"...Savaş, zaruri ve hayati olmalıdır... Milleti savaşa götürünce vicdanımda acı duymamalıyım. "Öldüreceğiz" diyenlere karşı, "ölmeyeceğiz" diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça savaş bir cinayettir".
Evet yanlış hatırlamadınız. Bu tarihi sözler, bu devleti kuran öndere; Mustafa Kemal Atatürk'e ait...
Savaşın, savaşın anlamının ve savaşın sonuçlarının ne demek olduğunu bilen bir önder... Vicdan ve devlet yönetiminin, insan-niyet-amaç-kurum-eylem arasındaki uyumun, bir milletin haklılığı ve bekasındaki etkisini hiç de uzak olmayan bir geçmişten, geleceğimizi yönlendirenlere ders olarak anlatıyor.
Ve Türkiye de bir şeyler oluyor?
Ne oluyor da bu ülkede şimdi, kendisinin olmayan bir savaşa asker gönderme ve dolayısıyla kan akıtma, can alma ve can verme konuşuluyor?
Eğer böyle hayati bir konuda "ABD böyle istiyor" diyorsanız, artık Türk milletinden, Türk bağımsızlık ve bütünlüğünden söz etmememiz gerekiyor.
Bir de gelecekteki parçalanmaya hazırlanmamız gerekiyor.
Bu milletin en belirgin vasıflarından biri de; "vefa ehli" olması idi(!").
Acaba Türkiye kendi Kurtuluş Savaşı'nda, karılarının kollarından topladıkları altınları bile gönderen Afgan ve Pakistanlı kardeşlerini ne çabuk unuttu!
Acaba Türkiye'nin Orta Asya'ya olan etkisi, gelişmiş bir kaç ülkenin milli ve manevi menfaatlerine hizmet etmek mi olmalıydı? Yoksa Ulu Önder Atatürk'ün önderliğini yaptığı "Sadabat Paktı" gibi, kendi milletinin ve fedakar dostlarının hedef ve menfaatlerini düşünür tarzda mı?
Belki de o ülkeleri düştükleri siyasi ve manevi dertlerden kurtarabileceği bir inisiyatife de sahipti.
Türk açlığı çeken Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu derken, buna bir de Orta Asya'nın eklendiğini görünce, artık sıranın Türkiye'ye gelmekte olduğunu düşünmeden edemiyoruz.
Mütareke basınından tutun da, sahte cemaat önderlerine kadar geniş bir cenderede, etnik yapısı, inancı ve ahlaki dokusu abluka altına alınmış Türkiye'nin, aynı Afganistan bombardımanında olduğu gibi dövülmekte ve yumuşatılmakta olduğunun bilmem farkında mısınız?
Ve kendi geleceğini garanti altına almaya çalışan Batılı ülkelerin dertlerinin sadece Ortadoğu'daki, Kafkaslardaki ve Orta Asya'daki petrol ve doğalgaz rezervleri olmadığının...
Bal gibi kendi geleceklerini, menfaatlerini, ideolojilerini, medeniyetleri ve inançlarını kurtarmak için hasım tuttukları ülke ve medeniyetleri yok etmek üzere savaşa girerlerken, kendi stratejileri ile "kendi lisanlarından(!)", "iti ite" kırdırmaya çalışıyorlar.
Türkiye artık geleceğinin, cicili bicili laflara, boş vaatlere ve yalanlara kanmakta olmadığını anlamak zorundadır.
"Beka" başkaları istedi diye kendini ateşe atma, sonra da yok oluşa hoplama da değildir.
Türkiye'nin kendi milli ve manevi hedeflerine uygun bir hazırlığa, stratejiye ve eylem planına ihtiyacı vardır.
Eğer bu yapılmaz ya da yapılamaz ise Türkiye'yi bir "niyazilik", bir "kim vurduya gittilik" beklemektedir.
Ve artık;
"...Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Görünür cephe, doğrudan doğruya ordunun karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilgiye uğrayabilir. Fakat bu hal hiç bir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, bir milleti esir ettiren iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeği bizden iyi kavramış olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar... bugüne kadar başarmışlardır da... Gerçekten, kaleyi içinden almak, dışarıdan almaktan çok kolaydır..." M. Kemal Atatürk
Gazi'nin bu deyişini okuduktan sonra, içimizdeki ve dışımızdaki gelişmeler ile içtekilerle dıştakileri anlamak sanırım çok daha kolaydır...
