günlerinde huzuruna vardım...
17.06.2024 08:22:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ebu'l-Edyan diyor ki: "İmam Hasan Askerî'ye hizmet edenlerden birisi de bendim. Hazretten aldığım mektupları şehirlere götürüyordum.
İmam'ın ölümüne yol açan hastalığı günlerinde huzuruna vardım. Hazret, bazı mektuplar yazıp, 'Bunları Medâin'e götürecek-sin, on beş gün Samarra'da bulunmayacaksın. On beşinci gün şehre girdiğinde Benim evimden ağıt, feryat seslerinin yükseldiğini, cesedimi de teneşire koyduklarını göreceksin' dedi.
'Efendim' dedim, 'Eğer böyle olursa sizden sonra kim İmam olacaktır?!'
'Kim, cenazeme namaz kılarsa yerimi o alacaktır' buyurdu.
'Başka bir işaret de var mı, buyursanız' dedim.
(Bir torbayı işaretle) 'Torbanın içinde ne olduğunu bilen kimse benden sonra İmam'dır' dedi.
İmam'ın heybet ve azameti, torba (veya kesenin) içinde ne olduğunu sormama engel oldu.
Ben İmam'dan aldığım mektupları Medâin'e götürdüm. Geri dönüp on beşinci gün Samarra'ya girdiğimde; aynen İmam'ın buyurduğu gibi, evinden ağıtlar yükseliyordu.
Yine kardeşi Ca'fer'i (Kezzab) gördüm. İmam'ın evinin kenarında oturmuştu. Bazı Ehl-i Beyt takipçileri, kendisine baş sağlığı diliyor ve İmam oluşunu kutluyorlardı.
Bu olayı hazmedemedim. Kendi kendime, 'Eğer Ca'fer İmam olursa İmamlık değişmiş demektir' diye söylendim. Çünkü Ca'fer'in içki içtiğini, kumar oynadığını, musikî ehli olduğunu gözlerimle görmüştüm.
Ben de ilerleyip kardeşinin ölümünden dolayı başsağlığı diledim ve İmam oluşunu kutladım ama o bana bir şey sormadı.
Bu sırada İmam Askerî'nin hâne hizmetçisi Akid çıkıp Ca'fer'e, 'Kardeşinin cenazesini kefenlediler. Gelin namaz kılın' dedi.
Ca'fer eve girdi. Çevresinde Ehl-i Beyt takipçileri vardı. Semman ve Hasan b. Ali -ki Seleme diye tanınır- en önde yer almışlardı.
Evin avlusuna girdiğimizde İmam Hasan Askerî'nin cenazesini kefenleyip tabuta koymuşlardı. Ca'fer, İmam'ın cenazesine namaz kılmak için öne çıktı.
Tekbir almak isterken aniden evden buğday tenli ve siyah saçlı ön dişleri birbirinden az aralı olan bir çocuk çıkıp geldi. Ve Ca'fer'in elbisesinden çekerek, 'Amca çekil kenara, babamın cenaze namazını Ben kıldırmalıyım' dedi.
Ca'fer, çocuğun bu davranışına pek kızmış bir hâlde çekildi. O çocuk, İmam'ın cenazesine imamlık yaptı, namazı kıldırdı. İmam Hasan Askerî'yi kendi evinde babasının mezarı yanına defnettiler.
Sonra o çocuk bana dönerek, 'Ey Basralı adam! Yanında bulunan mektupları bana ver!' dedi.
Getirdiğim mektupların cevaplarını kendisine verdim ve kendi kendime, 'Bu iki belirti (yani cenazeye namaz kılan ve mektupların cevabını isteyen) tamam' dedim. Şimdi sıra torbada...
Ca'fer'in yanına uğradım. Sesini yükseltmiş bağırıp çağırıyordu. Orada bulunan Haciz Veşşa ise, Ca'fer'e, 'O çocuk kimdi?' diye sordu. Böyle sorarak İmamlık iddiasında bulunan Ca'fer'i susturmak istiyordu. Ca'fer, 'Vallahi, şimdiye kadar O'nu görmedim, tanımam!' dedi.
Biz orada oturuyorken Kum halkından bir grup geldi. İmam Hasan Askerî'yi sordular. İmam'ın vefat ettiğini duyduklarında, 'Yerini alan kimdir?' dediler.
