Hz. Peygamberin ortaya koyduğu yüce örnekliklerle Müslümanların sayısı günden güne artıp, İslâm'ın nuru Mekke dışındaki kabileleri de kucaklamaya başlayınca; Kureyş müşrikleri son derece tedirgin olmuşlardı.
Bu durum, Müslümanlara cesaret ve moral verirken, müşrikleri ise fazlasıyla sarsmış, düşündürmüş ve yeni kararlar almaya, yeni plânlar tertiplemeye zorlamıştı.
Vakit geçirmeden bir araya geldiler ve ittifakla aldıkları kararları yazarak Kâbe duvarına astılar. Ayrıca, bu anlaşmaya aykırı davranmayacaklarına dair and içtiler. Bu 3 yıl sürecek bir boykottu, çileli ve meşakkatli yıllar başlıyordu... Boykot maddeleri şu şekildeydi:
* Haşim ve Muttaliboğulları ailelerinden kız alınmayacak ve ailelerine kız verilmeyecek.
* Haşim ve Muttaliboğullarına hiçbir şey satılmayacak ve hiçbir şey satın alınmayacak.
Bu boykot, Haşim ve Muttaliboğulları ailelerini Şi'b-i Ebu Talib (Ebu Talib Mahallesi) denilen yere topluca taşınmasına vesile olacaktı. Artık bu mahalle sakinleriyle bütün münasebetler kesilmişti. Ebû Leheb, Haşimoğullarından olmasına rağmen, öz kardeşlerinin, hısım ve akrabalarının açlıktan ölmesini istiyor ve bu hususta elinden gelen her türlü gayreti gösteriyordu. Mekke'ye yiyecek maddeleri getiren kervanları şehrin dışında karşılıyor ve "Ey tacirler! Haşimoğullarına bir şey satmayın! Fiyatları yüksek söyleyin ki almaya güçleri yetmesin" diyordu...
Boykota uğrayanların ihtiyaçlarını gidermek için başta Peygamber Efendimiz olmak üzere Hz. Ebu Talib ve Hz. Hatice tüm varlıklarını harcadılar. Ebu Talip vadisinde korkunç bir açlık hüküm sürmeye başlamıştı. Yiyecek bir şey bulamadıklarından ağaç yaprakları, hatta orada burada ele geçirdikleri kuru deri parçalarını ateşe tutup yemeye başladılar. Çocukların açlıktan gelen acıklı ve yürek parçalayıcı feryatları; imansızlığın, inkâr ve küfrün ne kadar merhametsiz ve gaddar olduğunu ortaya koyuyordu...
Boykot yıllarında Mekke'nin tamamı da müthiş bir kuraklığa maruz kalacaktı... Şöyle ki; Hz. Peygamber "Allah'ım bunlara Yusuf'un kıtlık yıllarındaki gibi bir kıtlık ver!" diye dua etmiş ve kısa bir süre içinde yağmurlar kesilmiş yer de kurumuştur. Onlardan da birçok insan açlıktan ölür. Ölmüş hayvanları köpekleri, deve yünü ile kanın karışımından yapılan şeyleri yemek zorunda kalırlar. Kıtlığın dayanılmaz hale geldiği sıralarda Ebu Süfyan Hz. Muhammed'e gelerek yalvarır: "Ne olursun" der, "dua et Allah üzerimizden bu belayı kaldırsın. O zaman söz veriyoruz sana iman edeceğiz!" Hz. Muhammed dua eder, kuraklık ve kıtlık son bulur fakat Kureyş yine sözünde durmaz.
Peygamberliğin yedinci senesi Muharrem ayı başında başlatılan bu boykot tam üç sene sürdü. Cenâb-ı Hak, müşriklerin Kâbe içine astıkları mâlum sahifeye karıncaları musallat etti ve durumu vahiy ile Resûlüne bildirdi. Sahifede, güvenin yemediği sadece "Bismike Allahümme" yazısı kalmıştı.
Resûl-i Ekrem, durumu amcası Ebû Talib'e anlattı. Bunun üzerine Ebû Talib gidip müşriklere şu teklifte bulundu: "Kardeşim oğlunun bana haber vermesine göre, Allah sizin Kâbe'de astığınız sahifeye karıncaları musallat etmiş ve (Allah) lafzı dışında bulunan, zulüm, akrabalarla münasebeti kesme ve iftira gibi ifadeleri yiyip bitirmiştir."
"Kâbe'ye gidip sahifeye bakınız. Eğer yeğenim doğru söylemişse, bu zulüm ve kötü davranışınızdan vazgeçiniz. Eğer -hâşâ- yalan söylemişse, ben onu size teslim edeceğim. Onu öldürmek veya diri bırakmak hususunda serbestsiniz." Kâbe'ye giden müşrikler Ebû Talib'in anlattıklarının aynısını gözleriyle gördüler. Hayret içinde kalmalarına rağmen, yine de Peygamber Efendimizin bir mu'cizesi olarak kabul etmediler ve "bu da bir sihirdir" diyerek O ebedi ve ezeli nûra yine gözlerini kapadılar.
Bununla birlikte bu hâdise boykot havasının şiddetini bir derece kırdı. Boykot kararının aleyhinde hatırı sayılır bir kaç kişi de ortaya çıkınca, bi'setin 10. yılında boykot kaldırıldı. Anlaşmanın feshedildiği halka duyuruldu ve boykot kararlarının yazılı bulunduğu sahife de yırtılıp atıldı.
Zulüm ve şirk bir kez daha imanın önünde mağlubiyetini ilan ediyordu...
Arkasında büyük acılar ve ağır bedeller bırakan boykot en nihayetinde Hz. Hatice annemizi ve Hz. Ebu Talip Efendimizi Resulullah'tan koparacak ve "hüzün yılı" başlayacaktı...
O yıllarda Hz. Hadice'yi açlıktan, kurumuş deve derisi parçalarını yemeye çalışırken görenler olmuştur. Bir zamanlar binlerce develik ticaret kervanları kaldıran Mekke'nin en zengin kadınının imanına ve Resul aşkına bakar mısınız?
Ve en üstün koruyucu ve aynı zamanda büyük bir şair olan Hz. Ebu Talip Efendimiz o yıllarda kaleme aldığı şiirinden bir dörtlük:
"Kâbe'ye and olsun ki mızraklar ve oklarla savaşmadıkça,
Çoluk, çocuğumuzu bize unutturacak derecede,
Kendisinin çevresinde çarpışarak yerlere serilmedikçe,
Muhammed'i teslim etmeyeceğiz."
Allah şefaatlerinden mahrum eylemesin...
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023