Ver-Kurtul Ver-Heugen
New York'taki Kıbrıs görüşmelerini zafer havasında yansıtanların Lefkoşe'deki müzakereler sonrası tutumu ne kadar da tuhaf.
Biranda alevlenip,biranda söndüler.
Avrupa sevdasıyla yanış tutuşanların etekleri tutuştu.
Lakin Ada'daki gerçekler su yüzüne çıkınca ( ki bu gerçekler yılardan beri söylense de görmezden geliniyordu ) ortam sütliman oldu.
Sütliman derken, barış havasında bir dönem değil, belirsizliğin ve karamsarlığın vermiş olduğu bir tutumdan bahsediyoruz.
Uluslararası barış gücünün arabölgedeki karargahında Denktaş ve Papadopulos arasında süren müzakereler parlak görünmüyor.
Denktaş'ın ve MGK'nın üzerinde basa basa durduğu eşit statülü egemenlik-Düz hatlı toprak sınırı ve Garantörlük konusu Rumlar'ı memnun etmedi.
Rumlar daha fazla toprak tavizi, KKTC'nin tanınmaması ve daha fazla Rum nüfus göçü gibi taleplerle anlaşmayı şimdiden deldiler.
Denktaş ve MGK'nın hassasiyetleri ile Rum ulusal meclisi ve Papadopulos'un beklentileri örtüşmüyor.
Bizler de bu satırlarda defalarca bu hassasiyeti yazıp çizerken kimi yazarlar bunu görmezden geldi.
Ada'da şimdi tam bir kanırtma yaşanıyor.
Rumlar 1 Mayıs'ta hiçbir taviz vermeden AB'ye müdahil oluyor. KKTC'ye de "Devlet iddialarını bitir, Rumlarla anlaş ve ekonomik yardımları kap''deniyor.
Rumlar ile AB'ye katıldıktan sonraki süreci pembe bir tablo olarak takdim edenlerin ileriki yıllarda ortaya çıkması muhtemel sorunları görmezden gelmesi diplomatik miyopluğun diğer bir adı.
Denktaş da konuşmalarında bunu vurguluyor. Denktaş ne diyor: " Rumlar'la belki anlaşırız diye masaya oturduk ve kaygılarımızı dile getirdik. Ama ne onlar tavize yanaşıyor ne de Annan ve AB diplomatları onlara bir baskı yapıyor. Rum tarafına ayrıcalık tanındıkça hoşnutsuzluk daha da artacak. Müzakerelerdeki ketumluk bitti. Bundan sonra halkımı bilgilendireceğim ve Rumlar'ın hangi konularda anlaşma istemediklerini tek tek beyan edeceğim. Böylelikle bizi anlaşmaz görenlerin elindeki kozları da almış oluruz. Türk halkı referanduma giderken bu gerçekleri bilerek gitmeli''
Mafyavari Omerta sessizliği Ada'da bozulmuş durumda.
Artık sadece gerçekler konuşuyor.
Ada'daki anlaşma resminde poz verebilmek için alelacele Kıbrıs'a konuşlanan AB diplomatlarının çabalamaları boşa.
BM'nin Charter'ıyla( anlaşma) AB Premier Law ( Topuluk birinci hukuku)çakıştığı iddiaları ortadayken diplomasi çevrelerinin temel meseleleri yasal kılıfa bürümeye çalışmaları sürmekte.
Ancak mızrak çuvala sığmıyor.
Türkiye ve KKTC'nin hukukunu bertaraf ederek yeni hukuk denklemine sokmaya çalışanlar Ada'da üslendiler.
Bunların başında da Genişleme'den Sorunlu(!) Ver-Heugen geliyor.
Önümüzdeki aylarda görevini devredecek olan Ver-Heugen'e sahiplenenlerin başında da Ver-Kurtulcu denen kesimler geliyor.
Kıbrıs ne Ver-Kurtulcu diye yaftalananlara ne de Ver-Heugen gibilerinin insiyatifine bırakılabilir.
Adı Annan olmasına rağmen Annan Belgesi'nin patenti AB diplomatlarına ait.
"AB'yi sürece dahil etmekten önledik'' diye zafer naraları atanların AB'nin başından beri bu süreçte olduğunu bilmeleri gerek.
Birleştirilmeye çalışılan Kıbrıs'ın önünde de dev sorunlar olacak.Ve bunlar bir bir bizim önümüze konacak.
Versek de kurtulacak gibi değiliz.