Oradakiler Ca'fer'i gösterdiler. Ca'fer'e yönelip selam verdiler. Başsağlığı dilediler. Ardından, 'Mektuplar, paralar getirmişiz; mektupların kimden geldiğini ve paraların miktarını söylersen sana verelim' dediler.
Ca'fer bu sorulara sinirlenip elbisesinin tozunu çırparak oradan uzaklaşırken, 'Bunlar benim gâibden bilgim olduğunu sanıyorlar' diyordu.
Bu sırada evden çıkan bir hizmetçi, 'Mektuplar falanca ve falanca şahıstandır. Torbada da bin dinar var; on tanesi de altın kaplamadır' dedi.
Kum halkı temsilcileri, mektupları ve torbayı hizmetçiye vererek, 'Seni her kim gönderdiyse İmam O'dur' dediler.
İmam Askerî'nin şehit olması ile artık yolunun üzerinde bir tehlike kalmadığını sanan Abbasî halifesi Mutemed, buna rağmen yine de İmam'ın oğlu Mehdî ile alakalı bir dizi tedbir aldırdı. Bu tedbirler, onun ne kadar derin bir korku duyduğunun da açık bir ispatıdır.
Halife, birkaç kişiyi İmam'ın evine girip tüm eşyalarını toparlayıp mühürlemekle görevlendirdi.
Diğer taraftan, İmam Hasan Askerî'nin bir oğlu kaldığını duymuş, O'nu bulmaya karar vermişti. Kabilelerden bazılarına, İmam'ın eşlerini ve cariyelerini muayene etmelerini; eğer bir hamilelik belirtisi bulurlarsa kendisine bildirmelerini emretti.
Deniliyor ki; "Kabilelerden birisi bir cariye hakkında şüphelendi. Halife, cariyenin bir yerde gözetim altında tutulmasını emretti. Ve halifenin özel hizmetçisi Nahrir'e, birkaç kadınla birlikte söylenenin doğru olup olmadığını anlamak için cariyeyi izlemelerini emretti."
Bu cariye iki yıl boyunca gözetim altındaydı. Ama hiçbir hamilelik belirtisi ortaya çıkmadı ve verilen bilginin yanlış olduğu anlaşıldı." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
İmam'ın ölümüne yol açan hastalığı günlerinde huzuruna vardım. Hazret, bazı mektuplar yazıp, 'Bunları Medâin'e götürecek-sin, on beş gün Samarra'da bulunmayacaksın. On beşinci gün şehre girdiğinde Benim evimden ağıt, feryat seslerinin yükseldiğini, cesedimi de teneşire koyduklarını göreceksin' dedi.
'Efendim' dedim, 'Eğer böyle olursa sizden sonra kim İmam olacaktır?!'
'Kim, cenazeme namaz kılarsa yerimi o alacaktır' buyurdu.
'Başka bir işaret de var mı, buyursanız' dedim.
(Bir torbayı işaretle) 'Torbanın içinde ne olduğunu bilen kimse benden sonra İmam'dır' dedi.
İmam'ın heybet ve azameti, torba (veya kesenin) içinde ne olduğunu sormama engel oldu.
Ben İmam'dan aldığım mektupları Medâin'e götürdüm. Geri dönüp on beşinci gün Samarra'ya girdiğimde; aynen İmam'ın buyurduğu gibi, evinden ağıtlar yükseliyordu.
Yine kardeşi Ca'fer'i (Kezzab) gördüm. İmam'ın evinin kenarında oturmuştu. Bazı Ehl-i Beyt takipçileri, kendisine baş sağlığı diliyor ve İmam oluşunu kutluyorlardı.
Bu olayı hazmedemedim. Kendi kendime, 'Eğer Ca'fer İmam olursa İmamlık değişmiş demektir' diye söylendim. Çünkü Ca'fer'in içki içtiğini, kumar oynadığını, musikî ehli olduğunu gözlerimle görmüştüm.
Ben de ilerleyip kardeşinin ölümünden dolayı başsağlığı diledim ve İmam oluşunu kutladım ama o bana bir şey sormadı.
Bu sırada İmam Askerî'nin hâne hizmetçisi Akid çıkıp Ca'fer'e, 'Kardeşinin cenazesini kefenlediler. Gelin namaz kılın' dedi.
