"Sayın yolcularımız, artık konuğumuzsunuz ilkesinden hareket eden Metro Turizm..."
Eğer bir gün Metro Turizm ile yolculuk yaptıysanız bu anonsu hatırlamanız lazım.
20-25 yaşlarında bir kızcağız, elindeki metinden okur bu baştan sona duygu yüklü sözleri.
Hava hosteslerini kanıksadık da, bu otobüs hostesleri son yılların modası.
Ne de olsa AB kara sevdası.
Tükeniyor arın hayanın tasası.
Cuma akşamı Ankara'ya gitmem gerekti ve gittim bile.
Metro Turizm'i tercih ettim.
En sevdiğim koltuk 12, 16 gibi numaralardır.
Şans ya, 12 numaraya düştüm, cam kenarı, uyumak için ideal.
Yerime oturdum ve başladım duaya.
Kaza yapmayalım falan değil.
Yanıma düşecek adam, yol arkadaşı hakkındaydı duam.
Şişman biri olmasın, geveze olmasın ve sigara kokmasın.
Basitten istekler bunlar.
Bir zamanlar çene sistemi bozuk biri ile yaptığım yolculuğu hiç unutmam.
Varacağımız son noktaya kadar konuşmuştu.
Ne bilge adammış meğer.
Bir yandan dua ediyorum, bir yandan da otobüse binenleri göz ucuyla takip ediyorum. Aradığım standartlara uygun olan birini otobüse biniyor görünce inşallah budur yanımda oturacak diye içimden geçiriyorum. Adam geliyor ve yanımdan arka koltuklara doğru süzülüyor.
Bir ses duyana kadar bu böyle devam etti.
Ses şu: 11 numara neresi?
Tamam, işte altı saat sürecek yolculukta yol arkadaşım geliyor diye içimden geçirdim ki, ne göreyim, adam, ya da delikanlı aynen "Nah! Nuh! On iki kav adam, on iki kav adam" şarkısındaki on ikinin biri gibi.
Bir farkla ki, bu orijinal değil, taklidi.
O anda duayı eksik yaptığımı anladım.
Şişman olmayan, ağzı sigara kokmayan tamam da, boyu Türkiye standartlarına göre olsun demeyi unutmuşum.
Sağ olsun, ideal hamburger neslindendi, geldi, oturdu, bulmacasını çıkardı ve çözmeye başladı.
Hani selamdan sabahtan geçtik, en azından iyi akşamlar falan dileyebilirdi, dilemedi.
Ne işe yaradığını bilemedi.
Yolculuk boyunca işkencenin ne demek olduğunu yakinen müşahade ettim, onun sayesinde.
Zavallının bacakları koltuk aralarına sığmaz.
Sağa kıvırır olmaz, sola kıvırır olmaz.
Eee koltuğun altına sokacak hali yok ya.
Gece saat 03:00 civarı, uyku saati yani.
Tam uyuyacağım, dalıyorum, tam o anda araba çağdaşlığın simgesel boyutu ölçüsü bir çukura dalıyor, birden uyanıyorum, yanımda ayakta duran bir adam.
Tam da "beyefendi ayakta kaldınız" deyip yardımcı olamaya karar veriyorum, o da ne! Ayakta olan falan yok, yanımdaki bulmacalog arkadaşım otururken bile ayakta duruyor gibi.
Hoş, karşılaşacağını bilsem; üst geçitlerin altından geçerken başını eğ deyeceğim, ama adamı tanımıyorum ki, ya beni terslerse.
Sana ne beyefendi,
Boy benim kelle benim,
Üstüme gelme benim, derse ne diyeceğim.
Biz, millet olarak başkalarına yardım etme uğruna hep dayak yemişiz hayatımızda.
Mesela en fazla dayağı kavga edenlerden değil de, o kavgayı ayıranların yediği, cümlenin malumu.
Ve git, git, git, vardık Ankara'ya.
Sabahın saat 08:30'u.
Hani yol sonunda o hostes kızımız servis noktalarını saymasaydı lafım yoktu.
Ve başladık servislerin gelmesini beklemeye.
Yarım saat oldu, gelen yok.
Bir saat oldu gelen yok.
Hani şiirde var ya;
Bir çok gidenlerin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok saatler geçti dönen yok seferinden.
Aynen bunun gibi.
Hani haksızlık yapmayalım, tek tük araç geliyor, o da en torpilli semtlere yollanıyor, hareket şefi tarafından.
Hareket şefi tam tekmil.
Telsizi, yarı resmi üniforması, telsiz mikrofonu.
Hatta koşuşturması da tamam, ama servis yok.
Dayanamadım ve sordum: Bu halimiz "Artık konuğumuzsunuz ilkesinden hareketle"den mi kaynaklanıyor?
Ben artık konuk olmak istemiyorum dedim ve sırf oradan uzaklaşmak için hiç de bana yaramayan bir başka firmanın servis aracına binip şehre vardım.
Hani olur ya, artık konuğumuzsunuz, ölümüzü öp bırakmayız, diye biri tutturur da ben bir haftayı orada geçiririm korkusuyla kaçtım sizin anlayacağınız.
Şaka bir yana, çok ciddi bir kurum kabul ettiğim Metro'ya hiç yakışmadı.
Otogara intikalde de aynı sıkıntıları yaşamış bir başka yolcu.
