Latin Amerika ülkelerinde son dönemde gerçekleştirilen yerel ve genel seçimlerde sol partilerin zafer kazanması ve hükümet ve devlet başkanlarının sol tandanslı işbaşına gelmesi tesadüf olmasa gerek.Arjantin, Brezilya, Küba, Şili ve diğer Latin ülkelerinde,bilhassa anti-Amerikanist bir çizginin gelişiyor olmasını iyi okumak gerekiyor.Amerikan dış politikasının diğer ülkelerden aldığı negatif tepkilerin, diğer ülke ve halklara ayrı bir siyasal kanal açıyor olmasına duyarsız kalınamaz.Amerikan yönetiminin bir taraftan Afganistan'da hala sürdürmekte olduğu siyasal baskılar, bir taraftan Irak'ta tatbik ettirdiği kanlı uygulamalar, anti-Amerikancı cephenin genişlemesine önayak oldu.Kendine yönelik eleştirilere kulak tıkayan Amerikalı siyasiler, kendi saflarına müttefik çekmek yerine kendi safındaki ülkeleri de karşılarına almış durumdalar. Dışişleri Bakanı Condolezza Rice'ın ve Başkan Bush'un Avrupa ve Asya'da başlatmış oldukları nabız turları gönül alma turu olduğu kadar, Amerika'nın kendi safını genişletme adımı olarak görülebilir.Avrupa Birliği'nin lokomotifi konumundaki Almanya ve Fransa'nın son dönemde Amerika'ya mesafeli yaklaşmaya başlamaları da bu eksende değerlendirilmeli.Ekonomik ve siyasal anlamda ülke içi ve ülke dışında güç durumda bulunan Amerikan yönetimi Huzursuz olduğu ülkeleri de huzursuz etmeye devam ediyor. Bunun son ve bilinen örnekleri Kuzey Kore ve İran. İran ile ipler gerilmiş vaziyette.Afganistan ve Irak'ta istediği sonucu alamayan hatta eline yüzüne bulaştıran, kan kaybetmeye devam eden Amerika'nın İran'a saldırabileceği ihtimalini güçlü ihtimal olarak değerlendirenlere katıldığımız söylenemez. Amerika, Avrupa ülkeleri ve bilhassa Birleşmiş Milletler ile her ne kadar karşı karşıya gelse de uluslararası toplum İran'a müdahale durumunda Amerika'yı yalnız bırakacaktır. İran'ın askeri donanımının yüksek potansiyeli de burada caydırıcı bir güç işlevi görüyor.Siyasal tecritlerle İran'ın önüne set çekerek, İsrail'e bulunduğu bölgede rahat nefes aldırmak isteyen Amerika'ya Avrupa'dan aykırı görüşler akademik çevrelerde yüksek tonda seslendirilmeye başlandı.Usame Bin Ladin'in hala yakalanamamış olması, Irak'ta demokrasinin oturtulamamış olması, Afganistan ve Pakistan'da yerel çatışmaların yeniden filizlenmesi, Amerikan ayak izinin yıkıcı tesirini gösterdi.Yıllar geçtikçe 'Amerikan yüzyılı' olarak değerlendirilen tanımlamaların bu yıllarda hiç de öyle olmadığı ve olmayacağı söylenebilir. Bu yüzyılda Amerika'nın popüleritesinin daha da çizileceği bir gerçek. Amerika'nın içerisinde bulunmadığı bölgesel kutuplaşmaların yakın süreçte siyasal sisteme damgasını vuracağını tahmin ediyoruz.Amerikan yönetiminin yaptıkları ile yapmak istediklerinin röntgenine baktığımızda ciğerinin bitmiş olduğunu da görürüz.Amerikan halkının kendi siyasilerine karşı olduğu bir dönemle karşı karşıyayız.Ulus devlet bilincini vatandaşlarına aşılamaya çalışan Amerikan siyasal düşüncesinin yırtılma noktası ise Ortadoğu.Amerikan sisteminin varoluşla yokoluş mücadelesinde neticeyi bu bölge belirleyecek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005