Allah'ın ismi kutludur, anısı uludur, övgüsü yücedir
Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam şöyle buyurdular: "Şüphesiz Allah'ın ismi kutludur, anısı uludur, övgüsü yücedir, münezzehtir, temizdir, birdir, tektir, hep vardır, hep var olacaktır, ilktir, sondur, zahirdir, batındır
01.05.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İbrahim'den, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam şöyle buyurdular: "Şüphesiz Allah'ın ismi kutludur, anısı uludur, övgüsü yücedir, münezzehtir, temizdir, birdir, tektir, hep vardır, hep var olacaktır, ilktir, sondur, zahirdir, batındır.
İlkliğinin başlangıcı yoktur, en yüceliğinde üsttür, rükünleri uludur, binası yücedir, sultası büyüktür, nimetleri geniştir, yüceliği parlaktır, vasfedenler sıfatının özüne eremezler, ilahlığının marifetini taşıyamazlar, O'na bir sınır (tanım) çizemezler; çünkü nitelemeyle O'na ulaşılamaz."
Feth bin Yezid el-Cürcani'den, dedi ki: Mekke'den dönüp Horasan'a giderken yolda Hz. Ebu'l-Hasan (İmam Ali bin Musa) aleyhisselam ile karşılaştım. Irak'a gidiyorlardı. Bu arada şöyle buyurduklarını duydum: "Allah'tan sakınandan sakınılır, Allah'a itaat edene itaat edilir."
Yavaşça yaklaştım ve yanlarına vararak selam verdim. Selamımı yanıtladılar, sonra da şöyle buyurdular:
"Yaratanı razı eden, mahlûkun öfkesine aldırış etmez; yaratanı öfkelendiren ise, Allah'ın yaratılmışların öfkelerini ona yönlendirmesine layıktır. Yaratan ancak kendisini vasfettiğiyle vasfedilir.
Duyuların algılamaktan, vehimlerin ulaşmaktan, zihinlerin sınırlamaktan, bakışların kuşatmaktan aciz kaldığı bir zat nasıl tavsif edilebilir ki? O, vasfedenlerin vasfetmesinden yücedir, niteleyenlerin nitelemesinden uludur.
Yakınlığında uzaktır, uzaklığında yakındır. O halde, O uzakken yakın, yakınken de uzaktır. Nasılı nasıl kılan (keyfiyete keyfiyet özelliği veren) O'dur; bu yüzden O'nun için "Nasıl" denemez; nereyi nere kılan (mekâna mekân özelliği veren) O'dur; bu yüzden O'nun hakkında "Nerede" söylenemez. Çünkü O nasıllıktan da neredelikten de uzaktır."
Muhammed bin Ebu Abdullah merfu olarak dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam buyurdular ki: Hz. "Emirü'l-Müminin (İmam Ali) aleyhisselam Kufe'de minber üzerinde hutbe okuduğu esnada usta konuşmacı ve cesaretli biri olan Zi'lib denen bir adam ayağa kalkarak: "Ey Emirü'l-Müminin, Rabbini görmüş müsün?" dedi.
Buyurdular ki: "Yazıklar olsun sana ey Zi'lib, ben görmediğim bir Rabbe hiç kulluk eder miyim?"
Dedi ki: "Ey Emirü'l-Müminin, peki O'nu nasıl görmüşsün?"
Buyurdular ki: "Ey Zi'lib gözler O'nu bakmakla göremez, ama kalpler imam hakikatleriyle O'nu görmüştür.
Yazıklar olsun sana Ey Zi'lib, Rabbim letafetin latifidir ama incelikle tavsif edilmez; büyüklüğün büyüğüdür ama büyüklükle sıfatlanamaz, ululuğun ulusudur ama ululukla vasıflanmaz, yüceliğin yücesidir ama irilikle tanımlanamaz.
Her şeyden öncedir; bir şey O'ndan öncedir, denemez. Her şeyden sonradır, O'nun sonu var söylenemez. Şeyleri dilemiştir ama endişeyle değil, kavrayandır ama dalavereyle değil. Her şeydedir ama ne onlara karışmıştır ne de onlardan ayrılmıştır. Açıktır ama beraberlikle değil; mütecellidir ama uzaktan görülmeyle değil.