Ca'fer eve girdi. Çevresinde Ehl-i Beyt takipçileri vardı. Semman ve Hasan b. Ali -ki Seleme diye tanınır- en önde yer almışlardı.
Evin avlusuna girdiğimizde İmam Hasan Askerî'nin cenazesini kefenleyip tabuta koymuşlardı. Ca'fer, İmam'ın cenazesine namaz kılmak için öne çıktı.
Tekbir almak isterken aniden evden buğday tenli ve siyah saçlı ön dişleri birbirinden az aralı olan bir çocuk çıkıp geldi. Ve Ca'fer'in elbisesinden çekerek, 'Amca çekil kenara, babamın cenaze namazını Ben kıldırmalıyım' dedi.
Ca'fer, çocuğun bu davranışına pek kızmış bir hâlde çekildi. O çocuk, İmam'ın cenazesine imamlık yaptı, namazı kıldırdı. İmam Hasan Askerî'yi kendi evinde babasının mezarı yanına defnettiler.
Sonra o çocuk bana dönerek, 'Ey Basralı adam! Yanında bulunan mektupları bana ver!' dedi.
Getirdiğim mektupların cevaplarını kendisine verdim ve kendi kendime, 'Bu iki belirti (yani cenazeye namaz kılan ve mektupların cevabını isteyen) tamam' dedim. Şimdi sıra torbada...
Ca'fer'in yanına uğradım. Sesini yükseltmiş bağırıp çağırıyordu. Orada bulunan Haciz Veşşa ise, Ca'fer'e, 'O çocuk kimdi?' diye sordu. Böyle sorarak İmamlık iddiasında bulunan Ca'fer'i susturmak istiyordu. Ca'fer, 'Vallahi, şimdiye kadar O'nu görmedim, tanımam!' dedi.
Biz orada oturuyorken Kum halkından bir grup geldi. İmam Hasan Askerî'yi sordular. İmam'ın vefat ettiğini duyduklarında, 'Yerini alan kimdir?' dediler.
Oradakiler Ca'fer'i gösterdiler. Ca'fer'e yönelip selam verdiler. Başsağlığı dilediler. Ardından, 'Mektuplar, paralar getirmişiz; mektupların kimden geldiğini ve paraların miktarını söylersen sana verelim' dediler.
Ca'fer bu sorulara sinirlenip elbisesinin tozunu çırparak oradan uzaklaşırken, 'Bunlar benim gâibden bilgim olduğunu sanıyorlar' diyordu.
Bu sırada evden çıkan bir hizmetçi, 'Mektuplar falanca ve falanca şahıstandır. Torbada da bin dinar var; on tanesi de altın kaplamadır' dedi.
Kum halkı temsilcileri, mektupları ve torbayı hizmetçiye vererek, 'Seni her kim gönderdiyse İmam O'dur' dediler.
İmam Askerî'nin şehit olması ile artık yolunun üzerinde bir tehlike kalmadığını sanan Abbasî halifesi Mutemed, buna rağmen yine de İmam'ın oğlu Mehdî ile alakalı bir dizi tedbir aldırdı. Bu tedbirler, onun ne kadar derin bir korku duyduğunun da açık bir ispatıdır.
Halife, birkaç kişiyi İmam'ın evine girip tüm eşyalarını toparlayıp mühürlemekle görevlendirdi.
Diğer taraftan, İmam Hasan Askerî'nin bir oğlu kaldığını duymuş, O'nu bulmaya karar vermişti. Kabilelerden bazılarına, İmam'ın eşlerini ve cariyelerini muayene etmelerini; eğer bir hamilelik belirtisi bulurlarsa kendisine bildirmelerini emretti.
Deniliyor ki; "Kabilelerden birisi bir cariye hakkında şüphelendi. Halife, cariyenin bir yerde gözetim altında tutulmasını emretti. Ve halifenin özel hizmetçisi Nahrir'e, birkaç kadınla birlikte söylenenin doğru olup olmadığını anlamak için cariyeyi izlemelerini emretti."
Bu cariye iki yıl boyunca gözetim altındaydı. Ama hiçbir hamilelik belirtisi ortaya çıkmadı ve verilen bilginin yanlış olduğu anlaşıldı." (Prof. Dr. Haydar Baş Hasan el-Askeri ve İmam Mehdi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.