Umarım yetkililer bu durumun farkına varır ve tedbir alır.
Eğer bir gün Metro Turizm ile yolculuk yaptıysanız bu anonsu hatırlamanız lazım.
20-25 yaşlarında bir kızcağız, elindeki metinden okur bu baştan sona duygu yüklü sözleri.
Hava hosteslerini kanıksadık da, bu otobüs hostesleri son yılların modası.
Ne de olsa AB kara sevdası.
Tükeniyor arın hayanın tasası.
Cuma akşamı Ankara'ya gitmem gerekti ve gittim bile.
Metro Turizm'i tercih ettim.
En sevdiğim koltuk 12, 16 gibi numaralardır.
Şans ya, 12 numaraya düştüm, cam kenarı, uyumak için ideal.
Yerime oturdum ve başladım duaya.
Kaza yapmayalım falan değil.
Yanıma düşecek adam, yol arkadaşı hakkındaydı duam.
Şişman biri olmasın, geveze olmasın ve sigara kokmasın.
Basitten istekler bunlar.
Bir zamanlar çene sistemi bozuk biri ile yaptığım yolculuğu hiç unutmam.
Varacağımız son noktaya kadar konuşmuştu.
Ne bilge adammış meğer.
Bir yandan dua ediyorum, bir yandan da otobüse binenleri göz ucuyla takip ediyorum. Aradığım standartlara uygun olan birini otobüse biniyor görünce inşallah budur yanımda oturacak diye içimden geçiriyorum. Adam geliyor ve yanımdan arka koltuklara doğru süzülüyor.
Bir ses duyana kadar bu böyle devam etti.
Ses şu: 11 numara neresi?
Tamam, işte altı saat sürecek yolculukta yol arkadaşım geliyor diye içimden geçirdim ki, ne göreyim, adam, ya da delikanlı aynen "Nah! Nuh! On iki kav adam, on iki kav adam" şarkısındaki on ikinin biri gibi.
Bir farkla ki, bu orijinal değil, taklidi.
O anda duayı eksik yaptığımı anladım.
Şişman olmayan, ağzı sigara kokmayan tamam da, boyu Türkiye standartlarına göre olsun demeyi unutmuşum.
Sağ olsun, ideal hamburger neslindendi, geldi, oturdu, bulmacasını çıkardı ve çözmeye başladı.
Hani selamdan sabahtan geçtik, en azından iyi akşamlar falan dileyebilirdi, dilemedi.
Ne işe yaradığını bilemedi.
Yolculuk boyunca işkencenin ne demek olduğunu yakinen müşahade ettim, onun sayesinde.
Zavallının bacakları koltuk aralarına sığmaz.
Sağa kıvırır olmaz, sola kıvırır olmaz.
Eee koltuğun altına sokacak hali yok ya.
Gece saat 03:00 civarı, uyku saati yani.
Tam uyuyacağım, dalıyorum, tam o anda araba çağdaşlığın simgesel boyutu ölçüsü bir çukura dalıyor, birden uyanıyorum, yanımda ayakta duran bir adam.
Tam da "beyefendi ayakta kaldınız" deyip yardımcı olamaya karar veriyorum, o da ne! Ayakta olan falan yok, yanımdaki bulmacalog arkadaşım otururken bile ayakta duruyor gibi.
Hoş, karşılaşacağını bilsem; üst geçitlerin altından geçerken başını eğ deyeceğim, ama adamı tanımıyorum ki, ya beni terslerse.
Sana ne beyefendi,
Boy benim kelle benim,
Üstüme gelme benim, derse ne diyeceğim.
Biz, millet olarak başkalarına yardım etme uğruna hep dayak yemişiz hayatımızda.
Mesela en fazla dayağı kavga edenlerden değil de, o kavgayı ayıranların yediği, cümlenin malumu.
Ve git, git, git, vardık Ankara'ya.
Sabahın saat 08:30'u.
Hani yol sonunda o hostes kızımız servis noktalarını saymasaydı lafım yoktu.
Ve başladık servislerin gelmesini beklemeye.
Yarım saat oldu, gelen yok.
Bir saat oldu gelen yok.
Hani şiirde var ya;
Bir çok gidenlerin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok saatler geçti dönen yok seferinden.
Aynen bunun gibi.
Hani haksızlık yapmayalım, tek tük araç geliyor, o da en torpilli semtlere yollanıyor, hareket şefi tarafından.
Hareket şefi tam tekmil.
Telsizi, yarı resmi üniforması, telsiz mikrofonu.
Hatta koşuşturması da tamam, ama servis yok.
Dayanamadım ve sordum: Bu halimiz "Artık konuğumuzsunuz ilkesinden hareketle"den mi kaynaklanıyor?
Ben artık konuk olmak istemiyorum dedim ve sırf oradan uzaklaşmak için hiç de bana yaramayan bir başka firmanın servis aracına binip şehre vardım.
Hani olur ya, artık konuğumuzsunuz, ölümüzü öp bırakmayız, diye biri tutturur da ben bir haftayı orada geçiririm korkusuyla kaçtım sizin anlayacağınız.
Şaka bir yana, çok ciddi bir kurum kabul ettiğim Metro'ya hiç yakışmadı.
Otogara intikalde de aynı sıkıntıları yaşamış bir başka yolcu.
Umarım yetkililer bu durumun farkına varır ve tedbir alır.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024