Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 46. maddesinin birinci fıkrasını ihlâl ettiğine hükmetti.
Önce, ihlâl edilen madde hükmüne bakalım;
"Madde 46-Kararların bağlayıcılığı ve infazı
1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda mahkemenin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt eder."
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 10 Mart 1954'te onaylamıştır. 1987'de bireysel başvuru hakkını 1990'da da, AİHM'nin yargılama yetkisini kabul etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesinin son fıkrası gereği, "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."
Şu durumda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi iç hukukumuzun bir parçasıdır. Ve normlar hiyerarşisi bakımından da Anayasa'nın üstündedir. Zira sözleşme hükümleri için anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa mahkemesine başvurulamayacağı hükme bağlanmıştır.
Son tahlilde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olmamız nedeniyle, Sözleşme'nin 46. maddesinin 1. fıkrası gereği, mahkeme kararlarına uymak zorundayız.
Olayı somutlaştıralım; Türkiye hangi dava dosyası için sözleşmeyi (AİHS) ihlâlle suçlanmıştır?
Osman Kavala, 17 Ekim 2017 tarihinde gözaltına alındı. 1 Kasım 2017'de tutuklandı. AİHM, tüm tahliye talepleri reddedilen Kavala'nın tutukluluğunun hak ihlâli olduğuna hükmederek, derhal serbest bırakılması gerektiği hususunda karar verdi.
AİHM kararlarının yerine getirilip getirilmediği, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nce denetlenmektedir. Sözleşmeci devletler, mahkeme kararlarının uygulanması için gereken tedbirleri almaları gerekir. Yani sözleşmeye aykırılığı tespit edilen durumun ortadan kaldırılması, ilgili devletin sorumluluğundadır. Her sözleşmeci devlet, kararın nasıl yerine getirileceğini, buna ilişkin şekil ve içeriği kendisi belirleyecektir.
Sözleşme'nin 46. maddesinde mahkemenin kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğu, mahkemenin kesinleşmiş kararlarının, uygulanmasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi'ne gönderileceği düzenlenmiştir. Bu maddeye 14. No'lu Protokol kararlarının uygulanması ile ilgili yeni hükümler eklenmiştir.
Bakanlar Komitesi bir sözleşmeci tarafın, taraf olduğu davada verilen kesin karara uymayı reddettiği görüşünde ise, konuyu mahkemeye intikal ettirebilir.
Mahkeme, ilgili devletin verilen karara uymadığını tespit ederse, alınacak önlemleri değerlendirmesi için, dava dosyasını Bakanlar Komitesi'ne gönderir.
İşte Osman Kavala davasında gelinen nokta budur. AİHM, Bakanlar Komitesi'nin kendisine intikal ettirdiği dava için ihlâl tespit etmiştir. Bundan sonrası, Türkiye için hangi önlemler alınacağı Bakanlar Komitesi'nin alacağı kararlara bağlıdır.
Son söz yerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Bakanlar Komitesi'nin kararlarını tanımıyoruz şeklindeki açıklamanın hiçbir hukuki geçerliliği yoktur.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023