Abdullah A?ARO?LU
Evet yanlış hatırlamadınız. Bu tarihi sözler, bu devleti kuran öndere; Mustafa Kemal Atatürk'e ait...
Savaşın, savaşın anlamının ve savaşın sonuçlarının ne demek olduğunu bilen bir önder... Vicdan ve devlet yönetiminin, insan-niyet-amaç-kurum-eylem arasındaki uyumun, bir milletin haklılığı ve bekasındaki etkisini hiç de uzak olmayan bir geçmişten, geleceğimizi yönlendirenlere ders olarak anlatıyor.
Ve Türkiye de bir şeyler oluyor?
Ne oluyor da bu ülkede şimdi, kendisinin olmayan bir savaşa asker gönderme ve dolayısıyla kan akıtma, can alma ve can verme konuşuluyor?
Eğer böyle hayati bir konuda "ABD böyle istiyor" diyorsanız, artık Türk milletinden, Türk bağımsızlık ve bütünlüğünden söz etmememiz gerekiyor.
Bir de gelecekteki parçalanmaya hazırlanmamız gerekiyor.
Bu milletin en belirgin vasıflarından biri de; "vefa ehli" olması idi(!").
Acaba Türkiye kendi Kurtuluş Savaşı'nda, karılarının kollarından topladıkları altınları bile gönderen Afgan ve Pakistanlı kardeşlerini ne çabuk unuttu!
Acaba Türkiye'nin Orta Asya'ya olan etkisi, gelişmiş bir kaç ülkenin milli ve manevi menfaatlerine hizmet etmek mi olmalıydı? Yoksa Ulu Önder Atatürk'ün önderliğini yaptığı "Sadabat Paktı" gibi, kendi milletinin ve fedakar dostlarının hedef ve menfaatlerini düşünür tarzda mı?
Belki de o ülkeleri düştükleri siyasi ve manevi dertlerden kurtarabileceği bir inisiyatife de sahipti.
Türk açlığı çeken Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu derken, buna bir de Orta Asya'nın eklendiğini görünce, artık sıranın Türkiye'ye gelmekte olduğunu düşünmeden edemiyoruz.
Mütareke basınından tutun da, sahte cemaat önderlerine kadar geniş bir cenderede, etnik yapısı, inancı ve ahlaki dokusu abluka altına alınmış Türkiye'nin, aynı Afganistan bombardımanında olduğu gibi dövülmekte ve yumuşatılmakta olduğunun bilmem farkında mısınız?
Ve kendi geleceğini garanti altına almaya çalışan Batılı ülkelerin dertlerinin sadece Ortadoğu'daki, Kafkaslardaki ve Orta Asya'daki petrol ve doğalgaz rezervleri olmadığının...
Bal gibi kendi geleceklerini, menfaatlerini, ideolojilerini, medeniyetleri ve inançlarını kurtarmak için hasım tuttukları ülke ve medeniyetleri yok etmek üzere savaşa girerlerken, kendi stratejileri ile "kendi lisanlarından(!)", "iti ite" kırdırmaya çalışıyorlar.
Türkiye artık geleceğinin, cicili bicili laflara, boş vaatlere ve yalanlara kanmakta olmadığını anlamak zorundadır.
"Beka" başkaları istedi diye kendini ateşe atma, sonra da yok oluşa hoplama da değildir.
Türkiye'nin kendi milli ve manevi hedeflerine uygun bir hazırlığa, stratejiye ve eylem planına ihtiyacı vardır.
Eğer bu yapılmaz ya da yapılamaz ise Türkiye'yi bir "niyazilik", bir "kim vurduya gittilik" beklemektedir.
Ve artık;
"...Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Görünür cephe, doğrudan doğruya ordunun karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilgiye uğrayabilir. Fakat bu hal hiç bir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, bir milleti esir ettiren iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeği bizden iyi kavramış olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar... bugüne kadar başarmışlardır da... Gerçekten, kaleyi içinden almak, dışarıdan almaktan çok kolaydır..." M. Kemal Atatürk
Gazi'nin bu deyişini okuduktan sonra, içimizdeki ve dışımızdaki gelişmeler ile içtekilerle dıştakileri anlamak sanırım çok daha kolaydır...
Abdullah A?ARO?LU