Uzaktır mesafeyle değil; yakındır, yakınlaşmayla değil. Latiftir, cisimleşmeyle değil. Vardır, yokluktan sonra değil. Faildir, mecbur olmadan. Yöneticidir, hareket etmeden. İrade edendir, tasalanmadan. İşitendir, uzuv olmadan, görendir, cihaz olmadan.
Mekânlar O'nu içermez, vakitler O'nu kapsamaz, vasıflar O'nu sınırlamaz, uyuklama O'nu tutmaz. Oluşu vakitlerden, varlığı yokluktan, öncesizliği başlangıçtan öncedir. Duyuları duyu kılmasıyla O'nun duyusu olmadığı anlaşılmış, cevherleri cevher kılmasıyla O'nun cevheri olmadığı bilinmiş, şeyler arasında zıtlık koymasıyla O'nun zıddı olmadığı fark edilmiş, şeyler arasında eşleme yapmasıyla da eşinin olmadığı kavranmıştır.
Aydınlığı karanlıkla, kuruyu yaşla, serti yumuşakla, soğuk'u sıcakla çeliştirmiştir. Onların (varlıkların) zıtlarını kaynaştırmış, uyumlularını da ayrıştırmış ki, ayrıştırılmaları ayıranlarına, kaynaştırılmaları da kaynaştıranlarına delil oluversin.
Yüce Allah'ın; "Her şeyden de çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız." sözünün anlamı işte budur. Bu yüzden önceyle sonranın arasını da ayrıştırmış ki, O'nun ne öncesi ne de sonrası olmadığı bilinsin. Onlar (varlıklar), doğalarıyla onları doğa kılanlarının doğası olmadığına tanıklık eder.
Vakitli olmalarıyla da onları vakitli edenin vaktinin olmadığından haber verirler. Onların bazısını bazısıyla da örtülemiş ki, O'nunla yaratığı arasında bir örtünün olmadığı bilinsin. Hiçbir yönetilen yokken O Rab idi, hiçbir ilahlık yapılan yokken O ilah idi, hiçbir bilinen yokken O âlim idi, hiçbir işitilen yokken O işiten idi."
İlkliğinin başlangıcı yoktur, en yüceliğinde üsttür, rükünleri uludur, binası yücedir, sultası büyüktür, nimetleri geniştir, yüceliği parlaktır, vasfedenler sıfatının özüne eremezler, ilahlığının marifetini taşıyamazlar, O'na bir sınır (tanım) çizemezler; çünkü nitelemeyle O'na ulaşılamaz."
Feth bin Yezid el-Cürcani'den, dedi ki: Mekke'den dönüp Horasan'a giderken yolda Hz. Ebu'l-Hasan (İmam Ali bin Musa) aleyhisselam ile karşılaştım. Irak'a gidiyorlardı. Bu arada şöyle buyurduklarını duydum: "Allah'tan sakınandan sakınılır, Allah'a itaat edene itaat edilir."
Yavaşça yaklaştım ve yanlarına vararak selam verdim. Selamımı yanıtladılar, sonra da şöyle buyurdular:
"Yaratanı razı eden, mahlûkun öfkesine aldırış etmez; yaratanı öfkelendiren ise, Allah'ın yaratılmışların öfkelerini ona yönlendirmesine layıktır. Yaratan ancak kendisini vasfettiğiyle vasfedilir.
Duyuların algılamaktan, vehimlerin ulaşmaktan, zihinlerin sınırlamaktan, bakışların kuşatmaktan aciz kaldığı bir zat nasıl tavsif edilebilir ki? O, vasfedenlerin vasfetmesinden yücedir, niteleyenlerin nitelemesinden uludur.