New York'taki Kıbrıs görüşmelerini zafer havasında yansıtanların Lefkoşe'deki müzakereler sonrası tutumu ne kadar da tuhaf.
Biranda alevlenip,biranda söndüler.
Avrupa sevdasıyla yanış tutuşanların etekleri tutuştu.
Lakin Ada'daki gerçekler su yüzüne çıkınca ( ki bu gerçekler yılardan beri söylense de görmezden geliniyordu ) ortam sütliman oldu.
Sütliman derken, barış havasında bir dönem değil, belirsizliğin ve karamsarlığın vermiş olduğu bir tutumdan bahsediyoruz.
Uluslararası barış gücünün arabölgedeki karargahında Denktaş ve Papadopulos arasında süren müzakereler parlak görünmüyor.
Denktaş'ın ve MGK'nın üzerinde basa basa durduğu eşit statülü egemenlik-Düz hatlı toprak sınırı ve Garantörlük konusu Rumlar'ı memnun etmedi.
Rumlar daha fazla toprak tavizi, KKTC'nin tanınmaması ve daha fazla Rum nüfus göçü gibi taleplerle anlaşmayı şimdiden deldiler.
Denktaş ve MGK'nın hassasiyetleri ile Rum ulusal meclisi ve Papadopulos'un beklentileri örtüşmüyor.
Bizler de bu satırlarda defalarca bu hassasiyeti yazıp çizerken kimi yazarlar bunu görmezden geldi.
Ada'da şimdi tam bir kanırtma yaşanıyor.
Rumlar 1 Mayıs'ta hiçbir taviz vermeden AB'ye müdahil oluyor. KKTC'ye de "Devlet iddialarını bitir, Rumlarla anlaş ve ekonomik yardımları kap''deniyor.
Rumlar ile AB'ye katıldıktan sonraki süreci pembe bir tablo olarak takdim edenlerin ileriki yıllarda ortaya çıkması muhtemel sorunları görmezden gelmesi diplomatik miyopluğun diğer bir adı.
Denktaş da konuşmalarında bunu vurguluyor. Denktaş ne diyor: " Rumlar'la belki anlaşırız diye masaya oturduk ve kaygılarımızı dile getirdik. Ama ne onlar tavize yanaşıyor ne de Annan ve AB diplomatları onlara bir baskı yapıyor. Rum tarafına ayrıcalık tanındıkça hoşnutsuzluk daha da artacak. Müzakerelerdeki ketumluk bitti. Bundan sonra halkımı bilgilendireceğim ve Rumlar'ın hangi konularda anlaşma istemediklerini tek tek beyan edeceğim. Böylelikle bizi anlaşmaz görenlerin elindeki kozları da almış oluruz. Türk halkı referanduma giderken bu gerçekleri bilerek gitmeli''
Mafyavari Omerta sessizliği Ada'da bozulmuş durumda.
Artık sadece gerçekler konuşuyor.
Ada'daki anlaşma resminde poz verebilmek için alelacele Kıbrıs'a konuşlanan AB diplomatlarının çabalamaları boşa.
BM'nin Charter'ıyla( anlaşma) AB Premier Law ( Topuluk birinci hukuku)çakıştığı iddiaları ortadayken diplomasi çevrelerinin temel meseleleri yasal kılıfa bürümeye çalışmaları sürmekte.
Ancak mızrak çuvala sığmıyor.
Türkiye ve KKTC'nin hukukunu bertaraf ederek yeni hukuk denklemine sokmaya çalışanlar Ada'da üslendiler.
Bunların başında da Genişleme'den Sorunlu(!) Ver-Heugen geliyor.
Önümüzdeki aylarda görevini devredecek olan Ver-Heugen'e sahiplenenlerin başında da Ver-Kurtulcu denen kesimler geliyor.
Kıbrıs ne Ver-Kurtulcu diye yaftalananlara ne de Ver-Heugen gibilerinin insiyatifine bırakılabilir.
Adı Annan olmasına rağmen Annan Belgesi'nin patenti AB diplomatlarına ait.
"AB'yi sürece dahil etmekten önledik'' diye zafer naraları atanların AB'nin başından beri bu süreçte olduğunu bilmeleri gerek.
Birleştirilmeye çalışılan Kıbrıs'ın önünde de dev sorunlar olacak.Ve bunlar bir bir bizim önümüze konacak.
Versek de kurtulacak gibi değiliz.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005