Yakınlığında uzaktır, uzaklığında yakındır. O halde, O uzakken yakın, yakınken de uzaktır. Nasılı nasıl kılan (keyfiyete keyfiyet özelliği veren) O'dur; bu yüzden O'nun için "Nasıl" denemez; nereyi nere kılan (mekâna mekân özelliği veren) O'dur; bu yüzden O'nun hakkında "Nerede" söylenemez. Çünkü O nasıllıktan da neredelikten de uzaktır."
Muhammed bin Ebu Abdullah merfu olarak dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam buyurdular ki: Hz. "Emirü'l-Müminin (İmam Ali) aleyhisselam Kufe'de minber üzerinde hutbe okuduğu esnada usta konuşmacı ve cesaretli biri olan Zi'lib denen bir adam ayağa kalkarak: "Ey Emirü'l-Müminin, Rabbini görmüş müsün?" dedi.
Buyurdular ki: "Yazıklar olsun sana ey Zi'lib, ben görmediğim bir Rabbe hiç kulluk eder miyim?"
Dedi ki: "Ey Emirü'l-Müminin, peki O'nu nasıl görmüşsün?"
Buyurdular ki: "Ey Zi'lib gözler O'nu bakmakla göremez, ama kalpler imam hakikatleriyle O'nu görmüştür.
Yazıklar olsun sana Ey Zi'lib, Rabbim letafetin latifidir ama incelikle tavsif edilmez; büyüklüğün büyüğüdür ama büyüklükle sıfatlanamaz, ululuğun ulusudur ama ululukla vasıflanmaz, yüceliğin yücesidir ama irilikle tanımlanamaz.
Her şeyden öncedir; bir şey O'ndan öncedir, denemez. Her şeyden sonradır, O'nun sonu var söylenemez. Şeyleri dilemiştir ama endişeyle değil, kavrayandır ama dalavereyle değil. Her şeydedir ama ne onlara karışmıştır ne de onlardan ayrılmıştır. Açıktır ama beraberlikle değil; mütecellidir ama uzaktan görülmeyle değil.
Uzaktır mesafeyle değil; yakındır, yakınlaşmayla değil. Latiftir, cisimleşmeyle değil. Vardır, yokluktan sonra değil. Faildir, mecbur olmadan. Yöneticidir, hareket etmeden. İrade edendir, tasalanmadan. İşitendir, uzuv olmadan, görendir, cihaz olmadan.
Mekânlar O'nu içermez, vakitler O'nu kapsamaz, vasıflar O'nu sınırlamaz, uyuklama O'nu tutmaz. Oluşu vakitlerden, varlığı yokluktan, öncesizliği başlangıçtan öncedir. Duyuları duyu kılmasıyla O'nun duyusu olmadığı anlaşılmış, cevherleri cevher kılmasıyla O'nun cevheri olmadığı bilinmiş, şeyler arasında zıtlık koymasıyla O'nun zıddı olmadığı fark edilmiş, şeyler arasında eşleme yapmasıyla da eşinin olmadığı kavranmıştır.
Aydınlığı karanlıkla, kuruyu yaşla, serti yumuşakla, soğuk'u sıcakla çeliştirmiştir. Onların (varlıkların) zıtlarını kaynaştırmış, uyumlularını da ayrıştırmış ki, ayrıştırılmaları ayıranlarına, kaynaştırılmaları da kaynaştıranlarına delil oluversin.
Yüce Allah'ın; "Her şeyden de çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız." sözünün anlamı işte budur. Bu yüzden önceyle sonranın arasını da ayrıştırmış ki, O'nun ne öncesi ne de sonrası olmadığı bilinsin. Onlar (varlıklar), doğalarıyla onları doğa kılanlarının doğası olmadığına tanıklık eder.
Vakitli olmalarıyla da onları vakitli edenin vaktinin olmadığından haber verirler. Onların bazısını bazısıyla da örtülemiş ki, O'nunla yaratığı arasında bir örtünün olmadığı bilinsin. Hiçbir yönetilen yokken O Rab idi, hiçbir ilahlık yapılan yokken O ilah idi, hiçbir bilinen yokken O âlim idi, hiçbir işitilen yokken O işiten idi."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.